Sözde dünya barışını sağlamak; haydutluk ve kanunsuzluk yapmaya çalışan devletleri hesaba çekmek ve onlara gereken cezaları vermek için kurulan devasa kuruluşlar; 400 günden fazla bir zamandır tüm savaş kanunlarını çiğneyen; bebek, kadın, yaşlı demeden masum siviller üzerinde her tür vahşeti ve soykırımı yapan, yasaklı silahları pervasızca kullanan, hastane, aşevi ve okul gibi dokunulmazlıkları olan mekânları tonlarca ağırlıktaki bombalarla yerle bir eden siyonist vahşilere karşı kılını bile kıpırdatamadı.
BM gibi bir yapı, Gazzeli sivilleri korumak bir yana kendi çalışanlarını ve binalarını bile koruyamadı. Süreç içerisinde BM’ye ait onlarca bina bombalanırken yine BM adına yardım faaliyeti yapan birçok aktivist keskin nişancılar tarafından kasten vurulmalarına rağmen somut bir adım atılamadı. Dünya Sağlık Örgütü vurulan hastaneler ve ambulanslar için bir şey yapamadı. İnsan hakları örgütleri de sivillere yönelik yapılan soykırım ve vahşete karşı caydırıcı eylemler yapamadı.
Geç gelen UCM kararı
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) soykırımın üzerinden 400’den fazla gün geçmesi ve 50 bine yakın insanın vahşice katledilmesi sonrasında ancak şimdi somut bir adım atabildi.
UCM, Gazze'de savaş suçu işledikleri gerekçesiyle katil Binyamin Netanyahu ve işgal rejiminin eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı çıkardı. Ancak UCM bu katillerle alakalı kararı verirken soykırım ve işgale karşı haklı bir direniş ortaya koyan Kassam Tugayları Komutanı Muhammed Daif için de aynı kararı verdi. Bu kararı ile mazlum ve zalim aynı kefeye konmuş oldu. Bir anlamda haklı direniş de mahkûm edildi. UCM'nin aldığı karar her şeye rağmen önemli ancak direniş aleyhine verilen karar kabul edilebilir değil.
Tutuklama kararının uygulanması nasıl olacak?
Peki bundan sonra süreç nasıl işleyecek, mahkemenin kararı nasıl uygulanacak? Gündemde bu sorular var.
UCM'nin çıkardığı tutuklama emirlerinin uygulanması, Roma Statüsü'nün 86 ve 87. maddeleri gereğince taraf ülkelerin yükümlülüğünde bulunuyor.
Statünün 89. maddesi uyarınca katil Netanyahu ve Gallant'ın, UCM'ye taraf herhangi bir ülkeye seyahati durumunda, o ülkenin yetkili makamlarının kendilerini tutuklayıp Lahey'deki mahkemeye teslim etmesi gerekiyor.
Katil Netanyahu ve Gallant'ın Kanada, Avustralya, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, İsveç gibi ülkelerin yer aldığı ve çoğunluğu Avrupa Birliği, Afrika ve Asya ülkelerinden oluşan UCM'ye üye 124 ülkeye seyahat etmekten kaçınmak zorunda kalacağı belirtiliyor.
Katil Netanyahu hakkında UCM tarafından bir tutuklama kararı çıkması, uluslararası adalet ve diplomasi açısından tarihi bir gelişme olarak görülebilir. Ancak, pratikte uygulanabilirliği oldukça sınırlıdır. Zira işgalci israil, UCM’yi tanımadığı için, mahkemenin almış bu kararı tanımayıp karara karşı direnmeye devam edecektir. Ayrıca, ABD’nin israile olan güçlü desteği tutuklama kararının fiilen uygulanmasına engel olabilir.
Her şeye rağmen soykırımcı Netanyahu'ya yönelik bu tutuklama kararı, iflas etmiş ve can çekişmeye başlamış uluslararası hukukun etkinliği ve geç de olsa adaletin sağlanması açısından önemli bir adım olabilir. Bu kararın uygulanması için büyük siyasi ve diplomatik engellerin aşılması gerekecektir. Burada da Roma statüsüne taraf ülkelere ciddi anlamda iş düşmektedir. Alınan kararın uygulanması durumunda belki vahşice katledilen insanlar geri gelmeyecek, yapılan soykırımın izleri kolay kolay silinmeyecek ve yaşanan acı dolu travmalar kolay kolay atlatılamayacak, ama en azından insanlık olarak bir adım atılmış olacak.
“Uluslararası Sistem”in son şansı!
Dünyaya barış, demokrasi ve insan hakları pazarlamaktan hiçbir zaman geri durmayan Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın Gazze’ye karşı olan ilgisizliği ve soykırımcılardan yana tavırları, sahip oldukları tek değerin “çıkarları” olduğu gerçeğini bir kez daha göstermiş oldu.
Başında “uluslararası” olan hiçbir kurumun aslında halkların menfaatine bir iş yapmadığı, sadece işgalci israilin haklarını korumak için kurulduğu gerçeğini tüm dünya halkları gördü.
UCM’nin geç olsa da vermiş olduğu karar, uluslararası hukuk başta olmak üzere insani erdem ve etiğin hayatta kalmasına fırsat doğurabilir. Soykırımcıların cezalandırılması için atılacak adımlar “Uluslararası Sistem”in son şansı olabilir.
Şayet tutuklama kararı uygulanmaz ve bu siyonist katillerden insanlık önünde hesap sorulmaz ise enkaza dönüşen uluslararası sitem, tarihin karanlık sayfalarında insanlık düşmanı olarak anılacaktır.