siyonist israil yine kudurmuş etrafına terör saçıyor. Son olarak Gazze’ye düzenlediği saldırılarda biri iki, bir diğeri on üç yaşında iki çocuk olmak üzere en az 15 kişiyi şehid etti. Mısır tarafına da yaptığı saldırıda beş Mısır polisi hayatını kaybetti. Mısır’ın yeni yönetimi de beş polisinin ölümü ve israil elçiliği önünde artan gösteriler sonrası israil’deki elçisini geri çekeceğini açıkladı. Terörist israil, yaptığı bu saldırıların nedenini Mısır’ın Sina bölgesinden açılan ateş sonucu 7 siyonist vatandaşının öldürülmesi sonrası karşılık verme olarak gösteriyor. Ancak işgalci israil’i aslında son günlerde birden çok korku ve endişe hali sarmış ki en iyi bildiği şeyi yapıyor. Oraya buraya saldırarak terör estiriyor, katliamlar yapıyor. İşgalcinin kaygı ve endişelerini birkaç madde ile sıralarsak;
Birincisi; İşgalci rejimin endişesi, hemen yanı başında gerçekleşen devrim sonrası beş yıldır ambargo altında tuttuğu Gazze’nin, can damarı olan Refah sınır kapısının artık sürekli açık olacak olmasıdır. Her ne kadar ticari geçişler hala yasak olsa da sınır, insan geçişlerine tamamen açık vaziyette ve giderek iyileşecek gibi gözüküyor.
İkincisi; Daha önce her türlü refahı, rahatı, konforu ve menfaati bulabildiği Türkiye’nin, Gazze saldırıları ve özellikle Mavi Marmara’ya yapılan vahşi baskın sonrası ilişkilerini en alt düzeye çekmesi siyonist işgalciyi çileden çıkarıyor. Türkiye’nin ise özellikle özür, tazminat ve ablukanın kaldırılması şartında ısrarcı olması, vicdan sahibi tüm insanlardan destek buluyor.
Üçüncüsü; siyonist Yahudi’nin, Mavi Marmara’ya yaptığı terörist saldırı sonrası dünya kamuoyunda oluşan tepki ve Birleşmiş Milletler’in açık deliller ışığında açıklayacağı rapor siyonist israil’i derinden kaygılandırıyor. Bu nedenle BM’nin 23 Ağustos’ta açıklayacağı rapor üçüncü kez ertelettirildi. Ayrıca Eylül’de BM’de açıklanması beklenen Filistin devletinin dünya ülkeleri tarafından tanınması ve meşruiyet kazanması yine işgalci Yahudi’yi endişelendiren, sıkıntıya sokan ciddi sebepler arasında.
Dördüncüsü; Arap dünyasında gerçekleşen halk ayaklanmalarının bir benzerinin de 300 - 400 binlik Yahudi ırkdaşları tarafından ekonomik sıkıntılar gerekçe gösterilerek yapılmasıdır. İşgal rejimi yönetiminde olan Netanyahu hükümeti de bu protestoları bertaraf edebilmek için Gazze’ye saldırıları arttırıp HAMAS’ın da kendilerine karşılık vermesini sağlayarak bir çatışma, savaş ortamını oluşturmak ve bu şekilde hükümetin ayakta kalmasını sağlamaya çalışmaktır. Çünkü terörist rejimin kan akıtarak ayakta kalma çabaları, siyonist Yahudi halkından da destek buluyor.
Nitekim HAMAS da israil’in yoğun saldırıları karşısında ateşkesi rafa kaldırdığını açıklasa da HAMAS hükümet sözcüsü Tahir En-Nunu yaptığı açıklamada, işgalcinin bağlı kaldığı sürece direniş gruplarının da ateşkese bağlı kalacağını duyurdu. Ancak bu açıklamanın üzerinden bir gün geçmişken siyonist rejim yine saldırı yaparak bir kişiyi şehid etti, biri çocuk üç kişiyi de yaraladı.
Beşincisi; Arap dünyasında gerçekleşen halk ayaklanmaları sonrası Tunus, Mısır ve son olarak Libya’da zalim diktatörlerin devrilmesi ile halen Yemen’de, Fas’ta, Cezayir’de, Bahreyn’de, Ürdün’de halkların işbirlikçi zalim yöneticilerine karşı durduğu ve her an durabilecek iradeyi gösterebilecek olması siyonist israil’i büyük bir korkuya sevk etmiş durumda. Çünkü bu ülkelerin başında bulunan çok yüzlü işbirlikçi liderler şimdiye kadar israille dost bir profil çizerek halklarına ihanet içinde bulunmuşlardı. Ama şimdi bu halklar, işbirlikçi dikta yöneticilerini istemedikleri gibi Filistin’i, Mescid-i Aksa’yı işgal altında tutan, Gazze’ye ambargo uygulayan israil’i de istemeyerek gelecekte: ki, ülkelerini yönetecek bu halklar siyonist rejimi daha büyük sıkıntılara sokacak kararlara imza atacaktır. Bundan dolayı da siyonist Yahudi’nin korku ve endişeli bekleyişi kat be kat artıyor.
Altıncısı; siyonist israil’in yıllardan beri en büyük destekçisi olan Amerika ve Avrupa’nın son zamanlarda ekonomik krizlere girerek zayıflama emaresi göstermesi… Haçlı zihniyetli Batılı ülkelerin artık tam anlamıyla işgalcinin arkasında duramamaları israil’i endişelendiren en önemli etkenlerden biridir. Amerika’nın özellikle Irak ve Afganistan işgaliyle içinden bir türlü çıkamadığı ve bu nedenle ekonomik kriz yaşıyor olması hem itibarını, hem de gücünü önemli ölçüde zayıflatmış görünüyor. Ahlaksızlığı baz aldığı için bir türlü aile kurumunu ayakta tutamayan Avrupa ülkeleri ise yaşlanan nüfusu, lüks yaşam tarzı ve ABD’nin peşinden giderek ortak haçlı zihniyetiyle işgallere yeltenmesi, ekonomilerini altüst etmiş bulunuyor.
Nitekim geçtiğimiz ay Norveç’te 77 kişiyi öldüren terörist Anders Behring Breivik’in, bir Mossad ajanı olduğu ve saldırıyı adeta Norveç devleti ve halkına karşı bir intikam duygusuyla yaptığına dair güçlü ihtimaller ortaya çıkmıştı. Çünkü Norveç devleti daha önce Filistin’e 20 milyon dolar yardımda bulunmuş ve Breivik’in katlettiği işçi partili gençlerin, Ütoya Adasındaki kampı israil karşıtı propagandanın yürütüldüğü ve Filistin’e destek toplantılarının yapıldığı bir merkez haline dönüştürdüğü belirtilmişti. Bu örnek Avrupa’nın içinde vicdan sahibi insanların çıkabileceğini gösterirken, ama diğer yandan israil’in ise adeta tüm batılı devletleri yaptırdığı bu vahşet olayla tehdit ederek desteğin çekilmesi durumunda nasıl bir terör estireceğinin sinyallerini vermişti.
Bu nedenle bugün Batılı büyük işgalcilerin içinde bulundukları bu zor durum, küçük işgalci siyonist israil’e daha fazla yardım, katliamlarının arkasında durmak gücünü eskisi gibi vermezken, terörist israil, varlığının büyük bir tehlike sürecine girdiğini artık daha iyi anlıyor, hissediyor. Ve bundan dolayıdır ki kudurmuş, etrafa saldırıyor…
Mehmet Özcan