Gazze'de görev yapan Dr. Kamacı, Gazze halkının gösterdiği direniş, şükür ve sabırları ile ilgili gözlemlerini aktardı

Gazze'ye gittiğinde her şeylerini kaybeden halkın şükrünü gördüğüne çok şaşırdığını ifade eden Opr. Dr. Taner Kamacı, çocuğundan büyüğüne kadar inançlarına, maneviyatlarına, ruhsal güçlerine ve psikolojilerine hayran kalarak döndüğünü, bu kadar bedel ödemelerine rağmen hala çok diri ayakta kaldıklarından dolayı dünyanın yarısının onlara sempati duyar hale geldiğini söyledi.

Ekleme: 07.06.2024 21:05:06 / Güncelleme: 07.06.2024 21:13:41 / Güncel / Malatya Haberleri
Destek için 

İşgalci siyonist rejimin Gazze'de yaptığı soykırım nedeniyle sağlık hizmeti vermek için Avrupa ve Amerika'daki 25 kişilik bir doktor ekibiyle Gazze'ye giden ve orada iki hafta çalışan Türkiyeli Opr. Dr. Taner Kamacı, Malatya Turgut Özal Üniversitesinin daveti üzerine Malatya'ya geldi.

Üniversitenin konferans salonunda katılımcılara hitaben bir konuşma yapan Opr. Dr. Kamacı, sağlık hizmetlerinin nasıl kıt imkânlarla verildiğini ve Gazze halkının gösterdiği direniş, şükür ve sabırları ile ilgili gözlemlerini aktardı.

"Refah ile Han Yunus kenti arasındaki Gazze Avrupa Hastanesi'nde iki hafta çalıştık"

İki haftalık bir sağlık hizmeti için Gazze'ye gittiğini belirten Operatör Dr. Kamacı "Avrupa'dan ve Amerika'dan gelen 25 kişilik bir ekip doktor arkadaşla Mısır'da buluşup önceden Mısır'dan onay aldıktan sonra Uluslararası bir dernek aracılığıyla Refah sınır kapısından geçerek Gazze'ye gittik. Bilindiği üzere zaten normalde kimse Gazze'ye giremiyor. Çünkü Gazze 17 yıldır abluka altında ama 8 aydır da tamamen giriş-çıkışları kapatılmış. Ve üzerine de sürekli bombalar yağdırılan bir yer. Biz orada Refah ile Han Yunus kenti arasındaki Gazze Avrupa Hastanesi'nde iki hafta çalıştık. Ekibimizin çoğu Avrupa ve Amerika'dan gelmişlerdi ama çoğu Arap kökenli ve Müslüman hekimlerdi. Ekibimizde 2 tane de Fransız ve Müslüman olmayan hekim vardı. Hep derler ya işte Gazze'nin yanında olmak için Müslüman olmanız gerekmiyor, İnsan olmanız yeter diye. İşte o 2 Fransız bu lafın altını en iyi şekilde dolduran kişilerdi. Çünkü biz inançlı insanlar oraya giderken başımıza bir şey gelse de şehit oluruz. En azından bunun bir mükâfatını Allah'tan umarak gittik. Ama onların öyle bir şeyi de yok. Onlar tamamen vicdani ve insani sebeplerle oraya kalkıp gelmiş. Yaptığımızdan çok daha kıymetli bir iş yaptılar" diye konuştu.

"Ağır yaralılar çoktu ki diğer yaralılara müdahale etmek için zaman kalmıyordu"

Orada sadece acil hastalara müdahale edebildiklerine vurgu yapan Kamacı, "Çünkü o kadar acil ağır yaralı çoktu ki diğer yaralı hastalara müdahale etmek için çok zaman kalmıyordu. Hem zaman problemi hem ameliyathane sayısının kısıtlı olması. Sadece 7 tane ameliyathane salonu vardı. Ve tıbbi malzemelerin olmaması ya da çok eksik olması nedeniyle şarapnel parçası örneğin çocuğun kolunu veya sırtını kesmiş, 5-10 santimlik bir kesiği var. Ameliyathaneyi meşgul etmemek için lokal anesteziyle, bazen lokal bile bunalamadan acilde ayakta dikiş atılıyordu. Hatta bazen dikiş malzemesi sıkıntılıysa dikmeden üstü sargıyla kapatılıp gönderiliyordu ki ölümlü vakalara malzeme kalsın diye" diye dikkat çekti.

"Ekip olarak 400'e yakın hastaya müdahale ederek ameliyatını yaptık"

İşgalci siyonist rejimin Gazze'ye tıbbi malzeme girişimine izin vermediğini anımsatan Kamacı, "Tıbbi malzeme tırı geliyor. Tıbbi malzemelerin içerisinde ameliyat makası olduğu için israil askerleri 'Gazzeliler bizim askerlerimize karşı silah olarak kullanılabilir' bahaneyle bütün tırı geri çeviriyor. Yani bir ameliyathane makasını F35'e karşı insan nasıl kullanabilir? Böyle bir ortamda hastanede dediğim gibi hem ameliyathane salon problemi hem zaman problemi hem mekân problemi, hem malzeme problemiyle iki hafta elimizden geleni yapmaya çalıştık. Ben yaklaşık 30 tane çocuğun ameliyatını yaptım. Ekip olarak 400'e yakın hastaya müdahale ederek ameliyatını yaptık" dedi.

"Böyle bir zulüm tarihin hiçbir sayfasına yazılmamıştır"

Kamacı, "Maalesef şu an da orada gördüğümüz manzaranın çok daha kötüsü yaşanıyor. Biz buradan ekranlarda yıkım anlamında gördüğümüzün belki yüz katı var. Böyle bir zulmü tarihin hiçbir sayfası herhalde yazmamıştır. İsrail şuna da firavunun yaptığının bin katını yapıyor. Erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını öldürüyor, kadınları öldürüyor, yaşlıları öldürüyor, gençleri öldürüyor ve hatta sokaktaki hayvanları öldürüyor. Siyonizm'in zihniyetiyle yetişen bu israil askerleri öyle bir zihniyet ki hakikaten onlara hiçbir bir tabir bulamıyorsun. Yani insanın aklı hayali almıyor" dedi.

"Gazzeliler çocuklarına insan olmayı, insan gibi yaşamayı ve mutlu olmayı öğretiyorlar"

Gazzelilerin ise çocuklarına insan olmayı, insan gibi yaşamayı ve mutlu olmayı öğrettiğine dikkat çeken Kamacı, şöyle devam etti:

"Ama Gazze'de de çocuklar öyle bir yetiştiriliyor ki 8-10-12 yaşındaki çocuklara mikrofon tutuluyor. Sanki 40-50 yaşındaki olgunluğa sahip bir insan gibi konuşuyorlar. Öyle cümleler kuruyorlar ki insanın ağzı açık kalıyor. Çünkü yıllardır hep böyle zulüm altında, baskı altında ve hep zorluklar altında büyümüşler. Ve bu zorluklar onları olgunlaştırmış. Zor zamanlar, büyük insanlar çıkarır diye bir laf var ya aynen Gazze'de bu yaşanıyor. Sürekli zor zamanlar yaşandığı için büyük insanlar çıkıyor. Gazzeliler çocukları küçüklükten yetiştiriyorlar ama siyonistlerin yaptığı gibi değil. Onlara insan olmayı, insan gibi yaşamayı, mutlu olmayı, gülmeyi, öğretiyorlar."

"Çocuklar okulu o kadar çok seviyorlar ki en büyük üzüntülerinden bir tanesi de okula gidememek"

Gazze'nin dünyada okuma-yazma oranının yüzde yüz olduğu tek şehir olduğunu kaydeden Kamacı, "Orada okuma, yazma bilmeyen kimse yok. Sadece bu da değil; çok araştıran, çok okuyan, entellektüel seviyesi yüksek bir halk. O kadar imkânsızlığa rağmen bunu başarabilmiş bir halk. Daha üç 3-4 yaşında çocukları eğitmeye başlıyorlar. Üç dört yaşında önce Kur'an eğitimi veriyorlar sonra okullara başlatıyorlar. Çocuklar okulu o kadar çok seviyorlar ki en büyük üzüntülerinden bir tanesi de okula gidememek. Yani savaş ortamı çocuk ekmek bulmakta zorlanıyorlar ama sorduğun zaman ilk sırada söylediklerinden bir tanesi okul. Ekmek diyor, su diyor, okul diyor. Çocukları böyle daha küçüklükten sorumlu bilinciyle yetiştiriyorlar" diye belirtti.

"İki buçuk yaşında çocuk bile sorumluluk bilinciyle yetiştirilmiş"

Biz orada hastanede çalışırken bir tane Gazzeli çocuk cerrahı meslektaşımız evi bombalanmış, yakınlarını kaybetmiş. Eşiyle, çocuğuyla birlikte hastanede doktor odasında yaşıyorlardı. İki buçuk yaşında bir çocukları vardı daha zor yürüyordu. Biz orada otururken ezan okunduğunda çocuk yerinden kalktı odadaki tüm sandalyeleri sürükleyerek koridora çıkardı. Ben de herhalde oyun oynuyor diye zannettim. Sonra diğer doktor arkadaşlar da geldi odada namaz kılındı. Namazdan sonra çocuk tekrar sandalyeleri teker teker sürükleyerek doktor odasına yerleştirdi ve kimse ona bir şey söylemedi. Daha iki buçuk yaşında bir çocuk sorumluluk bilinciyle yetiştirilmiş. Çocukları böyle yetiştirdikleri için de 8-10-12-13 yaşında böyle olgun, büyük insanlar gibi cümleler kurabiliyorlar" dedi.

"Gazzeli çocuklar büyüklerini örnek alıyorlar"

Gazzeli çocukların büyüklerini örnek aldıklarını anlatan Kamacı, "Evleri yıkılıyor. Üzülüyorlar ama kahrolmuyorlar. Yakınlarını kaybediyorlar, üzülüyorlar ama depresyona girmiyorlar. Tabii büyükler öyle olunca çocuklar da öyle oluyor. Büyükler korkmayınca çocuklar da korkmuyor. Büyükler depresyona girmeyince çocuklar da girmiyor. Büyükler mutlu olunca çocuklar da mutlu oluyor" ifadelerini kullandı.

"Küçüğünden büyüğüne; inançlarına, maneviyatlarına, ruhsal güçlerine ve psikolojilerine hayran kaldım"

Kamacı son olarak, "Biz Mısır'dan Gazze'ye geçer geçmez insanlarla karşılaşınca insan hemen farklı bir yere geldiğini anlıyor. Oraya giderken işte artık hayatlarından bezmiş, isyan eder vaziyette depresyona girmiş insanlarla karşılaşırım diye zannettim. Ama Gazze'ye girince çok şaşırdım. İnsanlar gülüyor. Kime nasılsınız diye sorduğunuzda 'Elhamdülillah çok şükür iyiyiz. Bir sıkıntımız yok. Yani şaşırmamak halde değil her şeyini kaybetmiş ama yine de Elhamdülillah, çok şükür diyor. Bu kadar sıkıntılara rağmen o kadar direnebilecek çok az millet vardır. Gazze halkı gerçekten inanılmazdı. Çocuğundan büyüğüne kadar inançlarına, manevi güçlerine, ruhsal güçlerine, psikolojilerine hakikaten ben onlara hayran kalarak döndüm. Bu kadar büyük bedeller ödedikleri ve hala çok diri ayakta durabildikleri için dünyanın bir yarısı şu anda onların karşısındaysa da diğer bir diğer yarısı da onlara sempati duyar hale geldi" dedi.

Turgut Özal Üniversitesindeki konferansın ardından Kamacı, Gazze ve Kudüs bilincini yaymak amacıyla soykırım sona erene kadar "Kampüs İntifadası" sloganıyla İnönü üniversitesin de çadırlar kurarak nöbet tutan Öğrenci Toplulukları ile bir araya geldi. (İLKHA)