80'lerin, 90'ların çocukları sevginin gösterilmediği ve disiplinin baskın olduğu ve en önemlisi dijital dünyanın olmadığı bir kuşakta büyüdü ama ne ana babaya ne öğretmene ne de otoriteye karşı saygısız davranışları normalleştirmedi. Sevgisiz büyüdü ama saygısız olmadı.
Babaya sevgilisi ile yaşadıklarını anlatmak, baba yanında giyim kuşam adabını umursamamak, anne babaya seviyesiz şakalar yapmak, anne babaya hakaret etme hadsizliği göstermek, özgürlük bahanesiyle aile kurallarını hiçe saymak, günümüz gençlerin normali haline geldi.
Sevgisiz büyüyen dünün çocukları bizler, bugünün anne babaları olduk ve çocuklarımız sevgisiz büyümesin diye elimizden geleni yaptık. Yaşayamadığımız ne varsa, içimizde ne ukteler kalmışsa aslında kendi açlığımızı doyurmak için çocuğumuz hiç üzülmesin diye uğraştık. Oysa ki üzüntü de bir duyguydu, normaldi ve gerekliydi.
Dijital dünyanın içine çekilen çocuklar gerçek dünyadan daha çok online ortamda sınırsız ve kontrolsüz her bilgiye ulaştı, sapkın insanlarla tanıştı, şiddet ve cinsel içerikli oyunların ana karakterleriyle özdeşleşti, ahlaksız fenomen sayfaları takip etti. Tüm bunlar çocukların normali haline geldi.
Dijital dünyanın etkisiyle ahlaki yargılarımızı ve manevi değerlerimizi giderek kaybediyoruz. Kişilik ve kimlik gelişimi bozulmaları ruhsal doyumsuzluktandır. Ruhsal doyum, ahlak olmadan ve değerler olmadan olmaz. (İLKHA)