Siyasi Denge

Ekleme: 31.12.2013 12:16:00 / Güncelleme: 31.12.2013 12:16:00 / Siyaset Gemisi / İstanbul Haberleri
Destek için 
Denge nedir diye sorulduğunda en kestirme cevap; herhangi bir olgunun zıddının veya aynının eşit olma durumu diye tarif edilir. İki ayak üzerinde dik durabilmek ve dik bir biçimde yürüme eylemini gerçekleştirmek oldukça ciddi bir denge ister. Böyle bir dengenin oluşabilmesi için vücutta birbirine benzemeyen karmaşık birçok sistemin ortaklaşa çalışması gerekmektedir. Merak edenler, anlaşılması gayet rahat ancak işleyişi bu oranda kompleks olan ‘denge’ kavramı ile alakalı sayısız tarif, bakış, yorum, alt başlık bulabilirler.

Farklı bir cihetten yani simetrik denge ile asimetrik denge arasında bir mukayese yaparsak amaç hâsıl olur, diye düşünüyorum. Simetrik denge; birbirine benzeyen iki aynı olgunun ve otoritenin vurgulanacağı tasarımları ifade eder. Asimetrik denge ise; birbirine benzemeyen ya da eşdeğer olmayan görsel unsurlar arasında dinamik bir düzen sağladığı için tercih edilir. Simetrik denge katılığı, sınırlılığı, kuralcılığı, baskı ve tek düzeyliği ifade ederken asimetrik denge; çeşitliliği, çoğulculuğu, keyfilik, farklılık ve özgürlüğü simgeler.

Batılı uzmanlar, Arap baharını sırf bir uyanış, bir başkaldırı olarak okumuyorlar. Aynı zamanda İslam Ümmetinin tekdüzeliğe, kuralcılığa, baskın otoriteye vurduğu darbeyle üzerlerine dar gelen bu simetrik elbiseyi yırtacakları hesabını yapıyorlar. Açık şekilde, bu bahar ile Batının sonbahara evrileceği korkusu yaşanıyor. Madem öyle, buna bir dur demek gerekiyor. Dahası, İslam Ümmetine giydirilen bu simetrik elbise bizzat batılılar tarafından giydirilmiş olup, bir yenisi bulunmadıkça bunu beğenmezlik etmek şükürsüzlük, nankörlük olarak addediliyor. Sonuç olarak, Simetrik dengeden zıt bir kutba böylesi keskin ve direkt bir kayma, batının asimetrik dengesini tehdit ediyor. İslam ümmetinin asimetrik değerler üzerine yeni bir denge kurması demek; dünya düzeninin yeniden dizayn edilmesi demektir. Yani uzak–yakın doğu, kuzey ve güneyin yanı sıra batının İslam ümmetinin inisiyatifinde yeniden biçimlendirilmesi söz konusudur.

Karmakarışık olan günümüz siyasetini incelerken denge bunun neresinde, kim hangi dengeleri gözetiyor, kimin eli kimin cebinde diye apışıp kalıyorsunuz. Günümüz dünyasında siyasal dengeler ilkeler üzerine kurulmadığından denge denen olgu dengesizlik dengesi üzerine konumlanıyor. Böyle bir denklemin içinden ancak kimin ne menfaati var, diye bakınca nelerin döndüğünü az da olsa anlayabiliyorsunuz. Bu bağlamda, ABD´nin dünya siyasetindeki rolünü değiştiriyor olduğu gözden kaçmıyor. Bu değişim bir düşüş mü, yenilik mi veya eski–yeni bir planın parçası mıdır, tahmin etmek güç değil. Haleti, önümüzdeki günlerin daha net tefsir edeceğine olan inancım, tahminleri bir yana bırakmayı öğütlüyor. Çünkü siyaset sırf küresel çapta politika üretmiyor, yine küresel bir hızla baş döndürücü bir süratle değişime uğruyor. Dünün düşmanları bugünün dostları olabildiği gibi, dünün dengeleri de günümüzün çelişkilerine dönüşebiliyor. Fakat siyaset üreten mevcut dengeler, sonuçta aynı işi yapmaya devam ediyor. Çünkü gidişat halen politik zaferler, emperyal kazanımlar üzerinden yürüyor ve de insanlığa şiddet ve zulüm olarak dönüyor.

20. Yüzyıl, Batı açısından yaşanmış en parlak dönemdir. 21. Yüzyıl ile beraber yaşlanmış olan Batı, ABD öncülüğünde yeni bir denge arayışına girmiş durumdadır. Zaman zaman dengesini kaybedip düşme tehlikesi geçiren Batı, halen keskin bir görüşe sahiptir ve ne yapması gerektiğini bilmektedir. Unutmamak gerekir ki yaşlıların düşüşü oldukça risklidir! Dünya halkları Batı’dan yana umudunu kesmiş, bu yapının zulmünden bıkmıştır artık. Bu çok açıktır ve su götürmez bir gerçektir. Ne var ki alternatif arayışında biçare kalmış olan halkların durumu, evinin karanlık bodrumunda kaybettiği yüzüğünü arayan adamın haline benziyor.
 
Yüzüğünü kaybeden adama komşusu sorar:

–Hayırdır komşu ne arıyorsun?

–Bodrumda yüzüğümü düşürdüm, onu arıyorum.

–İyi de komşu bodrumda kaybettiğin yüzüğü dışarda nasıl bulacaksın?

–Ama içerisi karanlık, dışarısı aydınlık! diye gülünç bir cevap verir.

Evet, alternatif vardır. Doğru yerde aranırsa bu potansiyel salt İslam dünyasında gizlidir. Ne var ki bunu piyasaya sürecek toparlanma sürecimiz henüz karanlık bir tünelde ilerliyor.

Düşme eylemi üç ana sebebe bağlı olarak gelişir. İlki Batı dünyasında beliren yaşlılık ile beraber gelen dengesini kaybedip düşme tehlikesidir. Korkunç bir israf fuhşiyatı içinde kendi halklarını uyuşturan Batı´nın kafasını duvara çarpma vakti çok uzak değildir. Ekonomik krizler, siyasi esneklik kaybı, reflekslerin sertleşmesi ve çözümlerin kısa süreli yapıldığına işaretle beraber günü kurtarma çabası olarak gözlemleniyor.

İkincisi hastalık ile ortaya çıkan düşme riskidir. Kas ve iskelet sistemi ile sinir sisteminde meydana gelen dengesizlikle oluşan bir hastalık türüdür. Bu sistemlerin herhangi birinde yaşanan bozukluk normal bir biçimde ayakta durmayı veya yürümeyi engelleyebilir. Netice olarak reflekslerin zayıflaması, şekil bozuklukları, esnekliğin kaybedilmesi ve kuvvet kaybı olarak kendini dışa vurur. Tam da İslam Ümmetinin günümüzdeki halini anlatan bu hastalık türü, emperyalistlerin ölümü gösterip hastalığa razı etme politikasının işlerliğine delalet ediyor. Buna binaen yüzyıllık bir hastalık hali yaşayan İslam ümmetinin direncinin yerli yerinde olması şaşırtıyor, ümit veriyor. Hâlbuki bu hastalığın bu ümmeti bitirip tüketmiş olması gerekiyor idi. Uzun süreli hastalık yaşayan siyasi yapıların sürekli olarak denge sağlayamama, ayakta duramama haliyle yatağa mahkûm olması ve miadını doldurunca düşmesi, yani ölmesi tabii olan idi. Üstüne yaşanan her türlü sömürülme, yakım, yıkım, talan, katliam, tehcir, önderlerimizin idam edilmeleri ve süregelen işgaller ile devam eden aralıksız kuşatılmışlığa cevaben İslam ümmeti ayaktadır ve ayakta direnmektedir.

Üçüncüsü görme bozukluğu ile yaşanan düşme halidir. Görsel sistem, çevrenizdeki nesnelerin ne olduğunun resmini ve bununla beraber bulunduğunuz çevreye göre sizin nerede konumlandığınızı beyninize aktarır. Bu sistemin hasar görmesi dengesiz bir biçimde sağa sola yalpalamanıza, oraya buraya çarpmanıza neden olur. Bu açıdan değerlendirildiğinde gelinen aşamada ümmetin görmede özürlü olması gayet normaldir.

Ne var ki bunca uzun süreli yaşanan hastalık üzerine bir de görme yanlışını kaldıracak ne tahammülümüz ne de lüksümüz vardır, diye düşünüyorum. Gerçi bunca uzun süreli hastalığın beraberinde bir kısım özrü taşıması muhal değildir. Ancak ümmetin direnç noktalarını oluşturan Mısır, İran ve Türkiye´nin üzerine düşeni yapması durumunda bu özrün ümmete pek bir zararı olmaz.
 
Emperyalizmin uzantısı olan General Sisi´nin diktatörlüğüne karşı İhvan-ı Müslimin önderliğinde direnen Mısır halkı, kendine düşeni fazlasıyla yapıyor ve ümmet bu şanlı direniş üzerinden yeterince besleniyor.

Dengenin İslam’daki, karşılığı tevhidtir. Hesaba gelmez, çok çetrefilli kompleks bir karışım içinde düzen, dizayn, birlik ve beraberliktir. Başka renkler içinde eşsiz bir güzelliğin resmi, ayrılıklar ve ihtilaflar içinde kutsi bir gaye ve hedef birliğidir. Zıtların kuvveti, farklılığın aynılığı, çeşitliliğin cümbüşü, aynı olmayanların bütünlüğü, siyah ve beyazın yanı sıra var olan her gerçeği, her güzelliği kabullenmenin ismidir, denge!

“Müminler bir vücudun azaları gibidir, birisi rahatsız olunca diğer organlar da onun acısını taşırlar” hadis-i şerifinin nazenin açılımı bu çeşitliliği ve dengeyi en net biçimde ortaya koyar.

Böylesi siyasal bir dengenin Ümmete nasib olması dileğiyle. .
 
Metin Göçmez / Haber Yorum