İktidar mücadelesinde PKK’nin üstlendiği rol

Ekleme: 11.02.2014 10:19:00 / Güncelleme: 11.02.2014 10:19:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 
Hüseyin sağlam Haber Yorum
 
Özellikle Öcalan’ın paketlenip Türkiye’yeteslim edilmesinden sonra yine Öcalan üzerinden PKK’deki siyasi ve ideolojik eğilim hissedilir bir kırılmaya uğradı.

Katı Marxist ideolojik söylemler hızla terk edilirken siyasi söylem ise “Bağımsız Kürdistan”dan deyim yerindeyse “Anlaşılamayan Kürdistan’a” dönüşüverdi. Bu aşamadan sonra Öcalan Türkiye’deki asıl güç odaklarından yana bir “Paralel söylem” geliştirerek örgütün de kabullenmek durumunda kaldığı bir dil haline getirdi.

Dünkü versiyonuyla “Derin”, bugünkü versiyonuyla “Paralel” olarak adlandırılan güç odaklarına yanaşarak söylem geliştirmek, artık Öcalan’ın vazgeçilmez klasikleri arasında yerini aldı. Öcalan’ın, askeri vesayetin etkin olduğu dönemlerde Ak Parti’ye karşı geliştirdiği postalcı üslup hala hafızalardadır. Ergenekon operasyonlarında henüz güç dengesinin hangi tarafın lehine gelişeceğinin belli olmadığı ilk aşamada ise Ergenekonvari tavrı yine akıllardadır. Ergenekon sanıkları için, “Bunlar barış istediği için tasfiye edildiler, bunu biz nasıl fark edemedik” sözü, Ergenekon’un hala sıçrama yapabileceği ihtimalini düşünmesinin sonucuydu.

Derken Ergenekon tasfiyesi tescillenirken aynı zamanda siyasi iktidara “Paralel” bir şekilde güç devşirerek hızlıca örgütlenmeye giden bugünkü “Paralel Yapı”, Öcalan için yeni bir umut ışığına dönüştü. Avukatları vasıtasıyla defalarca “Paralel” kapıları aşındırması ve Kandil şeflerinin de mükerrer ikrarlarıyla “Mesaj gönderdik, ancak cevap alamadık” sözleri, güç dengesinden yana politika belirlemenin artık bir kurala dönüştüğünü ortaya koyuyordu.

Ve bugün…
Bugün için siyasi iktidar ile “Paralel yapı” arasındaki güç mücadelesi, Ergenekonla mücadelenin farklı bir versiyonuna dönüşmüş durumdadır. İlk hamlelerin oluşturduğu şoklardan sonra siyasi iktidarın “Paralel yapı”yı tasfiye edeceği kanaati hasıl olmaya başlayınca Öcalan hemen olası kazanan taraftan yana tavır koydu. Bu tavır hemen örgütün geneline de yayılmış oldu. Kimi cazgır kanatlar farklı sesler çıkarsalar da siyasi iktidardan yana tavır koymak artık örgütün genel eğilimi olarak öne çıkmış durumdadır.

Tabii ki bu durum madalyonun bir yüzüne tekabül etmektedir. Bir de madalyonun öbür yüzü bulunuyor. 
Güç mücadelesinde taraflar arasında mekik dokuyup galip gelecek güç odağından yana tavır koymak aynı zamanda kullanılma gerçeğini de beraberinde getiriyor. Askeri vesayet döneminde postalcı tavır, aynı zamanda Ak Parti iktidarına karşı PKK faktörünü kullanma gerçeğini de beraberinde getiriyordu. Uzun süre silah kullanmayan PKK’nin Ak Parti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra silah kullanmaya başlaması, güç odağına dayanmanın beraberinde getirdiği bariz bir kullanılma olgusunu da beraberinde getiriyordu. Şayet PKK, dün zayıflasın diye silah kullanmaya başladığı Ak Parti hükümetiyle bugün “ateşkes” sürecine razı olmuşsa, bilin ki bu tavır, Ak Parti’nin güç dengesinde artı konumuyla alakalı olmasındandır.

Ak Parti açısından Öcalan üzerinden PKK ile kurulan bir tür ortaklık, bu yönüyle daha anlaşılır hale gelse de Ak Parti’nin PKK gibi yaranmacı güçlerle kurduğu ortaklığın stratejik olmaktan ziyade taktik bir manevraya işaret ettiği pekala söylenebilir. Taktik ortaklıkların nereye kadar süreceği ve ne şekilde sonlanacağı ise bilinmeyen bir durum değildir. Bu taktiğin sürdürülmesinin, üzerinde birleşilen “düşman hedefin” bertaraf edilmesiyle noktalandığı, hatta amansız bir adavete dönüştüğü gerçeği, bugün için “Paralel Yapı” örneğiyle karşımıza çıkmaktadır.



Bu konu da nereden çıktı derseniz, şuradan hasıl oldu.
Bölgede BDP’nin öncülük ettiği çok iğrenç bir saldırı kampanyası yürütülmektedir. Özellikle İslami kurumlara ve HÜDA PAR teşkilatlarına karşı yürütülen kirli kampanya, resmen BDP için seçim kampanyasına dönüştürülmüş durumdadır. Bu durumu BDP/PKK’nin kirli zihniyetiyle izah etsek bile alenen yapılan saldırılara rağmen devlet denen aygıtın bölgede deyim yerindeyse “yok” satıp kepenk kapattığı hissini uyandırması ve bunun sonucunda saldırganlara Hindistan’daki kutsal inekler muamelesi yapılması, Ankara merkezli saray entrikalarında PKK’yi bir baston olarak kullanma hissiyatının sonucudur.

Ne yani, PKK Ak Parti’ye yardım mı yapıyor deyip taaccüp edebilirsiniz. Oysa meseleye değişik açılardan bakmak gerekmektedir. “Paralel” denen aygıt, şu anda PKK’yi silahlı tedhiş faaliyetlerine yöneltmek için elinden geleni yapmaktadır.


“Demokrasi güçleri” denen ne idüğü belirsiz tayfanın Öcalan’a karşı azmanlaşmasının nedeni de aynıdır. PKK’yi silahlı faaliyete geçirememenin önündeki en büyük engel olarak Öcalan görülmektedir ki gerçekte de durum öyledir. İşte bu durum, yani Ak Parti’nin Öcalan üzerinden PKK’nin silahlı eylemlerine karşı oluşturduğu blokaj, şu aşamada Ak Parti için önemli bir kazanımdır. Ak Parti bunun farkında olduğu gibi Öcalan ve şürekâsı da bunun farkındadır. Ak Parti, PKK’den yana kendini rahat hissederek gönül rahatlığıyla “Paralel yapıya” savaş açarken, diyet olarak da PKK/BDP’nin bölgede “devlet kurumlarına ilişmemesi şartıyla” her türlü şiddete bulaşmasını kabul etmiştir. Geçen hafta Yeni Akit yazarı Faruk KÖSE’nin “HÜDA PAR Çözüm Sürecine Feda mı Edilecek?” yazısının başlığını oluşturan sorusu da işte burada anlamını bulmaktadır.


PKK, bölgede yoz faaliyetler önündeki tek engel olarak HÜDA PAR’ı görmektedir ve HÜDA PAR’a yönelttiği saldırı politikasının devlet/hükümet nezdinde tolerans görmesinin nedeni de budur. Hatta şunu da eklemekte yarar var. İslami kurumlara saldırmasına rağmen iktidarla bütünleşmiş İslamcılık nezdinde de PKK saldırılarının görmezden gelinip kamuoyunun bilgisinden kaçırılma çabası yine hükümetin saldırılara tanıdığı “tolerans” refleksinin doğurduğu bir sonuçtur. Bu tavrı artık “toleransın İslamileştirilmesi” olarak da okuyabilirsiniz. Tıpkı “Paralel yapının” Ergenekon sürecinde İslami camiaya yönelttiği iftiralar dalgasının yine bugünkü İslamcılar eliyle “İslamileştirilmesi” gibi “İslami” olmayan bir tabloya denk düşmektedir.

Açıkçası saldırı çılgınlığı nereye varacak, bu saldırılara karşı kabaran öfke selini HÜDA PAR daha ne kadar durdurabilecek bilemiyoruz. Neticede bölgedeki çelişki BDP ile HÜDA PAR üzerinden şimdilik okunsa da bu çelişkilerin ardında yatan temel nedenler PKK ile Hizbullah faktörleriyle doğrudan alakalıdır. Dolayısıyla HÜDA PAR Gn.Başk.Yrd. Bahattin Temel’in hafta içerisinde basına yansıyan “Tabanı kontrol etmede artık zorlanıyoruz” sözü tam da burada akıl sahipleri için ciddi bir anlam ifade etmektedir.

Şunu da bilmek lazım. PKK’nin hükümetin toleransıyla şimdilik züccaciye dükkanına giren azgın filleri canlandırması, elbette devletin nezdinde sınırsız bir limit içermemektedir. Ergenekon’la mücadelede baston niyetine kullanılan “Paralel yapı”nın bugün için geldiği nokta PKK için derslerle dolu iken, güç sarhoşluğunun PKK denen tedhiş aygıtını şimdiden “paralelliğe” meftun hale getirdiğini müşahede etmekteyiz.

Dün “paralel yapı” ile süren ortaklık, bugün “Öküz öldü, ortaklık bozuldu” noktasına gelmişken, “ölen öküz” üzerinden PKK’nin kendini “devletin ortağı” olarak görerek tedhiş duygularına yenik düşmesi, hayatta olmayan öküze ortak olma şizofrenisinden başka bir şey değildir.