56 yıl önce, 21 Ağustos 1969’da Avustralya asıllı fanatik Yahudi Denis Michael Rohan tarafından, İslam’ın ilk kıblesi ve en kutsal mekânlarımızdan biri olan, kıymetlimiz Mescid-i Aksa kundaklanarak yakıldı.
Yangının, Aksa’nın güney kesimindeki Kıble Mescidi başta olmak üzere, Aksa’ya çok büyük zarar verdiğini, bu yangında fethin simgesi olan, tarihi ve manevi açıdan büyük öneme sahip Selahaddin Eyyubi’nin güzide Minberi başta olmak üzere, pek çok kıymetli eserin tamamen yok olduğunu, esefle öğreniyoruz kaynaklardan.
Bu elim olay, dünya çapında büyük bir infiale sebep oluyor. Oluyor olmasına da bu olaya gereken tepki veriliyor mu dersiniz? Elbette hayır...
O dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir, olayın ardından sarf ettiği, tarihe geçen şu sözleri vaziyeti çok güzel özetliyor...
“O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannettim ki, Müslümanlar dört taraftan İsrail’e girecekler. Ama korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”
Ne yazık ki Müslümanlardan ve İslam ülkelerinden kayda değer bir hamle de gelmiyor. O dönemlerde bu yangına verilen en belirgin tepki, daha sonra adı İslam İş birliği Teşkilatı olarak değiştirilen yapının kurulması oluyor. Bu teşkilatın kuruluş amacı ise şöyle açıklanıyor:
“İslam dünyasının hak ve çıkarlarını korumak, üye devletler arasında iş birliği ve dayanışmayı güçlendirmek.”
Kuruluşu umut verici görülse de yıllar içinde ne kadar etkili olduğu ve gerçekten kuruluş amacına ne kadar hizmet ettiği tartışılır. Zira ortada değişmeyen bir gerçek var ki, Aksa hâlâ yanıyor!..
Aradan yarım asır geçmesine rağmen, Mescid-i Aksa ve Kudüs’te hiç sönmeyen bir ateş var.
Öyle bir ateş ki; anaların, babaların yüreğini dağlıyor!
Öyle bir ateş ki; beşikteki bebeği, beli bükülmüş ihtiyarı cayır cayır yakıyor!
Öyle bir ateş ki; insanlığın ve ümmetin avuçlarında bir kor misali duruyor...
Öyle bir ateş ki vicdanları kanatıyor...
İşte tüm dünyanın gözleri önünde, Mescid-i Aksa’nın altındaki kazı çalışmaları devam ediyor. Aksa’ya yönelik sözlü ve fiili saldırılar hiçbir zaman bitmedi. O mübarek mescide sadece ibadet için gidenler, yıllardır türlü eziyetlere maruz bırakılıyor.
Artık bu yangını söndürmenin zamanı gelmedi mi?
1967’de 6 Gün Savaşları ile Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal eden işgalciler, asırlarca üzerine hayaller kurdukları, planlar ve tuzaklar hazırladıkları Mescid-i Aksa’ya somut olarak saldırabilecek cüreti 1969’ta bulmuşlardı kendilerinde.
İşte aynı bu şekilde, 7 Ekim’den bu yana, Gazze’ye yapılan ve her geçen gün şiddetini arttıran saldırılardan sonra da aynı tehlike çok muhtemel gözüküyor.
Bugün Gazze mübarek beldelerin, Aksa’nın, Kudüs’ün önünde set olmuş, sessiz ve tepkisiz insanlığın, uyumuş, uyuşturulmuş ümmetin diyetini ödüyor!
“Gazze’nin taşları, Kudüs’ün minareleriyle konuşuyor ve şöyle haykırıyor:
“Unutmayın, biz sizin izzetiniziz!”
“Kudüs zincirlere vurulmuş, Gazze bombalara boğulmuş! Ama imanla yoğrulmuş bu beldeler asla teslim olmayacaklar.”
“Kudüs ağlıyor, Gazze kanıyor. Sessizliğimiz ise bu acıların ortağı oluyor.”
Mescid-i Aksa’nın kundaklanmasının 56. Yıldönümünde, sesimizin ulaştığı herkese, her kesime, etkili ve yetkili tüm makamlara sesleniyoruz:
Yangını söndürün, soykırımı durdurun!