Hamd bizi yoktan var eden batıla karşı bize mücadele edebilme gücünü veren Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) olsun. Salât ve selam iki cihan server-i muttakilerin imamı, mücahitlerin komutanı, Hz. Muhammed Mustafa`ya, pak ehline, sıdıklara, şehitlere ve kıyamete kadar yollarının takipçisi muvvahitlere olsun.
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tövbe 24)
Öncelikle dava nedir. İnsanlığın ilk babası Hz. Âdem`den ta günümüze kadar nasıl geldi bunun tanımını yapmak lazım buradan başlamak lazım. Dava aşktır, kara sevdadır, ölümüne kavgadır, durmadan koşmaktır, her şeyden arınmaktır, en sevdiğin şeylerden vazgeçmektir, gözünü kırpmadan kendini ölümün kucağına bırakmaktır, yaşamaktır yaşadığını yaşatmaktır. Bu şanlı dava Hz Habil ve kabil başlattığı hak ile batıl davasıdır. Tarih boyunca bu böyle devam etmiş her zaman hak ile batıl bir mücadele içersinde olmuşlarladır. Hak davaya tabi olanlar sürekli eziyetler, işkenceler, hakaretler, meşakkatler ve zindanlarla karşılaşmışlardır. Ama gördükleri ve yaşadıkları bu kadar zulme rağmen davalarından bir saniye bile olsun vaz geçmemişlerdir. Hatta onlar bunları yaşadıkça gördükçe davalarına daha sıkı sarılıp son nefese kadar davalarını sürdürmüşlerdir. Bu şanlı davanın erleri kimi zaman Yusuf (a.s) gibi zindanlara atılmış İbrahim (a.s) gibi ateşlere atılmış Yahya (a.s) gibi testereyle ikiye bölünmüşler ama yinede vaz geçmemişler. Nemrutların firavunların karşında Dim dik durup yüzlerine tevhidi haykırmışlardır. İşte bu şanlı dava ta günümüze kadar kolay gelmedi. Yiğitlerin kahramanlıklarıyla, şehitlerin kanlarıyla, anaların gözyaşlarıyla geldi. Bu davayı anlamak için belki de yakın tarihimizin kahraman şehitlerinden bahs etmek lazım. Daha 19 yaşında yırtık su geçiren ayakkabısıyla kışın ortasında yağmurun altında D.Bakır`ın bütün sokaklarını dolaşıp İslam`ı davayı anlatan sırf Rabbim Allah`tır dediği için gözaltına alınan Karanlık odalarda soğuk betonlarda vahşice işkence gören karanlık hücrelerde elleri ayakları bağlı tevhidi haykıran işkencenin altında Allah, Allah diyen kanıyla soğuk betonları sulayan Şehit Abdusselam`ı anlatmak lazım… Yamalı pantolonuyla Hamza vari cesaretiyle kavga meydanlarında hep ön safta olan çektiği tekbirle kâfirlerin korkulu rüyası olan bedenini bombalara siper eden bedeni Allah yolunda param parça olan şehit Azizleri… Daha yaşarken şehit gibi yaşayan şehit olacağının haberini daha dünyadayken tüm âleme korkusuzca haykıran gece gündüz dur durak nedir bilmeden İslam davası için çalışan, secdeye vardığında kendinden geçen, tatlı simasıyla herkesi mest eden yere düşüp şehit olduğunda kanında La İlahe İllallah yazan şehit Ahmet`i… Sabahlara kadar secdede olan elini açtığında Rabbine hüngür, hüngür ağlayıp şahadeti isteyen, korkusuzca, nasırlı ayaklarıyla bütün şehri dolaşıp İslam`ı davayı anlatan cengâver Selçukları söylemek lazım… Belki de davayı anlamak için şehitleri anlamak lazım. Davayı yaşamak için ölmek lazım. Davayı yaşatmak için İsmail`ce kurban olmak lazım.. SELAM VE DUA İLE
Ahmed Arık / Diyarbakır - Yaş: 20