Diyarbakır'da Medresenin Geleceği Çalıştayı düzenlendi

Bilim kurulunda Türkiye, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Malezya'dan birçok akademisyenin yer aldığı Uluslararası 2. Akademi-Medrese Buluşmaları: Medresenin Geleceği Çalıştayı, bugün başladı.

Ekleme: 07.12.2024 18:50:16 / Güncelleme: 07.12.2024 18:55:07 / Güncel / Diyarbakır Haberleri
Destek için 

İki gün sürecek olan Uluslararası 2. Akademi-Medrese Buluşmaları: Medresenin Geleceği Çalıştayı Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rıfat Ablay Hocanın Kur'an-ı Kerim Tilavetiyle başladı.

Çalıştayda, medresenin tarihsel ve güncel rolü, eğitim sistemindeki yeri ve geleceğe dair potansiyel gelişmeleri ele alındı. Programda sırasıyla Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Fikret Özçelik, Kadim Akademi Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kayaoğlu, Medrese Alimler Vakfı Başkanı M. Tayyip Elçi, Diyarbakır Din Yüksek İhtisas Merkez Müdürü Dr. Bahadır Opus ve Diyarbakır İl Müftüsü Celal Büyük birer selamlama konuşması yaptı.

Selamlama konuşmaları sonrası Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özcoşar, tarafından açılış konuşması yapıldı.

Akademi ile medreseyi bir arada değerlendirmenin kendisi için büyük bir haz ve heyecan sebebi olduğunu belirten Özcoşar, akademi ve medreseyi birlikte konuşmanın kendi içinde bazı zorluklarının olduğuna vurgu yaptı.

Özcoşar, "Aslında buluşmalar bizleri bu ikileme sürükleyen bir süreçte 2010'da bu coğrafyaya karşı vefa borcunu ödemek isteyen bir grup akademisyen olarak bilimsel çalışmalarımızı özgürce yapabilmek adına sivil akademik yapı olarak Kadim Akademiyi kurduk. Yani üniversite dışında akademisyenler olarak kendimize has bir medrese oluşturmaya çalıştık. Kadim Akademinin ilk çalışmalarından biri de akademik medrese buluşmaları idi. Farklı kesimlerden farklı tepkiler alan akademi medrese buluşmalarının en azından yakın tarihimiz açısından birbirine temkinli hatta çoğu zaman olumsuz yaklaşan akademi ve medresenin iyi niyet zemininde ilk karşılaşmaları olduğunu düşünüyoruz. Tüm tespitler sonrası geçtiğimiz arayışta ilk öğrendiğimiz alanlardan biri medrese oldu. İslam medeniyetinin ilim geleneği ile özdeşleştirerek modern bilime karşı bize zevk ve heyecan verecek, kendi ilim geleneğimizin teorisinde katkı sağlayacak bir bilimsel çeşitlilik kaynağı olarak gördük. Son birkaç yüzyıldır yaşanan tüm krizlere rağmen medreseyi bizler için bir seçenek haline getiren başlıca sebebi Osmanlı çöküş süreci ile başlayan yeniden İslamlaşma taleplerinin akademik camiadaki yansıması olarak okumak mümkündür." dedi.

"Biz medreseyi sadece ilmi bir merkez olarak görmedik"

"Modern bilime ve akademiye yaptığımız bütün eleştiriler İslami veya İslamcı reflekslerle yapılmış eleştirilerdi" diyen Özcoşar, "Bu eleştirilerle akademi ve bilimde bir İslamlaşma talebimizi dile getiriyorduk. Medresenin İslam bilim geleneğinin sembol kurumu olması, İslamlaşma taleplerinin gerçekleşmesinde akademi medrese karşılaşmasını önemli bir seçenek haline getiriyordu. Bu karşılaşmadan nasıl bir sonuç elde edeceğimiz konusunda oldukça büyük tartışmalar olsa da hatta İslami kesimin bir kısmı dahil geniş kesimlerce meseleye duygusal yaklaştığımız ve bir sonuç elde edemeyeceğimiz eleştirilere muhatap olsak da akademi medrese buluşmalarını yapmaya devam etmekte kararlıyız. Biz medreseyi sadece ilmi bir merkez olarak görmedik. Aynı zamanda İslam dünyasında özellikle ehl-i sünnet coğrafyası açısından sosyo-politik anlamda da varoluşsal bir kurumsal yapı olarak görüyoruz. Nizamiye medreselerinden yakın geçmişi geçmişimize kadar medrese aynı zamanda sosyopolitik bir muhafaza vasıtası olduğu göz ardı edilemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor." ifadelerine yer verdi.

"Medrese, mücadeleci tutumunu cumhuriyet kurulduktan sonra da bırakmadı"

Konuşmasının devamında Özcoşar, şunları aktardı:

"Bu çerçevede bizim modern bilime yaptığınız en önemli eleştirilerden biri de modern bilimin emperyal bir sömürü aracına dönüşmüş olmasıdır. Modern bilime karşı antiemperyal bir tavır geliştirirken medrese geleneği bu coğrafyaya yönelik sömürgeci girişimlere karşı daha baştan beri mücadeleci bir tavır geliştirmiştir. Medrese mücadeleci tutumunu cumhuriyet kurulduktan sonra da bırakmadı. Cumhuriyet döneminde medreselerin kendilerini var olma mücadelesi içinde bulmaları sonrasında yaşanan travma, bir medrese tutumu ortaya çıkardı. Bu tutumu en genel haliyle direniş olarak tanımlamak mümkündür. Bu dönemde medrese şehirlerden çıkar gözden ırak köylere çekilmek zorunda kaldı. Belli dönemlerdeki kısmı rahatlığa karşı genellikle illegal bir yer altı kurumu gibi çalışmak zorunda bırakıldı. Buna rağmen en azından bölgemizde İslam bilim geleneği açısından olmasa bile İslami yaşantının sürekliliği de medreseler çok önemli rol üstlendiler. Hatta cumhuriyete geçiş sürecinde aniden ortadan kaldırılan ve toplumca benimsenmiş bazı İslami kamusal kurumların yerini aldı. Özet olarak akademi medrese buluşmaları bir İslamlaşma çabasının ürünü olarak ortaya çıktı. Medrese bizim için akademik anlamda İslamlaşmanın sembolüdür."

"Bize ruh kazandırmasını beklediğimiz medreselerin can çekiştiğini fark ettik" 

Medreseler konusunda birazda öz eleştiride bulunan Özcoşar, "Biz medrese aracılığıyla akademiye ruh kazandırmaya çalışırken acı bir gerçekle karşılaştık. Medresenin geleneksel rolünü ve keyfiyetini kaybettiğinin zaten farkındaydık. Bize ruh kazandırmasını beklediğimiz medreselerin can çekiştiğini fark ettik. Medrese kurumunun varlığının ortadan kalkmasına yönelik hızlıca ilerleyen bir süreç var ve bu süreç gördüğümüzden tahmin ettiğimizden çok daha hızlı ilerliyor. Bu süreçte birden kendimizi bize ruh kazandırmasını beklediğimiz medreseyi kurtarmaya çalışırken bulduk. Medresenin bugün geldiği bu durumun çok farklı gerekçeleri var. Öncelikle son 400 yılda medresenin içine sürüklendiği fetret dönemine ek olarak yüz yılı aşkın süredir medresenin illegal bir zemine yitirmesi ve gayrimeşru kabul edilmesi bunların başında geliyor. Elbette kendilerini reva görülen bu baskılar hafifletici sebep olarak kabul edilse de ehli medresenin bu süreçteki tavrı da medresenin bir gelecekten yoksun olması ihtimalin başlıca sebepleri arasında sayılabilir." ifadelerine yer verdi.

"Sünnetullah denen bir şey var ve sünnetullah kesinlikle değişimi ön görüyor" diyerek konuşmasını sürdüren Özcoşar, "Sünnetullah'a hiçbir kurum, yapı ve canlı direnemez. Sünnetullah gibi bir gidişat karşısında medrese gibi bütün gayesi Allah olan bir yapının durması da çok mantıklı gibi görünmüyor. İki medreselerin kolektif aklın yönettiği kurumlardan çok, bireysel özelliklerin ön plana çıktığı kurum dövüşmesi. Aslında felsefi, anlayış ve düşünce olarak da çok da bireyselliği ön plana çıkarmayan bir yapı. Medreselerin sadece sevdalar etrafında dönen yapılara dönüşmesinin ortaya çıkardığı çok ciddi bir handikaptan bahsedebiliriz." şeklinde konuştu.

"Medrese kökenli akademisyenlerimizin olmasını istiyoruz"

Hayatın her zemininde fıkhı üretiminin durması veya yavaşlaması, içtihat kapısının kapatılması meselesinin İslam dünyasının gerilemesinin en önemli sebeplerden biri olarak görüldüğünü sözlerine ekleyen Özcoşar; toplum çok ve hızlı değiştiğini, medresenin aslında ruhunu koruyarak bu dinamizme ayak uydurabilecek bir pratik altyapıya sahip olması gerektiğini savundu.

Özcoşar, "Zamanın gerektirdiği gelişmelere ayak uydurmakta direnmeye karşılık bu zamanın sunduğu fırsat ve imkanlardan faydalanma hakkını kendinde görmelidir. Özellikle de medrese kökenli akademisyenlerimizin olmasını istiyoruz. Medresede sadece akademik alanda değil muhtemelen hayatın diğer alanlarına girerken de benzeri direnişler olduğu şeklinde bir genel kanı var. Medresenin şu anda içinde bulunduğu krizin iki temel sebebi var. Birincisi medresenin bir statüsünün olmaması ikincisi medresede çok büyük ölçüde keyfiyet yani kalite kaybının yaşanıyor olmasıdır." diye belirtti.

Son 20 yılda medreselere yönelik yapılan birtakım çalışmaların bazı olumlu sonuçlarına rağmen medrese ile ilgili gidişatı değiştirecek etkiye sahip olmadığını da belirten Özcoşar, "Bu süreçte medreselerin içinde bulundukları kurumsal krize oldukça farklı boyutlarda çözüm önerileri sunuldu. Bu boyutlar medreselerin Kur'an kurslarına dönüştürülmesi müderrislerin imam veya Kur'an kursu hocası olmaları olarak atanmalarıyla farklı mecralara taşınmış durumdadır. Bu gelişmelerin özellikle ehli medresenin de özgüven oluşması bağlamında anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte bu gelişmeler şu anda olumlu görünse de uzun vadede bunların medresenin geleceğini nasıl etkileyeceği meselesini de oturup ayrıca detaylı bir şekilde tartışmamız gerektiğine inanıyorum." dedi.

Çalıştay programı, alim ve akademisyenlerin oturumlardaki sunumlarıyla devam etti.


İLKHA
İlgili Galeriler