İnsanoğlu kendisine yapılan iyiliği karşılıksız bırakmak istemez. Yapılan iyiliğe en azından misliyle dönüt yapmak ister. Çünkü kişi kendini bir nevi borçlu hisseder. İşte bu hissiyata minnet adı verilir. Bu minnet duygusuna şükran ve sıcaklık halleri eşlik ederken, buna karşın söz konusu borç durumu kişiye mahcubiyet yaşatır. Böylece kişi kendini ağır bir psikolojik yük altında hisseder. Neredeyse evrensel olan bu duygu-durum hali kişiyi sorumluluk almaya sürükler. Nihayetinde bu hal kişiyi bu görünmeyen borca dair beklentileri gidermeye yöneltir.
İşte bu kırılgan hissiyat, kötü niyetli kimseler tarafından kullanıldığında minnet duygusu suistimal edilebilir. Bunun sonrasında yapılan iyilikler pazarlık unsuru haline gelir ve iyilikler kontrol aracı olarak kullanılır. Minnet duygusunu suistimal eden kişiler ikili ilişkilerde hakimiyet kurmak için karşı tarafın sürekli borçlu hissetmesini sağlar. Bununla birlikte bu kişiler yaptıkları iyilikleri sürekli olarak hatırlatma yoluyla karşılarındaki kişide suçluluk oluşturmaya çalışırlar. Günün sonunda minnet altında ezilen kişi normalde yapmayacağı, etmeyeceği şeyler için “evet” demek durumunda kalır.
Günlük hayatta minnet duygusunun suistimal edilme örnekleri ile karşılaşmak pekâlâ mümkündür. Özelikle bizim toplumda bu hal “birilerine ayıp olmasın” şeklinde sık sık tezahür etmektedir. Arkadaşına ayıp olmasın diye nice yanlışa, hataya sürüklenen genç var etrafımızda. İş ortamında, özellikle patronuna ayıp olmasın diye nice haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan kimseler var yakınımızda. Hatta ailesine, akrabalarına ayıp olmasın diye nice karanlığa, umutsuzluğa itilen hayatlar var aramızda. Tüm bu örneklerin ortak paydasında “koşullu” olarak yapılan, sürekli olarak “hatırlatılan” ve “pazarlık unsuru” haline getirilmiş iyilikler vardır.
Öte yanda kişiler arası ilişkilerde minnet duygusu suistimal edildiği gibi gruplar arası ilişkilerde bu durumun örneklerine rastlamak mümkündür. Özellikle çoğunluk olan gruplar, azınlık gruplara yapılan sınırlı hak tanımlarını “minnet duygusu” talep etmek için kullanabilirler. “Size şu hakları biz verdik, daha ne istiyorsunuz?” ya da “Minnettar olmanız gerekirken, sorun çıkarıyorsunuz” gibi ifadeler, minnet duygusunun gruplar arası düzeyde manipülatif bir biçimde kullanılmasına örnek olarak verilebilirler. Tıpkı kişiler arası ilişkilerde olduğu gibi, gruplar arası ilişkilerde de minnetin suistimal edilmesi, gariban-güçsüz grupların normalde yapmayacağı, etmeyeceği şeylere zorlanmalarına neden olabilir.
Hiç şüphesiz bu durumun en güncel örneklerinden birisi de İngiliz Müslümanlarına, I. Dünya Savaşı sırasında ölenleri anmak için yakalarına gelincik rozeti takmaları için yapılan sosyal baskıdır. Her yıl 11 Kasım’da yakalarına kırmızı haşhaş ya da gelincik çiçeği rozeti takan İngilizler, bu şekilde I. Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybedenleri yad ederler. Söz konusu anmanın İngiliz toplumunda bir millet bilinci oluşturduğu öne sürülür. Bundan dolayı İngiliz topraklarında yaşayan herkesin bir minnet borcu olarak bu sembolik eyleme katılımı beklenir. Elbette kimsenin yakasına bu rozeti takması ile ilgili bir devlet baskısı bulunmamaktadır. Lakin bu minnet borcunun İngiliz Müslümanları tarafından ödenmesine yönelik bir sosyal baskı da mevcuttur.
Minnet duygusunun İngiliz Müslümanlara yönelik bu şekilde manipülatif kullanımı, hiç şüphesiz burada yaşayan Müslümanları bir tür çelişik duruma sürüklemektedir. Buna göre bu Müslümanlar sırf İngiltere topraklarında rahat bir şekilde yaşayıp hayatlarına devam ettikleri için, İslam’ı yıkmaya çalışan, İslam hilafetini ortadan kaldıran, sömürgeciliğin öncü isimleri ve askerlerini anmak durumunda kalmışlardır. Tam bu noktada İngiliz Müslümanların uyanık olması gerekmektedir. Eğer ortada “koşullu” olarak yapılan, sürekli olarak “hatırlatılan” ve “pazarlık unsuru” haline getirilmiş bir iyilik söz konusu ise ona karşı dikkatli olmak gerekmektedir. Çünkü bir yerde yapılan iyilik kişiyi doğrularından ve değerlerinden feragat etmeye sürüklüyorsa, orada minnet duygusunun suistimal edilmesi söz konusudur.