SDAM Başkanı Turan: Müslüman ülkeler işgal rejimine karşı önlem almalı

​​​​​​​İşgal rejiminin Lübnan'a yönelik saldırıların amacı ve muhtemel sonuçları ile ilgili konuşan Strateji Düşence ve Analiz Merkezi Başkanı Dr. Abdulkadir Turan, Müslüman ülkelerin siyonistlerin Arz-ı Mev'ud planları çerçevesinde birçok ülkeyi etkileyebilecek planların farkına vararak önlem almaları gerektiğini, aksi halde çok ciddi olumsuz sonuçlarla karşılaşılabileceğini ifade etti.

Ekleme: 05.07.2024 14:35:06 / Güncelleme: 05.07.2024 16:22:32 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Siyonist işgal rejiminin Arz-ı Mev'ud hayalleriyle Filistin başta olmak üzere Lübnan ve bölge ülkelere yönelik planlarını uygulamaya koyması yalnızca Arap Yarımadasını değil tüm İslam ülkelerini, hatta dünya barışını tehdit ediyor.

İşgalcilerin bölgede devam eden katliamları ve Lübnan'a yönelik saldırılarıyla ilgili İLKHA muhabirine konuşan Strateji Düşence ve Analiz Merkezi Başkanı Dr. Abdulkadir Turan, siyonistlerin bölgeye yayılma stratejileri bilindiğini, Arz-ı Mev'ud gibi projeler adı altında bölge devleti olma projesinin olduğunu söyledi.

"Tüm Arap Yarımadasını istiladan bahsediyorlar"

Turan, "Dolayısıyla Lübnan ister dirensin ister direnmesin ister HAMAS'a ve diğer İslami Hareket Cephesine ister katkı versin ister vermesin her hâlükârda siyonist rejimin tehdidi altındadır. Geçmişte de buradaki Filistin gruplarını çıkarma iddiasıyla bu tür propagandalarla Sabra ve Şatilla Katliamları Lübnan'da gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla herkes biliyor ki, işgal rejiminin Mısır'a, Lübnan'a doğru açılma niyeti var. Hatta Suriye'nin içine doğru açılma niyeti var. Bunu görmezden gelen kaybeder. Lübnan, Hizbullah Hareketi ve diğerleri bunun farkındalar. Ümit edilen diğer Arapların da bunun farkına varmasıdır. Zira bu iş sırasıyla yayılacak. Hatta Medine'den ve Yemen'in doğu kısmından bahsediyorlar. Tüm Arap Yarımadasını istiladan bahsediyorlar. Eğer bugün Lübnan hedefteyse, Hizbullah hedefteyse bu sadece Yemen'in, Ensarullah'ın 7 Ekim'den bu yana Filistin mücadelesine yaptığı katkıyla ilgili değildir. Lübnan'ın istilası, hatta Yemen'in bir kısmının istilası, Suudi Arabistan'ın bir kısmının istilası, siyonistlerin stratejik bir planıdır. İş o noktaya doğru gidecektir. Acil bir şekilde bu kıtadaki gerek Arap gerekse de diğer Müslüman unsurların bir araya gelmeleri gerekiyor. Stratejik bir plan yaparak işgal rejimine karşı büyük bir proje oluşturmaları gerekiyor. Bu bağlamda geçen hafta Arap Birliğinin Hizbullah'ı artık terör örgütü olarak görmemesi bir işaret olsa da birliğinin Afrikalı üyelerinin, Cezayir'in, Moritanya'nın ve Libya'nın etkisi ile alınmış bir karardır. Ne yazık ki hala Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri bu meseleyi anlayabilmiş değiller. Dolayısıyla bunlar da gizlice HAMAS'a karşı mücadele edip işgal rejiminin yanında yer alıyorlar." dedi.

"Lübnan ile Filistin birlikte silaha sarılırsa siyonist Tel Aviv'i de Hayfa'yı da terk edip gider"

İşgal rejiminin hem HAMAS hem de Hizbullah ile baş edecek durumda olmadığını kaydeden Turan, "Söz konusu Hizbullah olunca meseleleri bir İran-Arap Savaşı bağlamında düşünecek kadar her türlü stratejiden uzak durumdalar ve meseleye yine oradan bakıyorlar. İşgal rejimi bundan cesaret alıyor. Bir an önce bunun çıkmaz sokak olduğunu kavratmak gerekiyor. Bu düşman geçmişin Haçlısı, Moğollar gibi fırsat buldukça, kendisine yardım edecek kanallar buldukça yayılmaya çalışacak. HAMAS ile baş edemeyen işgal rejimi hem HAMAS hem de Hizbullah ile nasıl baş edecek? Baş etseydi 20 yıl önce, 2004'te baş ederdi. Öyle bir ihtimal ve cesaret görmüyorum. Ellerindeki silahlar bile onları cesaretlendirmeye yetmiyor. Lübnan, burada birlik halinde hazır olsun. Bunlara karşı koymak için istekli olsun. Burada çok ciddi bir Filistinli nüfus da var. Lübnan ile Filistinli nüfus arasında etnik fark yok. Mezhepsel çatışmaları bir kenara bırakıp birlikte silaha sarılırsa, siyonist Tel Aviv'den de çıkar Hayfa'yı da terk edip gider." diye konuştu.

"İşgalciler, siyonizme karşı Avrupa'da oluşan uyanışı bastırıp kontrol altına almak istiyor"

Kayseri'de Suriyelilere yönelik başlayan ırkçı saldırılara ilişkin de konuşan Turan, "Avrupa'da aşırı sağ dedikleri grupların milliyetçilikle hiçbir alakaları yok. Aşırı sağ gruplar, milliyetçilik görünümü altında bir siyonizm yapılandırmasıdır. Hollanda'daki Wilders, Almanya'daki Naziler de İtalyan başbakan da böyledir. Bu nasıl Avrupa milliyetçiliği nasıl Yahudi dostluğudur? Dünyada böyle bir Avrupa milliyetçiliği görülmüş müdür? Hepsinin fiziki temasları var. Siyonizm bunları tanıtarak, siyonizme karşı Avrupa'da oluşan uyanışı bastırıp kontrol altına almak istiyor. Benzer şey Türkiye için de geçerlidir." şeklinde konuştu.

"Tedbir alınmazsa bu sokaklar çok farklı vakalara tanıklık edebilir"

Türkiye'de bir mülteci politikasının olmayışının yaşanan olaylara zemin hazırladığını vurgulayan Turan, son olarak şu ifadeleri kullandı:

Turan, "Türkiye'de uzun geçmişi olan millileşme hareketi var. Millileşmenin uzun bir geçmişi var. İMF ile bağlantısını koparma, Dünya Bankası ile bağlantısını koparma, NATO'yu sorgulama, ABD'yi sorgulama gibi… Türkiye bunu millilik üzerinden ifade etti. Bu, millilik üzerindeki ifadeyi sözde milliyetçilik üzerinden bastırma operasyonudur. Dolaysıyla Hollanda'daki Wilders neyse, Almanya’daki bir Nazi neyse esasen buradaki aşırı milliyetçi guruplar da odur. Bu bir CIA yapılanmasıdır. Bunu herkes biliyor. MOSSAD yapılanması zaten ortaya çıkıyor. Şunu bilmek lazım. Türkiye'nin bir mülteci politikasının olmaması, varsa bunun makul olmaması, hikmetinin anlaşılmaması, milyonlarca mültecinin sokaklara salınması, her apartmana yerleştirilmesi bu olaylar için zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla bu olayları çıkaranları sorgulayacağız ama asıl sorgulanması gereken mülteci politikasıdır. Mülteciler için şehirler mi oluşturulurdu, bununla beraber bir adaptasyon, entegrasyon eğitimi mi verilirdi. Vaka çıktığında buna müdahale edecek ve onları fikren ikna edecek emniyet içinde, milli eğitimde, diğer kurumlarda koordine halinde altyapı mı oluşturulacaktı…Bunların hiçbiri yapılmadı. Bu durum ile ilgili ırkçı olmayan, sıradan bir vatandaşta bile ciddi huzursuzluk oluşturdu. Mesele sadece işsizlik meselesi değildir. Mesele kültür çatışmasıdır. Dinin bir olması, yaşam tarzının her zaman bir olması anlamına gelmez. Hepimiz farklı yönleriyle değişmişiz. Mültecilerin bulundukları sokaklarda ırkçılıktan bağımsız bir huzursuzluk var. Bu durum, uluslararası yapılar adına çalışan kirli örgütler tarafından bir gün suistimal edilecekti. Hala suistimale açıktır. Türkiye'nin son 10 yıl seçimlerinde bunun ciddi etkisi var. Baktılar ki seçimlerle olmuyor, sokak gösterileri ve seçimler şeklinde 2028'e doğru götürmeye çalışıyorlar. Tedbir alınmazsa bu sokaklar çok farklı vakalara tanıklık edebilir. Bu milliyetçilik yarışının, milliyetçilik gösterisinin hükümetten yana kimseye bir hayrı yoktur. Bu, soruna çözüm değildir. Dünyada milliyetçilerle yarışan sonuçta kaybetmiştir. Milliyetçilik yarışının sonu, milliyetçiliğin doyum noktası yoktur. Mülteci sorunu böyle halledilmez. Aşırı sağ dedikleri ırkçı grup sorunu da böyle halledilmez. Bu doğru bir yönetim tarzı değildir." (İLKHA)