Oltaya Takılanlar

Ekleme: 29.11.2013 14:25:00 / Güncelleme: 29.11.2013 14:25:00 / Siyaset Gemisi / İstanbul Haberleri
Destek için 
Hüseyin Kaya / Doğruhaber / Analiz
 
Ekrem Dumanlı: “İnsanların ahını almamak lazım.”



(Çok doğru bir söz. Söz doğru; ama kasıt dar bir alan için geçerli. Halen benmerkezci yaklaşım, halen “Ben olmazsam kaos olur” mantığı… Ekrem efendi arkasına bakıp “dumanlı” bölgede biraz gezinse “ah”ları ve müsebbiplerini görebilir. Yani demek istiyorum ki, aynayı yüzünüze tutun beyefendi!)


Mustafa Kamalak: “Atatürk, en büyük Milli Görüşçüdür”


(Estağfirullah!!! Demek ki hilafetin kaldırılması, harf devrimi yapılması, kafatası ölçümü, milli görüşe uygun işlermiş! Ya da bizim aklımız daha o “derin” siyaseti anlamaya yetmiyor.)


Sezgin Tanrıkulu: “AKP, çözüme çelme takıyor.”


(Allah Allah! Sezgin Tanrıkulu, bazen CHP milletvekili olduğunu unutuyor mu yoksa? Çözümden söz etmeden önce Haluk Koç’un, Süheyl Batum’un ve Birgül Ayman Güler’in de görüşlerini alsaydı böyle rahat konuşabilir miydi?)


Netanyahu: “Uzlaşma beni bağlamaz”


(Doğru söylüyor Netanyahu! Şimdiye kadar hangi anlaşma onu bağladı ki… Bazıları onları da insan yerine koyunca onlar da insan olduklarına inanmaya başlamışlar; ama salyalar görüntüyü bozuyor. Kuduz köpekleri bağlamak için anlaşmalar değil kalın zincirler kullanmak gerekir.)


Ayşe Sucu (Diyanet İşleri Vakfı Kadın Kolları eski başkanı): “Kur’an’da başörtüsünün karinesi ve müeyyidesi yoktur”
(Hemen kızıp köpürmenize gerek yok! Bu kadın 28 Şubat döneminin ortaya çıkardığı bir kurumun kurucusu ve başkanıydı. Kendisine verilen görevi yerine getiriyor, tahrifat ve tahribatla zihinleri bulandırmaya çalışıyordu. Şimdilerde yeni bir görev üstlenmiş anlaşılan. Doğan medyası da Hükümet-Cemaat kavgasından istifade ederek tahrifat görevlisine yardımcı oluyor.)



Kemal Kılıçdaroğlu (Wall Street Journal’de yazdığı yazıdan): “Türkiye hızla otoriter ve mütecaviz bir rejime doğru sürükleniyor.”


(Kemal Bey gerçekten kullandığı kelimelerin anlamını biliyor mu? Hiç sanmıyorum. Mesela “Otoriter” kelimesinin evrensel bir tanımı vardır. Siyasal bilimci Christoph Stefes: “Otoriter rejimler arasında mutlak monarşileri, askerî rejimleri ve her türlü tek partili sistemi sayabiliriz. Ancak, kimin sandıktan birinci çıkacağı seçim öncesinde belli olan çok partili sistemler de bu kategoriye girer.” Stefes’in tanımına göre Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’li yıllara kadar otoriter bir rejim vardı, çünkü CHP’nin tek parti hükümeti halka sormadan ülkeyi yönetti. Şu anda da CHP ve Kılıçdaroğlu, o dönemdeki “otoriter rejim”in koyduğu kanun ve kuralların değişmemesini istiyor. Şimdi “bu da Kemal Beyin yeni bir gafı” diyeceksiniz; ama değil. Sanırım Kemal Bey, Stefes’in tanımındaki son ifadeye takılmış. Şöyle diyordu Stefes: “Ancak, kimin sandıktan birinci çıkacağı seçim öncesinde belli olan çok partili sistemler de bu kategoriye girer.” Seçim öncesi anketler bir partiyi gösteriyor ve her seferinde o parti kazanıyorsa bu rejim otoriter bir rejimdir, diye düşünüyor Kemal Bey.


Muhalefeti böyle olan memleketin vay haline!)


Prens Velid bin Talal bin Abdülaziz Al Saud: “Belki de Suudi Arabistan ve israil’in çıkarları tarihte ilk kez tamamen paralel yönde bulunuyor”


(Suudi’nin israil’in çıkarları için neler yaptığını herkes az-çok biliyor. Mesela Suud petrolünün israil’e çok düşük fiyattan satıldığı bilinen bir şey. Prens herhalde yıllardır hiç ayık durmadığı için durumu fark edememiş. Ya da ihanet çukurundan ancak böyle bir görüntü alınabiliyor mu deseydik?)