Hüseyin Can / Doğruhaber
Özellikle “11 Eylül” olaylarıyla hayatımıza giren bu kavram, aslında İslam’dan duyulan korku olmaktan çok, İslam’dan korkmayı amaçlayan, Müslümanları topyekün terörist, islamı da terörist bir ideoloji şeklinde kitlelerin bilinçaltına aşılamayı gaye edinen ince ve aynı zamanda şeytani bir strateji olarak şekillenmiş bulunuyor.
Batılı gayrimüslim kitlelerin fevc fevc islama dahil olduğu günümüzde kitlelerle İslam dini arasına kalın psikolojik duvarlar dikmek, şüphesiz ki en önemli hedeflerdendir. Diğer bir önemli hedef de Bush politikalarının en vahşice versiyonlarından biri olan “Önleyici vuruş” doktrini gereği İslami grup veya şahısları bulundukları ülkelerde vurmayı kendince haklı gerekçeler üzerine bina etmek ve gerektiğinde işgal ve kıtalararası Amerikan terörizmine meşruiyet kazandırmaktı. Bununla beraber Müslüman kitlelerin ABD ve Avrupa gibi yerlerde rahat çalışmalarını engelleyip buralarda oluşmuş Müslüman topluluk modellerine dönük ilgiyi geriletmek, aynı zamanda Müslümanları istenmeyen topluluk haline getirip bezdirme taktikleri uygulamaktır.
Görünürde bazı Müslüman grupların eylem veya eylem biçimleri baz alınarak körüklenen islamofobi stratejisi, aslında sadece hedef gösterilen gruplarla sınırlı değil, bilakis tüm Müslümanları hatta İslam dininin bizzat kendisi bu stratejik hamlenin hedefi durumundadır.
Hafta içerisinde medya organlarına yansıyan ve islamofobi stratejisinin mimar kurumlarından olan Amerikan iç istihbarat servisi FBI’nin bu yöndeki eğitim programının bazı içerikleri, aslında iddia edildiği gibi islamofobi stratejisinin bazı İslami grupların eylemlerinin bir sonucu olmaktan ziyade bu teşkilatın genlerinde mevcut bir düşmanlık stratejisi olduğunu ortaya koyuyordu.
Her şeyden önce FBI ajanları yetiştirilme aşamasında Müslümanlar zararlı teröristler olarak belletiliyor. Peygamberimizle ilgili gerçek dışı bilgilerle donatılan ajanların hayırseverlik işlerini “cihat için fon sağlama” girişimi şeklinde değerlendirmesi, islamofobi stratejisinin arka planına ışık tutması açısından hayli dikkat çekici.
İlgili haberlerde, bir FBI eğitim kampında “Bir Müslüman ne kadar dindarsa, o kadar aşırı olabilir” şeklinde bir afiş/tablonun asılı bulunduğunun belirtilmesi, hedefledikleri Müslüman tiplemesinin niteliğini belirtmek kadar, çareyi ılımlılık ikliminde bulanların da kulağına küpe olacak cinsten görünüyor.
Yine FBI’ın eğitim için hazırladığı sunumlardan birinde “Kur’an’ın Allah’ın değişikliğe uğramamış sözü olarak görülmesine devam edildiği sürece bir ılımlılaştırmanın mümkün olmayacağı”nın zapturapt altına alınıyor olması, “Ey Müslümanlar! Siz onların dinine tabi olmadıkça onlar sizden asla razı olmazlar” fermanının tasdiki olduğu kadar, çareyi ılımlılık çizgisine gerilemekte bulan ılımlıların netice itibariyle varacağı noktayı da işaret ediyor.
Ne dersiniz? Malatya’da da sosyal yardımlaşmayı “terör suçu” kapsamında görüp İslami STK mensuplarına ceza kesen malum zevat, yardımlaşmayı “cihad için fon sağlama” diye değerlendiren FBI ile ruh ikizliğine mi sahiptirler? Yoksa aynı eğitim programıyla aynı kamplarda mı eğitim kardeşliği yapmışlardır?
FBI ile bomba kardeşliği değil ama eğitim kardeşliği yok ise, Malatya’daki yargı mensubunun aynı mantıkla hareket ederek kalem kırmasının anlamı ne olabilir? Bu da değilse, o zaman iyi niyetimizi ortaya koyarak söyleyelim: Brifingleri kimlerden alıyorlar? Madem siyasi moda, şimdilik İsrail faktörünün öne çıkmasına müsaade etmiyor. O halde FBI Malatya seferlerinin neresinde?