İşgal rejiminin Gazze'de sürdürdüğü katliamlara karşı halk ve devletler, ilk günlerde verdikleri tepkiler gibi güçlü tepkiler vermiyor. Yaşanan katliam tüm hızıyla devam ederken İslam ülkelerinin ve Türkiye'nin ise işgal rejimi ile olan siyasi ve ticari ilişkileri ise devam ediyor.
Gazze'de her gün devam eden işgal rejimi katliamlarına ilişkin İLKHA muhabirine konuşan Sivil Toplum Kuruluşu yetkilileri, katliam durana kadar tepkilere devam edilmesi, devletlerin işgal rejimine anlayacağı dilden cevap vermesi, tüm siyasi ve ekonomik ilişkilerin sonlandırılması gerektiğini ifade ettiler.
Mavi Marmara Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür
"İslam dünyası bir an önce ayağa kalkmalı, Gazze'de yaşanan bu soykırıma karşı israilin anlayacağı dilden bir cevap verilmeli"
Türkiye'nin dört bir tarafında protesto ve eylemler yapıldığını, boykot çalışmalarının yürütüldüğünü ancak Avrupa halkının bu konuda Türkiye'den daha çok heyecanlı olduğunu söyleyen Mavi Marmara Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür, "Her ne kadar kendi devletleri israile destek vermiş olsa da onlar çok güzel etkinlikler yaptılar. Sadece Müslüman olanları değil insan olan herkesi rahatsız eden bir durum var. Gazze bir açık hava kampına değil bir soykırım kampına dönüştü. İlacın, suyun verilmediği, yemek sıralarındaki çocukların bombalandığı, hatta mezarların bile alt üst edildiği, çocuk ve kadın, yaşlıların bombalandığı bir yer haline geldi. Dünyanın gözü önünde bir soykırım kampına dönüştü. Dünya İşbirliği Teşkilatı, Mescid-i Aksa'yı korumak için bütün ordularıyla, askerleriyle Gazze'ye ve Akdeniz'e inmesi gerekiyordu. Oraya bir yardım koridoru açılması gerekiyor. Şu anda refah sınır kapısında 27 bin konteynır malzemenin geçişi engelleniyor. Her gün Gazze'ye 850 tır yarım malzemesi girmesi gerekiyorken şu anda 81-82 civarında tırın girişine izin veriliyor. İsrail özellikle bu yardımları geciktirerek Gazze'deki kaosu giderek büyütüyor. Gazze son yüzyılın en büyük imtihanlarından biridir. İslam dünyası olarak askerlerimizi, ordularımızı gönderemediğimiz bu küçücük coğrafyaya maalesef insani yarımlarımız bile gönderecek baskıya bile sahip değiliz. İslam dünyası bir an önce ayağa kalkmalı, Gazze'de yaşanan bu soykırıma karşı israilin anlayacağı dilden bir cevap verilmeli. Gücü olmayan ise hukuksal bir mücadele sürdürmeli ama gücü olancada oraya askerlerini yığarak bu zulmü engellenmelidir." dedi.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya
"İlk günkü gibi tepkimizi devam ettirmek zorundayız"
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, "Geçmişte ve bugün de bütün dünyada şunu görüyoruz. Müstekbirler yaptıklarını inkâr etmek ya da görünmez kılma çabası içine giriyorlar. Bir müddet sonra insanları alıştırma çabası içine giriyorlar. Maalesef işgalci çetinin Gazze'de işlediği katliamda da buna benzer bir durum yaşanıyor. İlk günlerde çok yoğun bir tepki ile karşılandı bu zulümler. 17 Ekim'deki el-Ehli Hastanesi'nin deki katliamı hatırlayalım. Bütün dünyada ve Türkiye'de çok büyük tepkiler olmuştu. Ondan sonra sayısız hastane katliamı gerçekleşti. Giderek dünyadaki ve Türkiye'deki kamuoyu buna alışma noktasına geldi. Hakların süre içerisinde tepkisizlik gerçekleştirmesi ya da ilk baştaki tepkilerine devam ettirememesi normal karşılanabilir bir durumdur ama bilhassa İslami cemaatlerin, vakıfların daha büyük bir sorumluluk taşıdıklarının altını çizmek isterim. Bizler ilk günkü gibi tepkimizi devam ettirmek zorundayız. Çünkü biz oradaki kardeşlerimizin çektiği sıkıntıları biliyoruz bunu sadece medyadan izleyen insanlar değiliz. Bu bizim bir İslami sorumluluğumuz. Hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Alışmamalıyız, kanıksamamalıyız, görmezden gelmemeliyiz. Orada yaşayanlar bizim kardeşlerimizdir. O kardeşlerimizin de bize kıyamet günü hesap soracaktır. Dolayısıyla kıyamet günü hesap verebilmek için bu zulümlere sürekli tepki vermeli ve karşı koymalıyız." diye konuştu.
"Zulmü durdurmaya gücümüz yetmese de yoğun bir tepki gösterebiliriz"
Kaya, "Gazze'de ortaya çıkan vahşetin büyüklüğü karşılaştırdığımız zaman, ortaya koyulan tepkiler, Türkiye'nin ve dünya ülkelerinin maalesef yeterli olduğunu söyleyemem. Çünkü çok büyük bir zulüm söz konusu. Onun için yapılması gerekenlerin çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Elbette arkasına Amerika'nın desteğini almış, bütün Batı'nın desteğini almış bir siyonist İstikbar çetesinin geri püskürtülmesinin çok kolay olmadığını biliyoruz. İsrail sadece israil değil bunu biliyoruz. Ancak en azından bu zulmü durdurma veya bu zulme engel olma konusunda belki bütün siyonist çeteyi geri püskürtme konusunda gücümüz yetmez ama en azından zulme karşı çok yoğun bir tepki ve duyarlılık oluşturmamız gerekirdi. Maalesef bu konuda eksikliklerimiz var." şeklinde konuştu.
"Siyonistlerle ticari ilişkilerin kesilmemiş olması kabul edilemez"
Gazze halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki iktidardan beklentilerinin çok farklı olduğunu ama iktidarının da büyük bir tepki ortaya koyamadığını da vurgulayan Kaya, konuşmasını şu şekilde noktaladı:
"Türkiye ilk günden itibaren HAMAS'a sahip çıkarak ve açıkça destek vererek çok güzel bir örneklik ortaya koydu. Siyasi ve diplomatik olarak bu konu ile ilgili çabalarını sürdürdü ama askeri bir soruna sadece siyasi ve diplomatik çabalarla karşı koymanın yetersiz olduğunu gördük. Türkiye'nin gücü, ABD destekli israile yetmeyebilir. Bunu biliyoruz ama en azından siyonistlerle ticaret ve ilişkiler konusundaki çabalarının eksik ve yetersiz olduğunu gördük. Siyonistlerle özellikle ticari ilişkilerin bütünüyle halen kesilmemiş olması da Türkiye açısından kabul edilemez olduğunu ve bu halkın da alnına sürülmüş bir leke olduğunu hatırlatmak isterim."
Birlik Vakfı İstanbul Şube Başkanı Hüseyin Öztürk
"Boykota ve mücadeleye devam edilmeli"
İşgal rejimine karşı, Filistin'e destek amaçlı yapılan tüm çalışmaların, atılan adımların olması gerektiğini ancak yeterli olmadığını söyleyen Birlik Vakfı İstanbul Şube Başkanı Hüseyin Öztürk de şunları söyledi:
"Bunları devamında halk daha farklı çalışmalar bekliyor. İsrail zulmünde bir geri çekilme olmadı. Bizim yaptığımız çalışmalar şu an yetersiz kalıyor. Yaşananlar, Müslüman ülkelerin hala yeterince mücadele etmediğini gösteriyor. Eğer mücadelede gereken tepkiyi gösterselerdi bunlar olmazdı. Zaten Batılı devletler de Müslüman ülkelerin yaptıklarını yapıyorlar. Onlar da yürüyüş yapıyorlar. Oradaki katliama seyirci kalmıyorlar. Bunlar yeterli değil. Ne yapılacağına dair devlet büyükleri oturup bir çözüm üretmeli. Evet, ilk 1-2 ay İsrail malları boykot edildi ama maalesef bazı mallarda indirimler yapılınca bizim Müslümanlar tekrardan alışverişe devam etti. İsrail de bunun farkında. Çünkü onlar da biliyor ki Müslümanlar kısa bir süre tepki gösterirler, bağırırlar, çağırırlar yerlerine otururlar. Bunu aslında iyi tespit etmişler. Ülkemiz liderlerinden de daha güçlü tedbirler bekliyoruz. Bu insanlara sahip çıkmalarını istiyoruz. Buralar bizim. Buralar İslam ülkesi. Ecdadımız Osmanlı burayı korumuştur. Nasıl ki Türkiye'deki topraklarımızdan mesul isek aynı şekilde oralardaki topraklardan da mesulüz. Buralar bizimdi, yine bizim olmalı. Filistin halkıyla beraber olmalıyız. Beraberliğimiz sadece sınırlarla belli değildir. İslam'ın hâkim olduğu her yer bizimdir. Bu konuda kuru milliyetçilik yapılmamalıdır. Oradaki insanlar bizim kardeşimizdir. Müslümanlar kardeştir. Bu minvalde hareket edersek daha güçlü tedbirler alırız. Bu konuda uyanık olmak lazım. Mücadele devam etmek lazım. Gerek israil mallarına boykot etmek gerekse de basında bu meseleye yer vererek mücadeleye devam etmek lazım." (İLKHA)