Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde 17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de meydana gelen ve 45 saniye süren 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Büyük bir felaket olan depremin üzerinden çeyrek asır geçse de o günlerde yaşananlar unutulmuyor.
Türkiye tarihini derinden etkileyen Marmara Depremi, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi.
Resmi raporlara göre depremde Kocaeli'de 9 bin 477, Sakarya'da 3 bin 891, Yalova'da 2 bin 504, İstanbul'da 981, Bolu'da 270, Bursa'da 268, Eskişehir'de 86 ve Zonguldak'ta 3 kişi olmak üzere toplam 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi de engelli olarak kaldı.
Büyük can ve mal kaybına neden olan depremde 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri ya yıkıldı ya da büyük hasar gördü.
17 Ağustos depreminin ardından sırasıyla Düzce, Bingöl, Van, Elazığ, İzmir ve asrın felaketi olarak kayıtlara geçen 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremler yaşandı.
Türkiye gibi aktif fay hattının üzerinde olan ülkelerde deprem gerçeği, sürekli olarak gündemde olması gereken bir gerçek olarak duruyor.
Prof. Dr. Metin İlkışık, 17 Ağustos Marmara Depremi’nin yıldönümünde İLKHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu.
“Bir şeyler yapıldı ama akademik açıdan baktığınız zaman her zaman için eksiklikler var”
Her olaydan alınacak derslerin olduğunu 1999 depreminin de bu anlamda Türkiye için bir dönüm noktası olduğunu belirten İlkışık, “Toplum, deprem gerçeğini acı bir biçimde öğrendi. Ondan sonra yapılan şeyler de boşuna gitmedi. Bir şeyler yapıldı ama akademik açıdan baktığınız zaman her zaman için eksiklikler var. Bu tür afetlerde bizim yaklaşımımız şöyledir: Durumu ikiye ayırıyoruz; kriz yönetimi ve risk yönetimi. Kriz yönetimi, olay olduğu zaman müdahale için koşuşturmalar, kurtarma, tıbbi müdahale, acil barınma ihtiyaçları. Bu konuda epeyce bir adım atıldı, kabul de etmek lazım. Biraz daha organize olundu. Işte AFAD daha şekllendi. Ama AFAD'ın bir zafiyeti var. AFAD, kökeni sivil sanunmadan gelen hatta şu anda da İçişleri Bakanlığına bağlıdır. AFAD ilk müdahale açısından iyi ama risk yönetimi açısından zafiyet oluyor çünkü risk yönetimi zarar azaltma ve hazırlık çalışmalarını içerir. Bu çalışmalar da uzun vadelidir. Birçok devlet kurumunun birbiriyle uyumlu olmasını gerektiren çalışmalardır. Bunları sağlamakta biraz ülkemiz şu anda istenen seviyede değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Yapılması gereken şeylerin hepsi dokümante edildi ama bunun Ankara’daki kurumlar tarafından benimsenmesi tam anlamıyla olmadı”
1999 depreminden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2003’e kadar olan 4 yıllık birçok önemli uluslararası proje geliştirdiğini ifade eden İlkışık, “Bu projelerde hem uluslararası hem de dört büyük üniversitemizden 150’ye yakın akademisyenin önerileri oldu, planlar yapıldı. Bunu şundan söylüyorum; yapılması gereken şeylerin hepsi dokümante edildi ama bunun Ankara’daki kurumlar tarafından benimsenmesi tam anlamıyla olmadı. Özellikle bahsettiğim gibi risk yönetimi dediğimiz biraz daha uzun vadeli çalışma isteyen ve devlet kurumları arasında ciddi bir uyum olması gereken muhakkak ki böyle bir uyum var. Devletin doğasında ama hiyerarşik yapıdan dolayı otomatik sağlanamıyor. Yani ille bir emir komuta sistemi isteniyor, emir komuta hareket istediği zaman bir şeyler yapılıyor. Bu durumun örneklerini 6 Şubat depreminde gördük. 13 vilayet tabii çok büyük bir depremdi, olay olarak 13 ayrı vilayeti etkiledi. Müdahale aşamasında bile ilk dönemlerde sıkıntılar oldu. Şimdi uzun vadeli risk yönetimine dönük şeyler nedir? Altyapılar var, hastaneler, okullar, sivil toplum kuruluşları açısından ilgilendiren toplumun eğitimi konusu var.” dedi.
“Bir an önce bilimsel çerçevede imar planlarının yapılması lazım”
Toplumun her şeyi devletten beklediğini, halkın da yapması gerekenlerin olduğunu belirten İlkışık, “Kendi kendine organize olma özelliği bazı ülke insanlarına göre zayıf. Türkiye insanı organize olmak için biraz yukarıdan emir komuta bekleyen bir halk. Bu durumda sosyal eğitimlerde biraz zafiyet oluşturuyor. Okullarımızda eğitimler, tatbikatlar biraz zayıf alıyoruz. Bazı durumlarda maddi durumlar bahane ediliyor. Tamam parasal durum her zaman önemlidir ama örneğin imar planları ülkemizde halen sorun. İmar planları üzerindeki çalışmalar çoğu kez çok büyük paralar gerektirmez. Bunlar risk yönetimi açısından da son derece önemlidir. Bir an önce bilimsel çerçevede imar planlarının yapılması lazım. Sosyal eğitimlerin bir biçimde organize edilmesi lazım. Bunu emir komuta şeklinde değil de toplumun kendi kendine organize etmesini bekliyoruz. Bu durumda da bir kültürel aşamadır.” şeklinde konuştu.
“İstanbul çok önemli bir deprem kuşağının üzerinde”
Olası bir İstanbul depremi hakkında konuşan İlkışık, “İstanbul, ülkemiz için son derece önemli bir metropoldür. Neredeyse Avrupa'da bir devlet nüfusu kadar nüfusu olan bir kent. Ekonominin yüzde 25’ini kontrol ediyor ve maalesef çok önemli bir deprem kuşağının üzerinde. Bu deprem kuşağında da tarih boyunca kayıtlara geçmiş büyük depremler var. Son 25 senede ülkemizin yaşadığı bir büyük depremlerden birisi olan 1999 depremi burada oldu. Maalesef İstanbul'un çevresindeki Kocaeli, Tekirdağ, Bursa da bu fay zonunun üzerindedir. Dolayısıyla çok ciddi bir deprem ihtimali var. Bir şeyler yapıldı mı? Evet, yapıldı ama 1999’dan sonra özellikle; bina inşaatları konusunda yeni yönetmelikler çıkarıldı. Bazı tenkit edilecek yanlarına rağmen son dönemde 2018’de çıkan yönetmelikten sonra yapılan 3 milyona yakın hane oldukça sağlam. Ama ondan önceki dönemde biraz yapıların kalitesinde zafiyet var. Bunların bir an önce tekrar yapılanması için en öncelikli imar planları olayı var. Yani bu imar planlarının çıkarılması yerel yönetimle Ankara arasında siyasi uyum gerektiriyor. Bu imar planlarının büyük bir para yatırımının gereği yok. İnşaat maliyetleri var ama istenirse belki ona da bir çözüm bulunur. Bazı kolaylıklar sağlanabilir.” cümlelerini kullandı.
“Yeni inşaatlarda dahi kontrolün tam anlamıyla sağlandığı kanısında değilim”
İstanbul için yapılması gerekenlerin 2003 yılında hazırlandığını bu belgelerin arşivde yer aldığını vurgulayan İlkışık, “Bunları yapacak lider lazım. Bu liderin hem politik hem finansal gücünün olması lazım. Güneydoğu'da 13 vilayette şu anda sıkıntılar yaşanıyor. Oradaki açığı kapatmak istiyoruz ama gelecekteki önemli bir tehlikeyi de azaltmak için özelde İstanbul genelde Marmara Bölgesi'ne dikkat etmek gerekiyor. Şu andaki yönetmeliklerde bina inşaatlarının kontrolü belediyelere bırakılıyor ve proje büroları var onlar sorumlulukları alarak binayı kontrol ediyorlar. Bu sistem pek iyi yürümüyor. Bu sistemin bir sigorta üçlüsüne dönmesi lazım. Yani inşaat başladığında inşaatı yüklenici, sigorta şirketine verecek sigorta şirketi de yapılacak işlerin yüklenicilerini veya taşeronlarını kendi menfaatleri açısından doğru kontrol edecek. Bu sistem Fransız sistemi. Ülkemizde pek şu anda üzerinde durulmadığı için yeni inşaatlarda dahi kontrolün tam anlamıyla sağlandığı kanısında değilim.” şeklide konuştu.
“Geçmişte olan gelecekte de olacaktır, bu duruma hazırlık yapmak gerekiyor”
Ara sıra olan depremlerin toplumun tepki vermesine neden olduğunu ve insanların ne yapacağının endişesine kapıldığını hatırlatan İlkışık, “İnsanların daha çok endişesi kendi sahip oldukları değerler üzerindedir. Belediyeler, okullar olsun siteler olsun toplumun çeşitli kademelerinin, yaşamını yaşayan insanların veya bazı konuları kontrol etmesi gereken teknisyenlerin deprem konusunda eğitim alması gerekiyor. Bununla ilgili programların geliştirilmesi lazım. Sonuçta Türkiye insanı şunu bilmeli ki bu bulunduğumuz, yaşadığımız ülke, dünyanın önemli bir deprem kuşağı üzerinde ve biz her an böyle ciddi büyük bir afeti yeniden yaşayabiliriz. Geçmişimiz bunu gösteriyor. Geçmişte olan gelecekte de olacaktır. Bu duruma hazırlık yapmak gerekiyor.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)