Manzara aynı: Kesintisiz Soykırım ve İfsad

Abone Ol

“Yeryüzünde kan dökecek, bozgunculuk yapacak birini mi yaratacaksın?” diyen melekler bu sözlerini -haşa- karamsar, kötümser veya umutsuz oldukları için söylemediler. Melekler, sonuçta her türlü çirkin söz ve tavırdan uzak varlıklar ve insan gibi şerre de meyilleri yok. Ve “illâ mâ allemtenâ” dediler. Yani söyledikleri bilgiyi de onlara yalnızca Alim ve Hakim olan Allah-ü Teâlâ öğretmişti.

Mele-i âlâda değiliz. Tüm tefsirleri harmanlasak bile kısır fehmimizle sırlarına vakıf olamayacağımız bir mevzunun etrafında da beyhude dolaşıp duracak değiliz. Hem Nebevî nehiydeki “insanlar helak oldu, insanlar helak oldu” diye bağırarak en fazla kendisinin helak olduğunu ifşa eden şevk kırıcıların felaket tellallığına da talip değiliz.

Ancak alem, öyle ağır bir halde ki, iyimser olmak ve bardağın dolu tarafını görmek için gerçekten hayli çaba sarfetmek ve adeta dünyadan sıyrılıp tamamen ahiret odaklı bakmak gerekiyor.

BAE destekli RSF teröristleri, kısa sürede koyun keser gibi katlettikleri 27 bin canla yetinmiyorlar, yakıp yıkarak ilerlemeye devam ediyorlar ve Sudan, fiilen tekrar ikiye bölünmek üzere. Mevcut yönetimin bunu durdurmaya gücü ya da iradesi yetmiyor. Bu duruma tepki gösteren ülkelerden de ciddi bir adım yok. Her şey yine göz önünde oluyor ve adına vicdan denilen koruyucu nesnesi ile tüm insanlık, çok fena biçimde ruhen habire eziliyor, öğütülüyor, yok ediliyor.

ABD destekli azgın siyoncuklar, sözde ateşkese rağmen soykırıma, gasba, ihanete, işgale aralıksız devam ediyorlar. Ve çok acayip duyarlı(!) müslüman halklar da “nasıl olsa artık orada masalar kuruldu, sözler verildi, imzalar atıldı, biz kendi işimize bakalım” diyerek meseleden koptukça kopuyorlar. Türkiye’nin de dahil olduğu garantör ülkeler, daha önceden yaptıklarının üzerine hiçbir şey koymadan durumu sözlü tepkilerle geçiştiriyor.

Ateşkesin sözde asıl büyük tarafı olan Trump ise, Epstein şantajı ile susturuluyor, ve kurmalı saat gibi siyonistlerin güdümünden çıkmıyor. Soykırımcının en büyük destekçisi olmasına rağmen Amerikadan daha fazlasını istiyorlar. Sırf katliamcı teröriste dava açıp yargılanmasına sebep oldu diye Güney Afrika Cumhuriyetindeki G20 zirvesine katılmıyorlar. Ve işgal rejimine gönderdikleri devasa para, silah ve bombalar yüzünden zor durumda olan ekonomilerinin imdadına yetişen Suud yönetimi ile teselli buluyorlar, tanrılarına şükrediyorlar.

Yereldeki vaziyet de içler acısı. İktidardakiler, siyasi muhaliflerini bir yandan hukuki zeminde sıkıştırırken, bir yandan da onların ikonlarını onlardan daha fazla kutsuyorlar. Kendilerine oy verenleri bile bu uğurda kurban ediyorlar.

Aile can çekişiyor, kimse çocuk yapmıyor, ilgili kurumlar ise, acil çözüm üretmek yerine “batıyoruz” diye söylenip duruyorlar.

Emekli ve asgari ücretlinin canı burnunda, belediyeler ise halkın parasıyla köpek besleme tesisleri yarışına giriyorlar.

Terörsüz Türkiye sloganıyla çıkılan yol, ısrarla birilerini temize çıkarma, aklama, allayıp pullayarak tekrar farklı tarzda mazlumların başına musallat etmeye varıyor. Buna karşı ufacık bir itiraz bile ya oyun bozanlık olarak niteleniyor. Ya da ultra ırkçıların, ekmeğine yağ sürmek olarak. Bu defa her şey allak bullak oluyor, at izi, it izi, sap saman, arpa buğday her şey birbirine karışıyor.

Peki resmin tamamı bir yana, Ukrayna meselesinde, Avrupa’nın Rusya ile ABD arasına sıkışması, dolaylı olarak bir şeyleri etkiler mi? Mevcut şartlarda zahiren buradan da bir cacık da çıkacak gibi gözükmüyor. En fazla Ukrayna Putin’e hediye edilir ve herkes yerine oturur.

Velhasıl hepsini sayarak yorulmaya değer mi bilinmez ama halihazırda uzaktan yakına manzarada bir müspet değişim yok.

Mevlâ hayreyleye. Hayra tebdil eyleye.