12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, hala darbe ürünü 1982 Anayasası'nın uygulanmaya devam edilmesi toplumun her kesiminden tepki çekiyor.
İLKHA muhabirine yeni anayasa hakkında değerlendirmelerde bulunan Hukukçu ve Sosyolog İlhami Sayan, yeni ve sivil bir anayasanın elzem olduğunu söyledi.
“Bu millete dar gelmeye başlayan adeta bir deli gömleği durumuna gelmiş bir anayasa söz konusudur”
Türkiye'nin yeni bir sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dile getiren Sayan, “Mevcut anayasa Amerika'nın; ‘bizim çocuklar yaptı’ dediği bir darbenin sonucunda askeri sistemin devam etmesi veya devam etmemesinin de anayasanın kabul edilmesine bağlı kılındığı bir referandumla onaylanmış bir anayasadır. Yani halka bir dayatmada bulunulmuş ve zoraki kabul ettirilmiş bir anayasadır. Gelinen aşamada devlete de halka da bu millete de dar gelmeye başlayan adeta bir deli gömleği durumuna gelmiş bir anayasa söz konusudur. Bu yüzden Türkiye'de sivil ve yeni bir anayasanın yerine getirilmesinin yegâne bir şartı var ki eskisinden daha iyi, daha özgürlükçü ve bu millete, milletin kültürüne ve inancına daha uygun yapılmalı.” dedi.
“Türkiye'de hiçbir fert, hiçbir grup, başka şekillerde bir yönetim şekli getirme niyetinde değildir”
İlhami Sayan
Yeni anayasa tartışılırken en önemli konulan engellemelerden ve fikir yürütmelerin, tartışmaların önüne konulan en büyük setlerden ve insanların önüne konulan en büyük açmazlardan birisinin mevcut darbe anayasasının ilk dört maddesinin değiştirilip değiştirilemeyeceği hususu olduğunu savunan Sayan, “Esasen ilk dört maddeden kasıt ilk üç maddedir. Çünkü dördüncü madde ilk üç maddenin ve kendisiyle beraber oluşturulan dört maddenin değiştirilemeyeceğini öngörmektedir. Yani dördüncü madde kendisinden önce konulan üç maddeyi korumaya dönük olarak ‘asla tartışılmaz’ diyerek bir düzenleme getirmektedir ve bir kısım kimseler bunu savunmaktadır. Öncelikle bu tartışmanın durumunu anlayabilmek için ilk üç maddeyi incelemek gerekir. Bu ilk üç maddede birinci madde devletin şekliyle ilgilidir ve devletin şeklinin cumhuriyet olduğunu düzenlemektedir. Bugün Türkiye'de hiçbir fert, hiçbir grup, kesim, hiçbir mezhep veya meşrep veya parti saltanatı geri getirmek veya bir krallık oluşturmak veya başka şekillerde bir yönetim şekli getirme niyetinde değildir. Cumhuriyetten kimsenin rahatsızlığı yoktur o yüzden birinci maddenin kimse tartışıldığı veya yeni anayasada sivil anayasada, cumhuriyet dışında başka bir sistemin getirilmesi gibi bir tartışma söz konusu dahi değildir.” diye belirtti.
“Atatürk milliyetçiliğinin ne olduğu anayasada tam tanımlanmadığı gibi bunun ne olduğu kişiden kişiye de değişmektedir”
Anayasanın ikinci maddesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Sayan, “İkinci maddeye gelecek olursak devletin şeklinin cumhuriyet olduğu maddesinden sonra aslında cumhuriyetle çok da bağdaşmayan, halkın iradesini hiçe sayan bazı hususlar cumhuriyetin nitelikleri şeklinde eski anayasaya konulmuş ve yeni anayasada da değiştirilemez olduğu gerekçesiyle bulundurulmak istenmektedir. Esas tartışma noktası budur. İlk üç maddeye karşı çıkanlar da ilk üç maddenin tartışmasız olduğunu söyleyenler de bu mihenk noktasında tartışmayı açıkça yapmamaktadırlar. Cumhuriyetin niteliklerinde kimsenin karşı çıkamayacağı bazı nitelikler de sayılmıştır. Mesela toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde bir sistem hakeza insan haklarına saygılı bir sistem gibi bu tür cumhuriyetin niteliklerine kimse karşı çıkmamaktadır. Kimse karşı çıkmaz da. Tartışmalı olan nedir? Öncelikle 'Atatürk milliyetçiliğine bağlı' şeklinde bir cumhuriyet niteliği belirtilmektedir ki Atatürk milliyetçiliğinin ne olduğu anayasada tam tanımlanmadığı gibi bunun ne olduğu kişiden kişiye de değişmektedir. Eğer anayasa metninde 'milliyetçiliğe bağlı' denilseydi milliyetçiliğin ne olduğunu doktrin, akademisyenler toplumun kanaat önderleri veya toplumun kendisi bu konuda belli bir fikir sahibidir. Fakat Atatürk milliyetçiliğine dayalı bir cumhuriyet demek tam olarak anlaşılamamakta ve bu husus genellikle yönetenler tarafından doldurulmaktadır. Bunun anayasada yer alması bir sorundur. Milliyetçiliğin dayatılması hakeza bir sorundur ama Atatürk milliyetçiliği şeklinde ne olduğu belirsiz, içeriğini sadece egemenlerin doldurabileceği hak ve özgürlüklere yönelik olarak ciddi kısıtlamalar getirebilecek bir belirsizliğin yeni anayasada olması hukuki olmayacaktır ve memleket menfaatine de olmayacaktır.” şeklinde konuştu.
“Bugün de bunların tartışılamaz, eleştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir noktaya getir sebep olan bir düzenleme var ki bunu savunmak ne hukukidir, ne de akli bir durumdur”
Sayan, “Öbür taraftan anayasanın kendisinde yer almayan, içerisinde bulunmayan maddelerin de düzenlenmemiş olan bir hususa atıfta bulunuyor anayasanın ikinci maddesi. Bunu da darbecilerin bir kurnazlığı ve anayasaya kendi ideolojisini zerk etmenin bir aracı olarak görmek gerekir ki ikinci maddede cumhuriyetin nitelikleri arasında çok alakasız bir şekilde; ‘başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan’ denilmek suretiyle anayasanın başlangıcında yer alan adeta bir önsöz niteliğinde olan ve tamamen darbecilerin fikrini ve ideolojisini yansıtan temel ilkelere anayasa tarafından atıf yapılarak ve bugün de bunların tartışılamaz, eleştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir noktaya getirilmesine sebep olan bir düzenleme var ki bunu savunmak ne hukukidir, ne de akli bir durumdur. Bugün bu savunulmaktadır. Öte taraftan cumhuriyetin bir şartı olmayan, bir niteliği olmayan, olmazsa olmaz koşulu olmayan laiklik ilkesi de yine ikinci maddede cumhuriyetin nitelikleri arasında yer almaktadır. Bugün laiklik ilkesini benimsemeyen birçok cumhuriyet şeklinde yönetilen devlet vardır. Laiklik cumhuriyetin olmazsa olmazı değildir. Tartışmanın en önemli noktalarından biri de budur. Bugüne kadar laiklik şeklinde bu topluma dayatılan ve uygulanan husus 28 Şubat'ta da gördüğümüz gibi dindarları hizaya getirmek, dinin, hesaba gelmeyen yönlerini yasaklamak için uygulanmıştır ve her an da bu uygulamanın tekrar edilmesi tehlikesi vardır. Çünkü Türkiye'de laiklik tanımlanmamış, sınırları belirtilmemiş ve sınırları yönetenler tarafından belirlenen bir husustur. Bunların tartışılmasını istememek hukuki olmadığı gibi darbecilerin zihniyetine mahkûm olmak ve toplumu da bu zihniyete mahkûm etmektir.” cümlelerini kullandı.
“Resmi dil Türkçedir kelimesinin yanına ‘resmi dil Türkçe ve Kürtçedir veya belli bölgelerde Kürtçe de resmi dil olarak kullanılabilir”
Anayasanın üçüncü maddesi hakkında da birtakım değerlendirmelerde bulunan Sayan, “Üçüncü maddede yer alan devletin dilinin Türkçe olduğu meselesine kimsenin itirazı yoktur. 'Türkçeyi kaldıralım yerine Arapçayı koyalım' veya 'Türkçeyi kaldıralım yerine Kürtçeyi koyalım' diyen hiç kimse yok. Ama Türkiye'de nüfus oranı dikkate alındığında ve bu devlet kurulduğunda diğer milletlerin Kürtlerin ve Arapların milli kurtuluşa destekleri dikkate alındığında ve herkes bu coğrafyadan ayrılırken Kürtlerin ayrılmama yönündeki genel tavrına bakıldığında; ‘resmi dil Türkçedir’ kelimesinin yanına ‘resmi dil Türkçe ve Kürtçedir veya 'belli bölgelerde Kürtçe de resmi dil olarak kullanılabilir’ şeklindeki bir düzenlemenin memlekete yarar sağlayacağı, zarar vermeyeceği açıktır. Hakeza bayrağın beyaz ay yıldızlı al bayrak olduğu hususu da kimse tarafından tartışılmayan herkes tarafından kabul gören bir husustur.” şeklinde konuştu.
“Devletle milletin bu tartışmalar ile bir noktada barışacağı kanaatindeyim”
Konuşmanın sonunda Sayan, “Türkiye'nin milli marşının İstiklal Marşı olduğu hususunda toplumun ekseriyeti hatta yüzde 99,9’u ittifak halindedir. Buna da kimsenin itirazı yoktur. Esasen belki ilk üç maddeyle ilgili yapılacak tartışmada İstiklal Marşı'na uygun bir şekilde diğer maddelerin de düzenlenmesi, eklemeler veya zarar vermeyecek çıkarmalar yapılması yeni düzenlemeler yapılması sağlanacaktır. Belki bu üç madde içerisindeki çelişki bu milletin ruhuna uymayan, bu milletin tarihine ve milli varlığına uymayan inancına ve İstiklal Marşı'yla çelişen, İstiklal Harbi'nde verilen emeklerle çelişen bazı maddelerde düzenlemeler yapma imkânı olacaktır. Şayet bu tartışmalar yapılırsa ki bunların tartışılmasında bir zarar görmüyorum tam tersine fayda olacağı kanaatindeyim. Devletle milletin bu tartışmalar ile bir noktada barışacağı kanaatindeyim.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)