Hüseyin Sağlam / Doğruhaber / Yorum
Günlerdir 30 Mart’a üç kala oluşturulacak kaos senaryoları medya organlarında adeta uçuşuyor. “Paralel unsurlar”, “Turpun büyüğü heybede” reklamını yaparken, “Büyük turp” üzerine çeşitli senaryolar dillendiriliyor.
Kaos senaryoları ile ilgili haberler iki yönden ele alınabilir. İhtimallerden biri, gerçekten de birilerinin çeşitli senaryolar kurduğu düşünülebilir. İkinci ihtimal ise kaos senaryolarına kaynaklık teşkil eden iddiaların tersten işleyen bir senaryo çeşidi olabileceği ihtimalidir. Nitekim Ergenekon sürecinde ikinci ihtimale tekabül eden ve dolayısıyla gerçekleşmeyen senaryo haberlerini epeyce okumuştuk.
Gelelim seslendirilen senaryolara. Senaryolara kaynaklık teşkil edebilecek farklı materyallerin piyasaya sürülmesinden bahsedilse de hepsinin ortak vurgusu, kitleleri sokağa döküp toplumsal kaosa yol açacak planlamaların yapıldığı ve söz konusu kaos planının seçime iki-üç gün kala yürürlüğe konulacağı üzerine yoğunlaşmaktadır.
Kaosa dönüştürülecek senaryo için şimdilik piyasaya sürülecek iki materyal üzerinde duruluyor. Bunlardan bir tanesi, Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası üzerine yoğunlaşıyor. İddialara göre Başbakan’ın Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili telefon konuşmaları var ve bu konuşmalar BBP tabanının sokaklara çekilmesi için malzeme olarak kullanılacak. Öncelikle BBP tabanının sokaklara dökülmesi, hedeflenen büyük kaos senaryosu için yeterli olur mu, orası muamma. Ayrıca Başbakan’ın Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünden nasıl bir çıkar elde edeceği/ettiği de izaha muhtaç bir durum gibi görünüyor. Kaldı ki Yazıcıoğlu’nun konumu Başbakan ve hükümetini olumsuz etkileyen bir durum da arz etmiyordu, göründüğü kadarıyla.
İkinci senaryo ise, Başbakan’ın Öcalan ile yaptığı iddia edilen telefon görüşme kayıtlarının piyasaya sürüleceğiyle ilgili. Kendi danışmanı iken de, MİT Müsteşarı olduktan sonra da Hakan Fidan’ın Öcalan’la görüştüğü zaten açıkça ifade ediliyor.
“Paralel Yapı” ve milliyetçi-ulusalcı çevrelerin ilk açığa çıktığında gösterdikleri aşırı tepki, kamuoyunda herhangi bir karşılık bulmadığı biliniyor.
Önce şunu sormak gerekir. Gerçekten de Başbakan, Öcalan’la telefon görüşmesi falan yapmış mıdır? Bugüne kadar şunu müşahade ettik. Paralel unsurlar Başbakan’ı hedef alan bir kampanya düzenledilerse mutlaka sonrasında bunu telefon konuşmalarıyla destekleme yoluna gittiler. Bu bağlamda Ekrem Dumanlı’nın kendi televizyon kanalında sarf ettiği bazı sözler, görüşmenin olmuş olabileceğini gösteriyor.
Dumanlı’nın şu sözleri aslında son günlerde aynı çizgideki medya organlarında sıklıkla üzerinde duruluyor:
“Paralel yapı incitici laf. İn deyince, illa insanlar için konuşacaksanız, mağaralarda saklanan insanlar gelir benim aklıma. Günlerdir meydanlarda konuşuyorsun bir kerecik de PKK ile ilgili konuş. Bir kerecik de KCK ile ilgili konuş. Bir kerecik,
Fethullah Gülen’e hakaret ettiğin ölçüde demiyorum.
Öcalan ile ilgili bir şey söyle. Neden korkuyorsunuz? Ne söz verdiniz? Neden çekiniyorsunuz?
Dediler ki MİT yasasını seçimlerden sonraya bıraktık. Niye? Çünkü o MİT yasasının içerisinde İmralı görüşmelerini teminat altına alacak şeyler var.”
Aslında bu sözler, Öcalan’ı kapsayan bir telefon görüşme kaydının sızdırılabileceğine işaret ediyor. Hatta bu kayıtların CHP-
MHP’ye servis edildiği bile söyleniyor.
İddialara göre seçimlere iki-üç gün kala Öcalan’la toplamda yapılmış iki ayrı telefon görüşme kaydı servis edilecek.
Yukarda da değindiğimiz gibi, Oslo görüşmelerinin sızdırılması Paralel ve milliyetçi-Ulusalcı çevreler dışında halkta çok da etki yapmadı. Normal şartlarda Başbakan’ın görüşmesinin de ilk etap şaşkınlıktan sonra ciddi bir etki yapmayacağı öngörülebilir.
Ancak bu kez durum farklı. Muhtemel kaos senaryolarının arkasında bir bütün olarak muhalefet partileri, Ulusalcılar, Paraleller ve en önemlisi bunları konsolide eden dış etkenler bulunmaktadır. Senaryoya göre Öcalan’la görüşme kaydının servis edilmesinde sonra bahsedilen koalisyonun tüm unsurları sokaklara dökülecek, silahlar patlayacak, ölümler gerçekleşecek, böylece hükümeti düşürme yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.
Elbette çizilen bu tablo şimdilik haber boyutunda kalan bir senaryodan ibarettir. Gerçekleşir mi bilemeyiz. Ya da bundan haberdar olan hükümet, acaba ne tür tedbirler alacaktır, o da önemli. Ama hem hükümet hem de muhalif cephe karşılıklı hamlelerde hala kararlı sözlerle birbirlerine karşılık veriyorlar.
Gelelim başka bir cepheye. BDP/PKK cephesine. Öcalan’ın tavrı şimdilik tamamen hükümetten yana iken bu tavrın BDP içerisinde tartışmalı bir tavır olduğu sır değildir. Öcalan’a rağmen yüksek sesle konuşamasalar bile Ulusalcı Sol ile hareket eden BDP içerisindeki önemli bir kanat, söz ve tavırlarıyla daha ziyade “Paralel tezlere” yakınlık duyuyor. Başta SDemirtaş olmak üzere belli bir kanat, bu tavrını açıkça ortaya koyuyor. Son günlerde Hevsel Bahçeleri üzerinden Gezi’ye duydukları özlemin pratize edilmeye çalışılması, bahsi geçen kaos senaryolarında Paralel konumlanmayla ilişkili olabileceği şüphesini akıllara getiriyor.
Dicle Vadisi ve Kırklar Dağı’nın bizzat BDP’li belediyeler eliyle talan ve imar istilasına uğramasına ve BDP’li Altan TAN’ın sert eleştirilerine rağmen Hevsel Bahçeleri üzerinden belli bazı kaos planlarının yapıldığı görülüyor. Hevsel Bahçeleri üzerinden başlatılmak istenen provokasyon, TOKİ ve ilgili kurumların yalanlamasına rağmen buraların imara açılacağı iddiasıyla BDP şimdiden mevzi kazanma hesapları yapıyor. SDemirtaş’ın vadiye inip “İşte Gezi parkı” demesi, meselenin sadece vadiyi ya da bahçeyi koruma refleksiyle ilgili olmadığını ortaya koyuyor.
Batı’da Öcalan alerjisi bahane edilerek çıkarılacağı öne sürülen kaosun BDP cenahında nasıl bir gerekçeyle kaosa dönüştürüleceği pek anlamlı gibi gelmese de, Gezi’ye duyulan özlemin BDP ve KCK yönetimlerinin burnunda tüttüğü de geçmiş dönem açıklamalarından anlaşılabiliyor. Bununla beraber böyle bir durum, “paralel unsurların” BDP içerisindeki etkinliğini göstermesi ve gerektiğinde kaosun ilk adreslerinden birisi haline getirilebileceği de göz önünde bulundurulması gereken önemli bir faktör olarak beliriyor. Zaten bölgede BDP eliyle gerçekleşen bir çok saldırı ve provokasyon, “Paralel yapının” BDP içerisinde kurduğu geniş ilişkiler ağıyla izah ediliyor.
Böyle bir durum gerçekleşirse Paralel yapının BDP’yi kullanmada hiç de zorluk çekmeyeceği, hatta en rahat provoke edebileceği kesimin BDP olacağı öngörülüyor. Bölgede Paralel unsurların beklentileri doğrultusunda bir hareket tarzı benimsediğinden kuşku duyulmayan BDP’nin başvurduğu provokasyon ve saldırılarda Paralel odaklardan sonuna kadar himaye ve destek gördüğü de gözlerden kaçmıyor.