Son büyük soykırımcı israil–İran savaşı sırasında ABD, bir yandan İran ile nükleer müzakereler yürütüyordu. Aynı dönemde israil, ABD’nin bilgisi dahilinde İran’ın nükleer tesislerini vurdu; ABD de saldırıya dahil oldu ve kritik nükleer tesisleri vurdu. Tahran, Washington’un “hem müzakereci hem saldırıya göz yuman” çelişkili rolünü eleştirdi.

Şimdi aynı tablo Gazze konusunda tekrarlandı. ABD Başkanı Donald Trump’ın yeni ateşkes ve esir değişimi önerisini görüşmek üzere Katar’ın başkenti Doha’da toplanan HAMAS heyeti, israil savaş uçaklarının hedefi oldu.
Saldırıda 6 kişi şehit oldu, HAMAS’ın üst düzey heyeti ise saldırıdan kurtuldu.

Washington saldırının Netanyahu’nun kararı olduğunu savunsa da, ABD’nin önceden bilgilendirildiği ortaya çıktı. Bu durum, tıpkı İran dosyasında olduğu gibi, ABD’nin “hem masa kurucu hem saldırıya göz yuman aktör” rolünü bir kez daha teyit ediyor.

Bu yaklaşım, ABD’nin bölgede barış üretmek yerine kriz yönetimini bir araç olarak kullandığının da ispatı. Diplomasi süreçleri, siyonistlerin askeri hamlelerini meşrulaştıran bir perdeye dönüştürülüyor. İran müzakerelerinde tesisler vurulurken, Gazze sürecinde müzakere heyeti hedef alındı. Her iki durumda da ABD’nin arabulucu kimliği sıfırlandı.

Ortadoğu’da bu tablo, ABD’nin, stratejik niyetini de sorgulatıyor. Eğer müzakereler her defasında israil saldırılarıyla eş zamanlı ilerliyorsa, bölge ülkeleri için ABD’nin barış girişimleri inandırıcı olmaktan çıkıyor. Sonuçta Washington, diplomasiyi gerçekten çözüm üretmek için değil, israilin bölgesel üstünlüğünü tahkim edecek bir mekanizma olarak kullanıyor.

Muhabir: Hamza Durmaz