Kürtler ne istiyor?

Abone Ol

Birçok kez karşılaştığımız sorulardan biri de “Kürtler ne istiyor?” sorusudur.

Bu soruyu soran Türk kardeşlerimiz, hemen akabinde; Kürtçe televizyonlar yayın yapıyorlar, Üniversitelerde Kürdoloji bölümü var, okullarda seçmeli Kürtçe ders veriliyor… Kürtler daha ne istiyorlar?

Doğrusu onların durdukları yerden olayı değerlendirirsek belki haklıdırlar. Çünkü daha önce “Kürt yoktur” denilerek Kürtlerin varlığı bile kabul edilmiyordu. Şimdi ise en azından Kürtlerin varlığı kabul ediliyor ve atılan mezkûr adımlar da sanki büyük bir lütufmuş gibi bir bir sıralanıyor.

Doğrusu Üniversitelerdeki Kürdoloji Bölümü ve orta öğretimdeki seçmeli Kürtçe ders konularını bile konuşsak yine hakikat, o kardeşlerimizin söyledikleri gibi değildir.

Bir köşe yazısına sığmayacağı için çok detaya girmek istemiyorum ama sadece Milli Eğitim Bakanlığının yıllık atadığı Kürtçe ders öğretmeni sayısına baksalar her şey gün gibi ortaya çıkacak. Dolaysıyla konuşma ve açıklamalar var ama yapılan pratik uygulamalar göz önündedir.

Pratik uygulamalara baktığımızda, önümüze şöyle bir sonuç çıkıyor. 1920’de Türkiye’deki Kürtlerin yüzde yüzü Kürtçe konuşurken, 2020’de Kürtlerin yalnızca yüzde yirmisi kendi dilleri olan Kürtçeyi konuşuyorlar. Bir devlet politikası olarak uygulanan bu asimilasyon süreci aynı şekilde devam ederse 2050’li yıllarda Türkiye Kürdistanı’nın bazı dağ köylerinden başka kimse Kürtçe konuşamayacak.

Kürtler ne istiyor? Sorusunu soranlara, “Türkiye’de bir sosyal mühendislik projesiyle ana dilimiz olan Kürtçe adım adım yok ediliyor ve unutturuluyor. 25 milyon Kürt nüfusa rağmen Kürtlerin dili artık yok olmaya yüz tutmuş. Kürtler bu asimilasyon politikalarını durdurup Kürt dilinin yaşatılmasını istiyor.”

Konuyla ilgili geçen hafta yaşadığım bir olayı siz değerli okurlarla paylaşmak istiyorum.

Ağabeyimin 20 yaşındaki oğlu bir iş kazasında vefat ettiğinden dolayı geçen hafta Batman’da taziyedeydik.

Cuma günü (07 Kasım 2025) taziye evine yakın olan camiye Cuma namazına gittik. Cuma hutbesinin konusu “Vefa İmandandır” idi. İmam hutbeye çıktı ve elindeki kâğıtta yazılı olan Türkçe hutbeyi okumaya başladı.

Tabi imam Türkçe okumayı pek bilmediği için bir ilkokul öğrencisi gibi bazı yerleri heceleyerek okumak zorunda kalıyordu. Dolaysıyla ne dediğini kimse anlamıyordu. Bazen Türkçe okuduklarını Kürtçeye çevirip yorumlamak zorunda kalıyordu. Kürtçe konuştuğunda tam bir hatip ve muazzam bir yorumla cami cemaatini etkiliyordu. Tekrar Türkçe okumaya geçince yine kimse bir şey anlamıyordu.

Aynı şekilde cami cemaatinden çoğu Türkçe’yi iyi anlamadığı için, velev ki imam iyi bir Türkçe ile hutbeyi okusa bile cami cemaati anlamayacak.

Namaz sonrasında cami cemaatinin “Mele xutbê bi Kurdî bixweyîne û we’za jî bi Kurdî bide ma wê çi bibe?” (İmam hutbeyi Kürtçe okusa ve vaazları da Kürtçe verse ne olacak?) demeleri “Kürtler ne istiyor?” sorusuna karşı verilen en büyük cevaptır.

Evet, imam Türkçe konuşmasını ve okumasını tam olarak bilmiyor. Cami cemaatinin çoğunluğu da Türkçeyi iyi bilmiyor, cemaatin kalan kısmı da Kürtçeyi Türkçe’den çok daha iyi anlıyor. Bu durumda hutbeyi imama Türkçe okutmak en basit tabirle zulümdür ve hem imamla hem de cami cemaatiyle alay etmektir.

Benim gördüğüm cami cemaatinin lisan-ı halleri şunu söylüyordu; “dinimizi bile dilimizle öğrenemiyoruz… Hiçbir zaman kendimizi eşit vatandaş olarak görmedik… Sessizliğimiz çaresizliğimizdendir… ”

Malumunuz Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün internet sitesinde yer alan hutbe yayınları sayfasında Türkçe, Arapça, İngilizce, Rusça, Almanca, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca dillerinde Cuma hutbeleri bulunuyor. Ancak Kürtçe dil seçenekleri arasında yer almıyor.

Evet, Türkiye’de 25 milyon Kürt var, 8 dilde hutbe hazırlanıyor ve dil seçenekleri arasında Kürtçe yok.

Dolaysıyla “Kürtler ne istiyor?” diye soranlara, “Kürtler ADALET istiyor” diyoruz.