“Ilımlı İslam / Tekfirci/Kelleci İslam” İlişkisi

Ekleme: 11.08.2014 14:56:00 / Güncelleme: 11.08.2014 14:56:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 

Hüseyin Sağlam - Doğruhaber / Haber Yorum

Geçmiş dönemde İslam dünyası dahil dünya gündemi “Ilımlı İslam” safsatasıyla çalkalandı. Yalın haliyle ortada duran “İslam dini”, belliydi ki kendi öz kaynaklarından neşet eden öğretilerinden kimi karanlık odaklar rahatsızlık duymaktaydı ve bunun için bir “alternatif İslami anlayışa” gereksinim duyulmuştu.

Deyim yerindeyse İslam’ın yağını alacak, küresel sistemle çelişkilerini/itirazlarını kırpacak, zalim sulta düzenine itiraz eden değil, uyum sağlayacak, hatta küresel düzenin vahşi yüzünü meşrulaştıracak bir inanç manzumesi hedeflenmekteydi. İnsanların ufkunu açmak yerine daha da daraltacak, bilinç düzeyine katkı sunmak yerine “eşekleştirme” rolünü icra edecek bir “İslami ekol” tasavvur edilerek piyasaya sürüldü ki, buna da “Ilımlı İslam” adı konuldu.

Aslında “Ilımlı İslam” kavramı, icat olarak yeni gibi gözükse de özünde Seyyid Kutub’un yerinde isimlendirmesiyle bariz bir “Amerikancı İslam” tasavvurunu öngörmekteydi.

Nitekim yakın zamana kadar “Ilımlı İslam” adına nice uyduruk dini anlayışlar sergilendiğine, nice İslam dışı fetvalara imza atıldığına, nice alim görünümlü tuhaf yaratıkların piyasaya sürüldüğüne fazlasıyla tanıklık ettik. Ta ki “Arap Baharı’nın” hazan mevsimine dönüşmesine kadar!

“Arap Baharına” yaklaşıldığı son zamanlar, “Ilımlı İslam’ın” hem Türkiye’de, hem Arap dünyasında hem de dünyanın diğer yerlerinde adeta tavan yaptığı zamanlar oldu. “Ilımlı İslam” mucitleri, “Bahar” sürecinde şayet kendi istedikleri istikamette başarı sağlamış olsalardı, bugün uygulamalarıyla çokça gündem olan “Tekfirci/Kelleci İslam” yerine “Ilımlı İslam’ın muhteşem zaferini” konuşuyor olacaktık. Ama hesaplar tutmadı ve “Arap Baharı” ne yönlendirici unsurların, ne de Arap halklarının hayal ettikleri herhangi bir sonuca ulaşamadı. Bölge genelinde statüko önemli oranda hasara uğrasa da, yerine de herhangi bir yapı ikame edilemedi. Dolayısıyla bölge neredeyse bir bütün olarak kaos ve kargaşanın pençesine düşüverdi.

Evet… “Ilımlı İslam” açısından artık yolun sonu büyük oranda görünmüştü. “Arap Baharının” başarısızlığa uğraması, diğer yandan “Ilımlı İslam” projesi için de ağır yenilgi halini almıştı.

Tam da “Ilımlı İslam’ın” iflası ilan edilecekken, bu kez sahneye “Tekfirci/Kelleci İslam” anlayışı çıkıvermişti. Dikkat edin, “Ilımlı İslam’ın” iflas bayrağı çektiği kritik eşik, eş zamanlı olarak “Tekfirci/Kelleci İslam’ın” sahneye çıkış eşiğine dönüşmüştü. Nitekim bu kritik eşik de “Arap Baharı’nın” uğradığı akamet olmuştu.

İsterseniz siz buna tesadüf deyin, ama Alem-i İslam’ı önce “Ilımlı”, sonra “Tekfirci/Kelleci” akımlarla derinden etkileyen bu tür hadiseler ne kadar “tesadüf” sayılabilir, yine de karar sizin!

“Ilımlı” ya da “Tekfirci/kelleci” anlayış, pratik yansımaları açısından birbirinin zıddı gibi görünseler de aslında birbirini besleyen iki kardeş işlevi yürütüyor. “Ilımlı” ve “Tekfirci/Kelleci” anlayış, görünürde birbirine hasım olarak telakki edildi. “Ilımlı’dan” yana dertli olanların bir kısmı “Tekfirci tepkisellik” ortaya koydu; “Tekfircilik’ten” muzdarip olanların bir kısmı da “Ilımlı tepkisellik” tavrını benimseyerek her iki akımın da toplumda karşılık bulmasını beraberinde getirdi. Ortamın durgun olduğu dönemlerde “Ilımlı” kanat güçlendirildi; ortalık kaosun pençesine düştüğünde ise “Tekfirci” kanat sığınılacak liman olarak öne çıkarıldı.

“Ilımlı ile Tekfirci kanat” pratik yansımaları bakımından ayrışsalar da aslında iki ağzı keskin olan bir bıçak olarak hep ayakta tutuldu.

Dolayısıyla bugün “Tekfirci kanat” eliyle uygulamaya sokulan garip uygulamalar, aslında İslam dünyasına yüklediği ağır maliyet bakımından nitelik olarak “Ilımlı kanattan” pek farklı olmasa da, nicelik olarak sergilediği tavırların ürkütücü olması hasebiyle daha fazla ses getirmektedir.

“Ilımlı ya da Tekfirci/Kelleci” kanat, fikri açıdan İslam aleminin siyasal/tarihsel arka planına damga vuran bir takım düşünsel ekollerden beslense de piyasaya sürülüp sübvanse edilmeleri İslam aleminin bugünkü manevra gücünü hayli aşmaktadır. Bu da aslında iki ağzı keskin bıçağın hangi güç odakları tarafından İslam aleminin bağrına saplanmak istendiğinin ip uçlarını ele vermektedir.

Güç odakları, dönemsel olarak başlattıkları “Hoşgörü” kampanyaları eşliğinde “Ilımlı kanadı” parlatırken; İşgal, saldırı ve katliam kampanyalarıyla da “Tekfirci kanadın” popüler hale gelmesine olanak tanımaktadırlar.

İslam dünyası, tetikleyicisi belli “Ilımlı veya Tekfirci” kanadın şahlanışına karşı gerekli tedbirleri alamamak gibi bir sıkıntıyı bugün iliklerine kadar yaşamaktadır. Dolayısıyla tedbir alamamanın tüm faturası bir yönüyle İslam’a, diğer yönüyle de İslam dünyasına kesilmektedir.