Mehmet Zülfi Tan - Haber Yorum - Doğruhaber
Bir ülkede şehirlerarası kara yollarını bir çete günlerce kesip yol kontrolü yaparsa, bir ülkede çocuklar bir çeteye katılması için kaçırılırsa, bir ülkede bir partinin ilçe başkanı güpe gündüz kaçırılırsa, bir ülkede bir insan okulun önünde arabasında öğrenci almak için beklerken öldürülürse, başka bir yerde şehir ortasında çeteler kimlik araması yapıp istediğini öldürüp istediğini döverse, bu ülkede bu soruyu sormaz mısınız?
Çözüm süreci neyi çözdü?
Çözüm sürecinin gelip dayandığı nokta bu. Çözüm süreci neyi çözdü?
Anlaşılan çözüm sürecinin aşamaları bunlarmış. Bölgeyi yavaş yavaş bu çetecilerin insafına terk etmek. Yoksa bu yapılanlara bir devletin göz yumması düşünülebilir mi? Ya bu hükümet bunlara hükmedemiyor yâda bu bir politikadır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasıdır.
Tamama çözüm süreci diye herkes buna destek oldu. Bir daha kan akmasın, analar artık ağlamasın diye teşvik edildi. Ama bugün gelinen noktada hem kan akıyor hem de analar ağlıyor. Biz ne anladık bu çözüm sürecinden.?
Bu iş gelip ağa ile kahyanın hikayesine dönmedi mi?
“Ağa” ile “Kâhya”, binmişler “faytona” düşmüşler “kasaba”nın yoluna!..
Giderlerken, “ağa”nın gözüne; çok affedersiniz üzerinden hâlâ buhar yükselen bir “manda pisliği” takılmış...
Durdurmuş arabayı, dönmüş “kâhya”ya:
“Kâhya” demiş, “Şu manda pisliğinden bir parmak yersen, bu at da, bu araba da, köydeki kâşane de, çiftlik de senin olacak!”
Nihayetinde, “kâhya” da bir insan... Bir an, “zenginlik, güç ve şöhret hırsı”na kapılıp, almış bir parmak, götürmüş ağzına!..
“Tamam” demiş ağa;
“Mal varlığımın tamamı senin... Şimdi gel, sen benim koltuğuma otur, arabayı ben süreceğim!”
Anlayacağınız, “rol”ler değişmiş... Sadece “rol”ler değil, “mal, mülk ve şöhret” de el değiştirmiş!..
Ağa olmuş “kâhya”, kâhya olmuş “ağa!”
Kasabaya “yeni sıfatları” ile varmışlar... Alışverişlerini yapıp, dönüşe geçmişler!..
Yine; Kâhya ağanın yerinde, ağa da kâhyanın!..
Ne var ki; “kâhya”nın içi rahat değil!.. Ya köylü sorarsa, ya “bu serveti manda pisliğine borçluyum!” demek zorunda kalırsa!..
Bu düşünceler içinde köye dönerlerken, gelmişler, “manda pisliği”nin olduğu yere... “Çiçeği burnunda ağa” dönmüş “eski ağa”ya:
“Heeyy ağa” demiş, “Şundan bir parmak da sen yer misin?”
Ardından eklemiş:
“Yersen, bana verdiğin her şey, yine senin olsun!”
Ağa, arabanın durmasını bile beklemeden, hızla atlamış aşağı!..
Gerisi malûm!..
Her şey eskisi gibi!..
Köye yaklaştıklarında, “ağa”, dönmüş “kâhya”sına...
“Köyden çıktığımızda ben ağaydım... Kasabaya indiğimizde sen ağaydın... Köye girerken, ben yine ağa, sen yine kâhyasın!...
İyi de; biz o bo... niye yedik?”
Peki bugün analar ağlıyor mu? Kan akıyor mu? Adam kaçırılıyor mu? Yollar kesiliyor mu?
O zaman bu çözüm süreci neyi çözdü?