1385 yıl önce bugün, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın “Hasan ve Hüseyin dünyanın iki güzel kokulu reyhân çiçeğidir.” olarak tarif buyurduğu torunu Hazreti Hüseyin’e, beraberindeki 70'den fazla yâreni çeşitli işkencelere maruz bırakılarak Kerbelâ'da şehit edilmişti.
İslam ve insanlık tarihinin en vahim olaylarından biri olan Kerbelâ faciası, İslam coğrafyasında ümmeti Muhammed'in ortak matemi olarak yâd edilmektedir.
Konu hakkında İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan İTTİHADUL ULEMA üyesi Molla Fasih Memiş, kerbela olayına dikkat çekerek, Kerbela faciasında yaşanılan sahnenin dünyanın birçok İslam devletinde Müslümanlara yaşatılmaya devam edildiğini belirtti.
“1 Muharrem Müslümanlar için yeni yılın başlangıcıdır”
Muharrem ayının önemi hakkında Kur’an-ı Kerim’den örnek veren Memiş, “Malum olduğu üzere Muharrem ayındayız. Allah Subhanehu ve Teala Kur'an-ı Kerim'de, 'Allah katında yeri ve göğü yarattığında ayların sayısını 12 olarak belirlemiştir.' Bu ayların 4 tanesi hürmet gösterilmesi gereken aylardır. Bu 4 aylardan bir tanesi de Muharrem ayıdır. Muharrem ayı Hazreti Ömer döneminde hicri senenin ilk ayı olarak kabul edildi. Dolayısıyla 1 Muharrem'e girdiğimizde bu Müslümanlar için de yeni yılın başlangıcı, yani yılbaşı olarak kabul ediliyor. Muharrem ayı, hürmet gösterilmesi gereken ay, ayetle de sabit yer ve göklerin yaratılmasından itibaren başlayan bir süreç. Dolayısıyla Muharrem ayının 10’uncu günü halk arasında Aşure olarak biliniyor.” dedi.
Memiş, aşure ile ilgili nakledilen birçok rivayetler hakkında bilgi vererek, “Hazreti Adem Aleyhisselam'ın bugün de yaratıldığı ile ilgili, yine Hazreti Adem Aleyhisselam'ın cennetteki yasak ağaçlarını yedikten sonra bugün de dünyaya, yeryüzüne indirildiği ile ilgili rivayetler var. İlk yağmurun bugün de yeryüzüne yağdığı, Hazreti Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin bugün de tufandan kurtulup Cudi'de istiva edildiği, Hazreti Yakup Aleyhisselam'ın Yusuf'unu kaybettikten sonra gözlerini kaybetmesi ve ardından Hazreti Yusuf'un gömleğinin kendisine getirip yüzüne sürülmesi bugüne denk geliyor. Gözlerinin o gün de açıldığı, Hazreti Yusuf'un kardeşleri tarafından kuyuya atılıp yine bugün de kurtulduğu, Hazreti Musa Aleyhisselam'ın Firavun ve ordusundan o günde kurtulduğu ile ilgili birçok rivayetler var.” şeklinde ifade etti.
Muharrem ayının 10’uncu gününde tutulan orucun fazileti hakkında da konuşan Memiş, “Peygamber Efendimiz Aleyhisselam Mekke-i Mukerreme'den dinlerini daha özgürce yaşayabilmek için ashabıyla beraber Medine'ye hicret ettiklerinde, orada meskun olan Yahudilerin bugün de oruç tuttuklarını görüyor. Tuttukları oruç hakkında soru yönelten Peygamber Efendimiz, Yahudi alimler diyor ki, 'bu bizim için çok salih, hayırlı bir gündür. Bu, Allah-u Teala'nın Musa Aleyhisselam ve ona iman eden ümmetini Firavun'un zulmünden kurtardığı gündür. Bugünün anısına şükür olarak Musa oruç tutmuştur, biz de onun için tutuyoruz.' Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Aleyhisselam diyor ki, ‘ben sizden Musa'ya daha yakınım’ diyor. Hem kendisi o günde oruç tutuyor hem ashabına da oruç tutmalarını emrediyor, tavsiye ediyor.” ifadelerine yer verdi.
Memiş, “Ramazan orucu farz kılındıktan sonra bu Muharrem orucu sünnet bir oruç, yani tatavu bir oruç olarak kalıyor. Sevap için, fazilet için tutmak isteyen tutar. Bu hususla ilgili Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, ‘Kim Ramazan'dan sonra oruç tutmak isterse, Muharrem ayında tutsun. O Allah'ın ayıdır’ diye buyurmuştur. En faziletli oruç Muharrem ayında tutulan oruçtur Ramazan'dan sonra. Yine nafile namazları içerisinde yani bu hadisin devamında gece kılınan teheccüd namazıdır buyruluyor.” dedi.
“Kerbela’da yaşananlarla bugün yaşananlar arasında pek bir fark yoktur”
İslam ve insanlık tarihinde Kerbela’da yaşanılan olayların bu günde de Müslümanların başına geldiğine vurgu yapan Memiş, “İslam tarihinde bütün Müslümanların içini yakan, bütün Müslümanları derinden üzen çok acıklı, elim bir hadise de yaşanmış. Miladi 680 yılında Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın torunu, Hazreti Fatıma'nın ciğer paresi, Hazreti Ali'nin oğlu, Seyyid-ü Şüheda, Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt yakınları, 70-72'ye yakın tarihçilerin tespit ettiğine göre yakını Kerbela çölünde susuz bir şekilde zulüm edilerek, büyük bir mağduriyet yaşatılarak şehit edilmişlerdir. Aradan 1400 sene geçti. Biz bu günü zikretmekle geçmişi hatırlatıp geçmişe sövmek için değil, belki bugün bunu hatırlatmakla şunu biz murat ediyoruz, şunu kast ediyoruz. Çünkü o günde yaşananlarla bu günde yaşananlar arasında pek bir fark yoktur. Orada Arap milliyetçiliğine bağlı Emevi saltanatı şayet açıktan günahlar işlemeseydi belki de Hazreti Hüseyin böyle bir kıyama kalkışmazdı. Fakat Resulullah Aleyhisselatü Vesselam'ın çizgisi tümden terk edilmiş, sünnet açıktan terk edilmiş ve bid'atlar, günahlar açıktan işlenmeye başlamış. Özellikle Dimeşkü Sarayı'nda, Yezid'in bulunduğu muhitte işlenmeye başlamış. Dolayısıyla bütün Müslümanlar bundan muzdarip. Küfe halkı bunun üzerine haber gönderiyor Hazreti Hüseyin'e. Hazreti Hüseyin, Mekke'den zilhicce ayındadır. Hac yapmadan oradan kalkıp Küfe'ye geliyor. Fakat Küfe'ye geldiği zaman Yezid'in ve onun orada komutanı olan İbn Ziyad'ın korkusundan herkes Hazreti Hüseyin'i yalnız bırakıyor. Çünkü Hazreti Hüseyin'le ilgili böyle bir algı oluşturuluyor ki hiçbir Peygamber seveni neredeyse Hazreti Hüseyin'e sahip çıkmıyor ve sahiplenmiyor da. Küfe halkı da aynı şekilde korkudan siniyor. Meşhur şair Zübeyr'in de deyimiyle Hazreti Hüseyin'e diyor ki 'bütün halkın kalbi seninle ama kalıçları Yezid'le beraberdir.'" şeklinde belirtti.
“Bugün de dünyanın birçok yerinde Kerbela’lar yaşanıyor”
Geçmişte İslam tarihinde vuku bulan Kerbela olayının bugün birçok İslam devletinde devam ettiğine ve bu yönde kişinin hangi yolda olduğu konusunda nefis muhasebesi yapması gerektiğine dikkat çeken Memiş, “Biz bugün bir nefis muhasebesi, bir hal değerlendirmesi yapmalıyız. O gün Hazreti Hüseyin'in mücadele ettiği çizgi, mücadele ettiği amaç, hedef ne idiyse; bugünde o hedefi o amaç vardır. Dolayısıyla biz bugün yapacağımız hal değerlendirmesinde acaba Hüseyin-i çizgide miyiz, Yezid-i çizgide miyiz? Çünkü bugün de dünyanın birçok yerinde Kerbela’lar yaşanıyor. 9 ayı aşkındır Filistin'in Gazze şehrinde en süper teknikli donanımlarla silahlara sahip bir israil ordusu var ve karşılarında sadece ellerinde küçük silahların bulunduğu bir grup Müslüman var. Burada görüyoruz ki oluşturulan algıdan dolayı 2 milyara yakın Müslüman ümmeti ve bunların yöneticileri emperyalistlerin ve siyonistlerin korkusundan hiç kimse Gazze'deki o kahraman mücahitleri sahiplenmiyor. Bugün gerçekten biz halimizle, tavrımızla, duruşumuzla, durduğumuz yerle Yezidi’n yanında mı durmuşuz, Hüseyin'in yanında mı durmuşuz? Bunu değerlendirmemiz lazım. Yoksa bunu kastederek Emevi saltanatına ya da Yezid'e küfrüler yollamak değil. Zaten bunun bize, ümmete de bir faydası olmaz. Fakat geçmişten ders almamız lazım. Çünkü tarihte tekerrürden ibarettir. Eğer ibret alınırsa, ders alınırsa, tekerrür etmeyecektir. Bir İslam âliminin deyimiyle, ‘ben Müslümanım diyen ve İslamı yaşmak isteyen bir Müslüman için her gün Aşure’dır her yer Kerbela’dır.'” ifadelerini kaydetti. (İLKHA)