Sağlıklı ve gerçekçi sonuçlara ulaşabilmenin yolu; sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmelerdir. Tersi de doğrudur. Müslüman coğrafyada yaşadığımız süreçlerde en fazla ihtiyaç duyulan hususlardan bir tanesi de bu konudur.
Bu tespitle ile ilgili Çinli filozof Lao Tzun’nun güzel bir hikâyesi anlatılır.
“Yaşlı ve fakir bir köylünün çok meşhur bir atı varmış. Oranın Kralı ihtiyardan atını yüksek bir fiyatla istemiş. Fakat köylü; “Bu benim için sadece bir at değil, bir dost gibidir. İnsan dostunu satmaz” deyip Kralın teklifini geri çevirmiş.
Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. Köylü: “Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var ne de atın” demişler.
Köylü de: “Karar vermek için acele etmeyin. Sadece at kayıp deyin. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.” şeklinde cevaplamış.
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama kısa bir süre sonra at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de vadideki bir sürü vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var demişler.
İhtiyar köylü yine: “Karar vermek için yine acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç… Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden sahiden akılsız diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler yine gelmişler ihtiyara;
“Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın. Atı Krala niye satmadın ki ” demişler.
Yaşlı adam “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı, gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” demiş.
Birkaç hafta sonra, bu Kralın ve ülkesinin düşmanları büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş. Giden gençlerin ya öleceği ya da esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler yine ihtiyara gelmişler.
“Yine haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”
Yaşlı adam “Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olacağını sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:
“Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.”
Kısacası “makul ve mantıklı değerlendirin, öyle karar verin” demeye getirmiş.
Şimdi 100 yılı aşkın bir süredir istila, işgal, ilhak süreçleri yaşayan bir Filistin meselesi var elimizde. Osmanlı’dan sonra İngiliz istilasına uğradı. Sonra Siyonist işgale bırakıldı. Bu arada (1947-1967 ) Mısır’ın ve Ürdün’ün ilhakine uğradı. 1967 den sonra da bütünüyle Siyonist işgal ve mezalimine maruz kalan bir Filistin meselesiyle karşı karşıyayız.
Gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi gibi sürekli yanlış değerlendirmeler ve gidişatlar silsilesine maruz kalan Filistin meselesi son sürecinde Hamas ve Direnişçi grupların üzerinde kaldı. Elhak Direniş ve bileşenleri, insanüstü bir çaba ve pratik sergileyerek müdafaa ve muhafaza için tüm güçlerini ortaya koydular. Orantısız ve mukayesesiz bir güç ile tarafların çatıştığı Filistin ve Gazze’de ortaya çıkan tablo da ortadadır.
Bunu ne bir mağlubiyet ve hezimet ne de bir galibiyet ve zafer olarak hemen puanlandırmak ve ilan etmek yukarıdaki hikâyede olduğu gibi aceleci bir değerlendirme olur. O yüzden de sağlıklı bir karar süreci ortaya çıkmaz.
İşgalden ve istiladan kurtarılmış bir Filistin ortaya çıkmadan bir galibiyet ve zafer durumu ilan etmek realite ile örtüşen bir durum olmasa gerek.
An itibari ile bir ateşkes ve barış süreci işletiliyor. Nereye varacağı, neye evrileceği henüz netleşmemiş. Bu süreçte eğer bir şey söylenilecek ve yazılacak ise hem sahadakilere zorluk oluşturmayacak, hatta önlerine ışık tutacak mahiyette hem de tabanı ne ümitsizliğe sürükleyecek ne de dolduruşa getirecek içerikte olmalıdır.
Son 40- 45 yılda; özellikle Afganistan, Çeçenistan, Bosna-Hersek, Arap Baharı süreci özellikle de İhvan Bileşenleri, öte yandan İran İslam İnkılabı ve Beş başkentli Şii Hilali Metaforu, El- Kaide, Işid ve takip eden süreçler ile ilgili değerlendirmeler farklı mecra ve cenahlar üzerinden takip edilirse anlatmak istediğimiz husus kolay anlaşılır. Hatta buna Türkiye’deki son 40 - 45 yıl da dâhil edilebilir. Kimler ne tahmin etmiş ne söylemiş ne yazmış ama sonuç ne olmuş. Bu tarz geriye dönük kontrol ve taramalar yapılırsa büyük faydalar ortaya çıkar. Bu sefer ileriye dönük daha sağlıklı ve sahayla örtüşen kılavuz niteliğinde değerlendirmeler ortaya çıkar ki; bu en fazla ihtiyaç duyulan, katkı ve yardımdır şu anda.
Bu konularda anti İslam çevre mecralar, ciddi ciddi kaynak taramaları yaptılar. Onlar tersine mühendislik amaçlı bu verileri, İslam’ın ve Müslümanların aleyhine işlediler, işliyor ve kullanıyorlar. Bu konuda daha dikkatli ve itinalı olunmalıdır.
Her bir coğrafyadaki İslami süreç ve olguya, bütün maddi ve manevi varlığımızla taraftar ve dahil olabiliriz, olabilmeliyiz hatta. Bu İslami bir vecibe ve sorumluluktur. Fakat bir spor müsabakası seyircisi ya da taraftarı misali tezahüratvari söylem ve tutumlarla değil… Bu tarz değerlendirmeler o anda faydalı gibi görünüyorsa da, sonuca yönelik sıkıntıları, sonraki süreçte ortaya çıkıyor. Bu olumsuzluğun numuneleri çoktur. İlgilileri tarafından bu konular ele alınmalı, dikkat edilmeli ve ilkeselleştirilmelidirler. Arife tarif gerekmez. Wesselam…