M.Müfit Yaray / Doğruhaber / haber-yorum
7 Temmuz tarihinden beri işgal devleti israil’in mazlum Gazze halkına yaptığı saldırıları konuşuyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bu israil’in Gazze’ye yaptığı ne ilk ne de son saldırı. Daha önce de defalarca Gazze’ye saldırmıştı israil, gelecekte de saldıracağı gün gibi aşikar. Ancak bu seferki saldırılar her açıdan çok daha ciddi sonuçlar doğuracak bir katliama, başbakan Erdoğan’ın tabiriyle ‘soykırıma’ dönüşmüş durumda.
Bilindiği gibi; Katliam, kendini savunma imkânı bulunmayan çok sayıda insanın acımasızca öldürülmesidir. Yine katliamlar, soykırımın bir parçası olarak, bir ırkı veya ulusu tamamen ortadan kaldırma amacıyla yapılır. Gazze’deki son saldırılara baktığımızda tamamıyla bu tariflere uymaktadır. Gazze açık hava cezaevine sıkıştırılmış olan ve hiçbir şekilde kaçma veya kendini savunma imkanı olmayan büyük bir çoğunluğu silahsız bir halka israil acımasızca, karadan, havadan ve denizden saldırmakta ve bu halkı tamamıyla yok etmeye çalışmaktadır. israil’in tek bir amacı var, o da kendi ‘kutsal sınırları!’ içinde bir Filistinli bırakmayacak şekilde bütün Filistinlileri öldürüp yok etmektir. İşte bu duruma en çok uyan tabir soykırım ve onun için yapılan katliamlar’dır. israil Gazzeye saldırıyor, Gazze de her şeyi bombalıyor, yakıp yıkıyor, tek bir Filistinli bırakmayacak şekilde Gazze halkını yok etmek istiyor.
Dünya ise saldırıları sadece seyrediyor. israil’i durduracak hiçbir çaba sarf etmiyor. BM, Amerika ve Avrupa devletleri bırak israil’i durdurmayı, kınamaya bile yanaşmıyorlar. Onlara göre israil ‘savunma hakkını’ kullanmaktadır.
Amerika ve Avrupa israil’i durdurmaz, hatta bırakın durdurmayı kınamazlar bile. Çünkü kendileri de aynı zihniyet ve kirli sicile sahiptir. Tarihleri kan ve gözyaşı içindeki mazlumların kanı üzerine kurulan Amerika ve Avrupa devletlerinin, israil’in saldırılarını durdurmalarını beklemek ancak saflık olur. Çünkü bakın aynı Amerika ve Avrupa, tarihte şimdiki israil’in yaptıklarından çok daha büyük katliam ve soykırımlara nasıl imza atmışlar:
1492 yılında Kristof Kolomb Amerika’ya ayak bastığında yerli halk olan Kızılderi’lerin nüfusu tam olarak bilinmemekle beraber 100 milyonun üstünde tahmin edilmektedir. Amerika kıtasına uğursuzluklarıyla beraber gelen şimdiki Amerikalıların dedeleri sadece 22 yıl sonra Amerika’da yalnızca 28 bin Kızılderili bırakma başarısını! göstermişler. Bu da yaklaşık 100 milyon kızılderili’nin medeni! Amerikalılar tarafından hunharca katliamdan geçirildiğini gösteriyor ki zaten bunu Amerikalılar bile inkâr etmiyorlar. Bu etnik katliam ve soykırımdan sonra Amerika kıtasına özgürlük getirmiş oldular.
Amerikalılar bu özgürlük getirme işini o kadar sevdiler ki tarih boyunca hep uyguladılar. 2. dünya savaşında Hiroşima ve nagazaki’ye özgürlük getirmek için atom bombasıyla katiam yaptılar, arkalarında 150 binden fazla ölü ve bir o kadar da yaralı ve sakat bırakıp Japonya’yı özgürleştirdiler.
Vietnam, Irak, Suriye ve Afganistan da Amerikalıların getirdiği acı ‘Özgürlük’ meyvesini tadan ülkelerden oldular. Her birisi üzerine kitaplar yazılacak kadar çok sayıda katliamların yaşandığı bu ülkeler de Amerika milyonlarca zavallı ve savunmasız insanı katliamlardan geçirdi, canından, malından ve namusundan etti. Örneğin ABD, Irak’a özgürlük getirme bahanesiyle, 100 binin üstünde sivil halkı, acımasızca katletti.
Hadise kentinde katliamlar yapan ABD, Irak’ın Felluce kentinde ise insanlık tarihinde eşi az görülür bir vahşete imza atıp, 1500 sivili sokaklarda öldürülüp cesetlerini çürümeye terk ettiler, nihayet bu cesetler köpeklere yem oldu.
Bu gün israil’in Gazze’de yaptığı katliamlara sesiz kalan Medeni! Avrupalılar başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere o gün de Amerika’nın Hadise ve Felluce soykırımına sesiz kalmışlardı.
Cezayirliler ise Özgürlük uğursuzluğuyla, 1830’da Fransa işgaliyle tanıştılar. O gün başlayan uğursuz acılar Cezair halkının yakasını hiç bırakmadı. Petrol ve maden yataklarıyla bütün emperyalistlerin iştahını kabartan Cezayir’e ‘özgürlükçü! Avrupa sömürgecileri’ yüz binlerce ölü ve insanların kanını donduran korkunç katliamlar armağan etmişlerdi. Sadece 1945’teki Sedif ayaklanmasında 45.000 ölü vardı. 1954’te başlayan bağımsızlık hareketi sırasında ise çoğunluğu Fransız İstihbarat örgütü OAS’ın işkencehanelerinde olmak üzere toplam 1.5 milyon ölü, 2 milyon 800 bin tutsak vardı. ‘Özgürlükçü’! Avrupalıların Cezayire maliyeti gerçekten çok korkunç olmuştu.
Bugün ki Avrupalıların babası sayılan ve Avrupalıların her fırsata kendisiyle iftihar ettikleri Büyük! İskender’in M.Ö. 334 yılında sadece kendi yönetimini istemedikleri için 250.000 kişiyi katliamdan geçirmesi bu günkü Avrupa ve Amerika’nın yaptıkları karşısında devede kulak kalır her halde.
Yine bu günkü Avrupa ve Amerikalıların dedeleri 1099 yılında Birinci Haçlı seferine çıkıp Kudüs`ü ele geçirdiklerinde kentte 70.000 civarındaki Müslüman ve Yahudi sakinlerini kılıçtan geçirmeleri, bunların genlerindeki katliam tutkusunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Avrupalıların vahşet tutkusunu en iyi ortaya koyan kişilerden birisi de 15. Yüzyılda yaşayan 3.Vlad Dracula’dır. ‘Kazıklı Voyvoda’ adıyla nam salan bu Vampir adam, 10.000 kadar erkek, kadın ve çocuğu kazıklara geçirmiş , esirleri çok türlü acı veren şekillerle öldürerek, kendisinden sonra ortaya çıkacak olan Avrupa engezisyon mahkemelerindeki korkunç işkencelere ‘proje babası’ olmuştur.
Her fırsatta Medenilikleriyle övünen Norveç’lilerin 1920-30 arasında Norveçte yaşayan etnik bir gurup olan TATER ırkına karşı uyguladıkları vahşet ise tam Avrupalılara yakışacak cinsten. Nordik ırk‘ın arılığını korumak için çıkardıkları yasalarla etnik grup Tater’lerin kızlarını zorla kısırlaştırdılar, itiraz edenleri ise insülin ve elektroşok yöntemleri uygulayarak yok ettiler.
Kendini Avrupalıların sahibi ve lideri gören İngiltere Krallığının sabıkası ise çok kirli vahşetlerle dolu. Örneğin 1788-1938 tarihleri arasında sömürge amacıyla gittikleri Avustralya`da yerleşik siyahi yerli halk olan Aborjinleri sistematik olarak tamamıyla yok ederken kullandıkları yöntemler insanın kanını donduracak cinsten.
İngilizler ilk önce bilinçli olarak Aborjin’lerin arasına salgın hastalıklar yaydılar. Sonra bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak 750 bin siyah derili aborjini katlettiler. Bu katliamlardan sadece 31 bin Abojin sağ kurtulabildi.
Yine Avrupalıların Medeni! Milleti Almanlar 1891 yılında hammadde ve işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için Güney Batı Afrika (Namibya)`ya sömürge kurmak amacıyla çıktılar. Bölgedeki çok zengin altın ve zümrüt madenlerini ele geçirmenin yolunun yerel Herero ve Nama halklarını yok etmek olduğuna karar veren Almanlar savunmasız, silahsız yerli halka karşı askeri harekata geçtiler. Alman askerleri yaşlı, kadın, çocuk dinlemeden bütün yerli halkı katlettiler. Katliamdan kurtulanlar ise sonradan işkenceyle öldürüldü. Kısa bir sürede Almanlar 132 bin yerli halktan 120 binini katliamlardan geçirip Avrupa vahşet ve Katliamlar listesine adlarını altın harflerle! yazdırdılar.
Ama Almanları katliam ve vahşetlerde ilk sıralara yerleştiren olay ise Hitler zamanında yaşandı. Alman yönetimi öncelikle kendilerinden olmadığına inandığı bütün ırkları tespit edip harflerle sınıflandırdı. Bu kampanya uyarınca Çingenelerin yüzde 94`ü kısırlaştırdı. ikinci hedef grup olarak Yahudiler seçildi. Milyonlarca Yahudi sistematik bir biçimde öldürüldü. 1933-45 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu`nu kurmak ve mükemmel Alman ırkını yaratmak hedefiyle diğer milletlerden 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğratan Almanlar gerçekten de Avrupalıların çirkin yüzünü ve çirkin Katliamlar tarihini en iyi şekilde ortaya koyan örnek oldular.
1992-1995 tarihleri arasında yaşanan Bosna savaşında tüm Avrupalıların gözleri önünde Sırplar’ın Boşnak Müslümanlara uyguladıkları ve 200.000 insanı yok ettikleri katliam ve bu katliamlar sırasında gösterdikleri vahşetler ise Avrupanın çirkin katlimlar yüzünün sadece tarihte bir zamanda yaşanan eski bir durum olmadığını bilakis sözkonusu Müslümanlar olunca bu vahşetin Avrupalıların genlerinde olduğunu ve hiçbir zamanda bu hastalıklarından kurtulamayacaklarını göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Evet Avrupa işte budur. Dün de buydu, yarın da bu olacak.
Bu gün Gazze’de israil saldırılarıyla yaşanan ve Amerka ile Avrupanın sessizce izlediği, hatta perde arkasından teşvik ettiği katliam ve vahşetin arkasında yatan esas sebep sizce bundan başka ne olabilir?
Amerika ve Avrupa’dan hala bir şeyler bekleyenler aslında onların kirli katliamlar tarihini bilmeyen saf Müslümanlardan başkası değil.
Gazze ve benzerleri için tek bir kurtuluş yolu vardır, o da tüm İslam ülkelerinden acilen oluşturulacak bir ‘İslam Birliği Askeri Gücüdür’. Her ne kadar günümüzün şartlarında bu uzak bir ihtimal olarak görülüyorsa da, Müslümanların yaşadıkları acı tecrübelerden sonra eninde sonunda bunu başaracaklarına inanıyorum ve Allah’ın bu işi Müslümanlara kolaylaştırmasını bütün kalbimle diliyorum.
Selam ve dua ile, Allah’a emanet olun.