Milletlerin Terakki ve Tedennisi

Abone Ol

Uzun yıllar yaşanan acılar sonrasında Türkiye ve komşu ülke Suriye’de barış, huzur ve özgürlüğün hedeflendiği süreçler yaşanmaktadır. Zira uzun bir zamandır İslam coğrafyasının dört bir yanında ümmet sefalet, tefrika ve cehalet girdabındadır. Bir yandan batının sinsi tuzaklarıyla birbirine düşürülen ümmet, öte yandan batının dostluğuna sığınan saltanatın kulları yüzünden insanlık nice acılar, zulüm ve katliamlar yaşamaktadır. Umarız bu süreçlerden hayırlı neticeler elde edilir, ancak bunun için tüm süreçlerin ümmetin kendi iradesiyle gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir.

Zira geçmişte olduğu gibi son dönemlerde de yamyam ve barbar batının birbirlerine karşı bile nasıl düşman olabileceğine tanıklık etmekteyiz. Çıkarlar söz konusu olunca birbirlerine bu kadar diş bileyen batı, İslam coğrafyasına neler yapmaz ki! İslam ümmeti bilmelidir ki tarih boyunca İslami köklerinden kopanlar, yerine dünyevi ideolojileri ikame edenler, bireysel, toplumsal ve ulusal çıkarlar gözetilirken ümmeti göz ardı edenler, asla hedefledikleri ideallerine ulaşamamış, kargaşa ve toplumsal huzursuzluklardan sıyrılamamışlardır.

Coğrafyamızın üç asli unsuru olan Arap, Türk ve Kürtlerin tarihine bakıldığında bu akıbet çok net görülmektedir. Cahiliye döneminde Araplar İslam medeniyetiyle manen yücelmiş, madden de terakki etmiş ve üç kıtaya yayılmıştı. Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ifadesiyle 70. yılda ders salonları o kadar büyümüştür ki, müderrisler binek sırtında dolaşarak ders vermek zorunda kalmıştır. Batılı gençlerin en büyük hayali bu medeniyet merkezlerinde eğitim görmek olmuştur. Ancak dünyaya aldanmak ve Kutlu Rehberin yolundan uzaklaşmak, onları bu seviyeden uzaklaştırmış ve tedenniye mahkûm etmiştir. Ama bugün Şeyh Ahmet Yasin’le birlikte direnişe geçen Filistin’in yiğitleri, yine izzet ve şerefin ancak İslam’la olabileceğini tüm dünyaya gösterdiler ve hala göstermeye devam ediyorlar.

Türklerin de 8, 9 ve 10. yy’da yükselen İslam medeniyeti döneminde tarih sahnesine çıktığını ve bu medeniyetle yüceldiğini söyleyen gazetece-yazar Mustafa Akyol, bir Türk olarak Türkler hakkında söylenen “Türkler İslam’dan önce çok medeni bir toplumdu” sözünü tam bir palavra olarak nitelendirir. Zira İslam öncesi Türklerin ne bir sanatı, ne mimarisi, ne de bilimi olduğunu ifade eder. Farabi, Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet, Evliya Çelebi ve daha nice fatih, bilim adamı ve komutanla elde ettikleri tüm kazanımlarını ve Selçuklu, Osmanlı gibi Çınarlarını İslam’a borçlu idiler. Ama ne zaman ki onlar da dünyanın aldatıcı zevkine aldanıp batının zelil hayat anlayışını taklit etmeye başladılar, işte o zaman bu kazanımları kaybettiler ve batının korkulu rüyası iken hasta, hatta ölü adam pozisyonuna düştüler.

İslam’la yücelen bir diğer millet de Kürtler… Bizans ve Pers imparatorluklarının hâkimiyet mücadelesinde tükenmeyle baş başa iken, İslami fetihlerle beraber yüceldi ve yok olmaktan kurtuldu. İlim, kültür, sanat, edebiyat ve siyasette söz sahibi oldu. Selahaddin-i Eyyubi, El-Dinaveri, Molla Gürani, Ahmed El-Cezeri, Ebu’l İz El-Cezeri ve daha nice komutan, âlim ve bilim adamı yetiştirdi. Ancak fitne, tefrika ve İslamsızlık bu toplumu da esaret ve zillete duçar etti. Bugün hâlâ bu halkı barış ve özgürlük adına İslam dışı ideoloji ve sapkın fikirlerle ifsad etmeye çalışan bedbahtlar olsa da, bunu başaramayacaklar, zira İslam’ın köklerine nakşolduğu bu halk, barış ve adalete İslam dışı ideoloji ve yollarla değil, yine İslam ile ulaşacaktır inşallah.

Son söz Mehmet Göktaş hocanın haykırdığı şu hakikat olsun; “Ey Araplar, ey Türkler ve ey Kürtler! Peygambersiz ve İslam’sız hepiniz sıfırsınız, birer hiçsiniz.”