Lanetli siyonizm nasıl doğdu?

Abone Ol

Theodor Herzl, İstanbul'a 1896 ve 1898 yıllarında yaptığı ilk iki seyahatte, Sultan II. Abdülhamit'in yakın çevresi ile temas kurdu. Padişah'ın huzuruna ise 1901'deki üçüncü seyahati sırasında, yani 19 Mayıs 1901 günü kabul edildi. Herzl, Abdulhamit’i ikna etmek için ödevine iyi çalışmıştı. Osmanlı Devleti'nin dış borçlardan dolayı zor durumda olduğunu, bu borçlardan kurtulmak için köklü çözümler aradığını basından takip ediyordu. Sonuçta kendisi bir gazeteciydi. Bu görüşme ve yazışmalar altı yıl kadar sürdü. Herzl'in ölümüyle de sona ermişti.

18. Yüzyılın ikinci yarısında sanayi devrimiyle birlikte gelişen Avrupa sermaye çevreleri, Osmanlı ülkesine sadece mal satmakla yetinmeyip sermaye yatırımı yollarını da aramaya başladılar. Büyük bankalar tarafından çıkarılan ve küçük tasarruf sahiplerince satın alınan tahviller aracılığı ile devletlere borç vermek, kazançlı bir iş olması yanında borç alan ülkeyi malî kontrol altına almayı da kolaylaştırıyordu. Bu yüzden İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ni bir borç kıskacına sokmak için çeşitli yollardan baskı yapıyorlar, bir taraftan da Tanzimat reformlarının başarısından söz ederek Batılı sermaye çevrelerinin güvenlerini arttırmaya çalışıyorlardı.

Borçları yüzünden yabancı memurların para tahsili yaptığı, bunun için asker beslediği bir ülkenin Sultanı ile görüştüğünün farkındadır. Siyonist Herzl’in teklifi açık ve netti. Bir şartla, Osmanlı İmparatorluğu, Yahudiler için Filistin topraklarının bir parçasında otonom bir devlet kurulmasına izin verirse, Yahudiler buna karşılık Osmanlı Devleti'nin tüm dış borçlarını ödeyecek, Osmanlı’nın daha güçlü olması için gereken adımlarına destek olacaktır. Bütün Yahudiler adına görüş bildiren Herzl, artık büyük oynuyordu, zahiren o sadece bir gazeteci ve kitap yazarıydı ancak arkasında Rothschild ve Baron Hild gibi büyük para babaları vardı. Hülasa, Herzl'in cepleri şişkin ve kolları uzundu. Dünya Siyonist Organizasyonu’nun başkanı David Wolffsohn tüm ziyaretleri boyunca Herzl’le birlikteydi.

Müslümanların halifesiyle, fabrika yatırımı yapacakmış gibi, topraklarında “yarı bağımsız /otonom” bir devlet kurmak için izin isteyeceği belli olan Abdulhamit’le ya da yaveriyle defalarca görüşme talebinde bulunduğu halde yüz bulamamıştır. Abdülhamid Han: "Devlet-i Âliye'nin satılık tek bir karış toprağı yoktur, kanla aldık kanla veririz” deyip Herzl'i huzurundan kovmuştur. Herzl, kovulduğu halde vazgeçmemiş, mali anlamda dar boğazda olan bir devletin en önemli yumuşak karnı olan borçlar meselesi yüzünden Abdülhamid Han'dan birtakım tavizler kotarmaya çalışmıştır.

Abdulhamit’in bu görüşmeler sayesinde borçlu olduğu ülkelerin dikkatini çekip uzun vadeli ödeme planları için pazarlık yaptığı söylenir; bu doğru olabilir, elbette görüşmenin iki tarafı kendi çıkarları ve geleceği için çaba harcamaktadır. Ancak görüşen tarafların denklikleri arasındaki uçurum, bu görüşmeden en büyük faydayı Siyonizm’in sağladığı da bir hakikattir. Daha önce Filistin’de kurmak istediği devlet için hayalperestlikle suçlanıp ciddiye alınmayan Herzl, artık Filistin'de kurmayı hayal ettiği israil terör devleti için daha bir umutlanmıştı.

Her ne sebeple olursa olsun o gün bir taviz koparıldı, Filistin ve tüm insanlık için felaket sayılan bu taviz, bu günkü Siyonist işgal vahşetinin doğuşuna ve yayılmasına sebep olmuştur.