SEÇİMİ KİM KAYBETTİ

Ekleme: 31.03.2014 15:49:00 / Güncelleme: 31.03.2014 15:49:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 

M.Müfit Yaray / Doğruhaber / Haber-Yorum

Seçimler nihayet bitti. Her seçim sonrası gibi bazıları kazandı bazıları kaybetti. Kimlerin kazandığını her kes biliyor. Kaybedenlere gelince, kolay kolay kimse kaybettiğini kabullenmeyecektir. Doğru olan seçimleri kaybedenlerin ortaya çıkıp “biz seçimleri kaybettik, mağlubiyetin sebebi de benim” diyerek sorumluluk almalarıdır. Ancak önceki tecrübelerden yola çıkarak böyle bir erdem göstermelerini kimse beklemiyor. Çünkü bu ülkede maalesef böyle erdemlere dayalı bir siyaset yapan yok. Bu günden itibaren her parti, seçim sonuçlarından aldıkları çeşitli verileri bir şekilde ters yüz ederek, kendilerinin nasıl başarılı olduklarını göstermeye çalışacaklar.

Mağlupları bulma işi de yine biz gazetecilerin yorumlarına kalacak. Öyleyse hemen işe başlayalım ve mağlupların kim olduklarını bulmaya çalışalım.

Hiç şüphesiz seçimin en büyük mağlubu, seçime girmeyen ancak muhalefetten daha çok AKP’nin başarısızlığı için çalışan Gülen grubu ve ona bel bağlayan CHP oldu. Açıkça söylemek gerekirse, bu seçimde Erdoğan’ın başarısından daha çok muhalefetin başarısızlığını konuşmak gerekir. Muhalefet + Gülen grubunun 17 Aralık sürecinde yaşanan yolsuzluk iddiaları ve Erdoğan’ı kasetler üzerinden tasfiye hamlesi açıkça başarısız oldu. Böylesine yoğun iddiaların toplumun yarısında karşılık bulamaması muhalefet+Gülen grubunun açık başarısızlığıdır.

Seçimin en büyük kaybedeni hiç şüphesiz kampanya sürecinde muhalefetten daha yoğun bir muhalefet yürüten ve seçimleri kendisi için var olma savaşına çeviren Gülen Grubu oldu. Gülen Grubunun AKP’nin kazanmamasına yönelik bütün çabaları, bu uğurda ateistlerle, komünistlerle, solcu ve Alevilerle ittifak kurmasına rağmen sonuçta akim kaldı, başarısız oldu. Açıkçası Gülen Grubu hızla akmakta olan bir nehir’in suyunu ters yöne akıtmaya çalışınca başarısızlığa mahkûm oldu.

Kendisini bir din adamı olarak tanıtan zatın, ekibiyle beraber bir gizli servis başkanı gibi casusluğa veya parti lideri gibi muhalefete soyunması halk nezdinde olumsuz karşılandı. Halk onların söylediklerine prim vermedi ve çabalarını akim bıraktı.

Bu seçim sonuçları aynı zamanda Gülen grubunun gerçek ağırlığını ortaya çıkararak Türkiye’de iddia etikleri kadar etkin olmadıklarını gösterdi. Bununla beraber Gülen grubu halk nezdinde bir daha kazanması çok zor olan en büyük sermayesini, yani güven ve samimiyetini kaybetti. Basiret sahibi her kes Gülen grubunun Amerika ve İsrail bataklığına saplandığını ve saldırdıkça daha çok battığını çok net görebilmektedir. Keşke böyle olmasaydı. Acaba neden böyle oldu diye düşünürler mi? Seçim gecesi TV’lerinde yapılan tartışmalara baktığımızda bu asla olmayacak. Gülen grubu bir özeleştiri asla yapmayacak.

Seçimin bir diğer mağlubu da hiç şüphesiz CHP oldu. CHP’nin Cemaat- MHP açılımı da CHP açısından bir işe yaramadı. Öyle görülüyor ki bu durum önümüzdeki gönlerde parti içi tartışmaları yeniden kızıştıracaktır. Hem İstanbul hem de Şişli başkanlığını kaybeden Sarıgül’ün en büyük hayali olan CHP başkanlığı için de büyük bir yara aldığı ortada. Ancak Sarıgül’ün elinde hiçbir şey yokken CHP liderliğine nasıl asıldığını bildiğimize göre, İstanbul’da aldığı % 40’lık oy oranını kendine basamak yaparak CHP liderliğine soyunacağını tahmin etmemiz her halde çok zor olmayacaktır. Bu durumda seçim mağlubiyetinin faturasının Kılıçdaroğlu’na kalması pek muhtemeldir. Burada merak edilen Kılıçdaroğlu’nun, Sarıgül’e ne kadar direnip direnmeyeceğidir. Öyle görülüyor ki CHP seçimlerden sonra en çok tartışılan parti olacak, ama zaferleriyle değil mağlubiyetleri ve mağlubiyetinin sonuçlarıyla.

Peki, ama bunca çabaya, sosyal medyadaki algı ve yargının yardımıyla yapılan yolsuzluk operasyonlarına ve koparılan bunca kıyamete rağmen neden başarılı olamadılar?

Sanırım işin sırı bu entellerin vatandaşı küçümseyen, hiçbir şey anlamayan koyun sürüleri gibi gören bakış açısında saklı.
Bir zamanlar yine bu solculardan bazı aydınlar (!) ya da kendini aydın gören enteller, sandıktan çıkan seçim sonuçlarını kabullenmek istemiyor ve dağ başındaki çobanla üniversitedeki bir prof.’un ya da bir şeriatçı ile bir solcunun eşit oranda bir etkiyle etkilediği bir seçim sistemini eleştiriyorlardı. İşte onların vatandaşa bakış açısı budur. Onlar milletin büyük çoğunluğunu oluşturan halk yığınlarını hiçbir şey anlamaz, bilmez, yorumlamaz haşa geri zekalılar olarak görüyorlar. Kendilerine gelince, onlar komünizm ve sosyalizmin felsefeleriyle ufuklarını aydınlatmışlardı ya, öyleyse onlar her şeyi bilir, her şeyi en iyi düşünür ve en doğru analiz ederlerdi. Öyleyse onların bir oyu diğerlerinin yüz oyu hatta bin oyu sayılmalıydı ki bütün seçimleri onlar kazanabilsin. Aksi takdirde solcu entellerin seçim kazanması asla mümkün değildi.

Bu solcu entellerin sandıklarının aksine yaşanan olaylara ve sosyal medyadaki seçimle ilgili yoğun bombardımanlı algı operasyonlarından sonra seçim sonuçlarına baktığımız zaman toplumun geniş kesimlerinin aslında olayları çok iyi okuduğunu, sezgilerinin çok sağlam olduğunu ve bunca bilgi kirliliği, dezenformasyon çabaları ve sosyal mühendislik girişimlerine rağmen doğru tespitlerle doğru sonuçlara çok rahat bir şekilde ulaştığını kolayca ifade edebiliriz.

Öyle ki halk, yapılan her operasyonu, ortaya atılan her yeni bilgiyi, sağduyularıyla süzgeçten geçiriyor; kimini önemsiyor, kimini eliyor, farklı gibi gözüken bazı olayları vicdan terazisinde tartıp, ince bir zihin yürütmeyle birleştirip köşe yazarlarına taş çıkartacak bir ustalıkla sonuca bağlıyor.

İşte halkı asla anlamayan ve böylece halktan asla istedikleri oyu alamayan CHP’li solcu entellerin ve onlarla ittifak halinde olan Gülen gurubunun asla nasıl oluştuğunu anlayamadıkları kamuoyu bu şekilde sağlam oluşuyor.
Bu seçim sonuçları göstermiştir ki halktan oy almak isteyen her partinin ve halkı etkilemek isteyen her kesimin her şeyden önce halkın bu güçlü sezgilerine inanması ve halkın pirim vermediği her türlü görüş ve davranıştan uzak kalması gerekmektedir. Aksi takdir de ne yaparlarsa yapsınlar, hangi algı operasyonlarına başvururlarsa başvursunlar asla umdukları teveccühü haktan göremeyeceklerdir.

Bu seçim sonuçlarına göre halkın asla prim vermediği davranışlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Halk asla kendisini küçümseyenlere, ötekileştirenlere ve ikinci sınıf muamelede bulunanlara prim vermiyor.
Halk kendisi çok dini yaşamasa bile asla dine saygısızlık yapanlara, küçümseyenlere, inançlarıyla alay edenlere prim vermiyor.

Halk, etnik kimliği ne olursa olsun etnik kimliğini küçümseyenlere, Allah’ın kendisine doğarken verdiği kutsal hakları örneğin ana dilini, ırkını, kültürünü küçümseyenlere bu konularda kendisine baskı yapanlara, başka bir ırk’tan olanları sadece ırkından dolayı kendisinden üstün ve ayrıcalıklı tutanlara asla prim vermiyor.

Halk sanılanın aksine lafa değil faaliyet ve hizmetlere önem vermektedir. Hiçbir proje üretmeden sadece kuru laf çokluğuna dayanan politikalara halk asla prim vermiyor. Hatta sadece proje üretmek bile halka yetmiyor, halk aynı zamanda proje sahiplerinin kamuoyuna sundukları projeleri yapabileceklerine de kendisinin inandırılmasını istiyor.

Halk, Çok zıt fikirlere Sahip olsalar bile yeri geldiğinde doğrulara doğru, yanlışlara yanlış diyebilecek bir siyaset anlayışına çok önem vermekte ve toptancı anlayışlara asla prim vermemektedir. Örneğin CHP’nin AKP’ den, MHP’nin BDP’den ne gelirse gelsin her zaman karşı çıkmak gerekir anlayışı halkın en çok nefret ettiği ve asla prim vermediği bir anlayış. Ancak sağlıklı muhalefet etmekten yoksun olan muhalefettin yaptığı en kolay muhalefet rakip partiden ne gelirse gelsin karşı çıkmak oluyor. Bu da erdemli siyaset bekleyen halk yığınlarının onların isimlerinin üzerine bir çizik çekmesine sebep oluyor.

İlgililere önemle duyurulur.
Ancak sağırlar asla işitmezler.
Ama onlar da yaptıklarının sonuçlarına katlanırlar.
Selam ve dua ile.