Kürt Meselesi ve İnsani Çözüm Arayışları

Abone Ol

15-16 Şubat tarihlerinde HÜDA PAR tarafından düzenlenen "Kürt Meselesi İnsani Çözüm Çalıştayı", Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri olan Kürt sorununa dair çözüm odaklı bir platform sundu. Televizyon kanallarında canlı yayınlanan bu çalıştay, farklı kesimlerden çok sayıda kişinin ilgisini çekti.

Bu çalıştayda fikir insanları, siyasi parti temsilcileri, akademisyenler ve gazeteciler gibi farklı kesimlerden katılımcılar yer aldı. Konuşmacılar, uzun yıllardır devam eden ve zaman zaman siyasi çıkarlara alet edilen bu sorunun bazı kesimler tarafından bilinçli olarak çözüm sürecinden uzak tutulduğuna dikkat çekti. HÜDA PAR yetkilileri ise meselenin insani ve vicdani bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini vurguladı.

Çalıştayın sonunda HÜDA PAR tarafından kamuoyuna bir sonuç bildirgesi sunuldu. Bu bildirgede, Kürt meselesinin insani, vicdani ve İslami değerler çerçevesinde çözümüne dair öneriler yer aldı. Ancak bildirgenin yayınlanmasının ardından HÜDA PAR'a "bölücülük" ve "ayrımcılık" gibi ithamlar yöneltildi. Bu suçlamalar, konunun çözümünü istemeyen kesimler tarafından kasıtlı olarak ortaya atılmakta ve gerçek sorunların görmezden gelinmesine neden olmaktadır.

Oysa Kürt meselesinin çözümü, çatışmayı ve kutuplaşmayı körüklemek yerine, insani ve hukuki haklar çerçevesinde adil bir yaklaşımla mümkün olabilir. Bu nedenle bu tür çalıştayların ve tartışma platformlarının çözüm sürecine katkı sunduğu unutulmamalı ve yapıcı diyaloglar desteklenmelidir.

Eski Bakan ve Meclis Başkanı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum hakkında "Sen kimsin, nereye aitsin?" ifadesini kullanarak, siyasi fikirleri sürekli değişen kişilerin kritik görevlerde yer almasına duyulan güvensizliğe dikkat çekmiştir. Arınç'ın bu sözleri, devlet mekanizmasında istikrarlı ve tutarlı kişilerin bulunmasının önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Bu süreçte, Kemalistler ve Apoistlerin ortak bir dil kullanarak HÜDA PAR'a ve Türkiye'de huzur ile kardeşliği savunan kişilere karşı sözsel saldırılarda bulundukları gözlemlenmiştir. Bu tutum, yıllardır gizli kalan düşmanlık ve kinin açığa çıkmasına neden olmuştur. HÜDA PAR, dik duruşunu sürdürdükçe, bu kesimlerin gerçek yüzünün daha net bir şekilde ortaya çıkacağı görülmektedir.

Türkiye'de bazı gazeteciler de benzer bir tablo çizmektedir. Gerçek gazetecilik yapmak yerine, iktidarda kim varsa ona yakın durarak kendi çıkarlarını koruma peşindedirler. Bu durum devam ettiği sürece, gazetecilerin, danışmanların ve aydınların ülkeye ne kadar katkı sağlayabileceği herkes tarafından sorgulanmalıdır.

Türkiye'nin geleceğini düşünüyorsak, barış, kardeşlik ve özgürlük için kullanılan dil ve üsluba özen göstermeliyiz. Şu sözlerle yazımı noktalıyorum: Yaşasın kardeşlik, yaşasın barış, yaşasın özgürlük ve yaşasın mert insanlar!


Ahmet Yıldırım