KUMPAS MI?

Abone Ol

Evet, tam 11 yıl geçti üzerinden.

Bir Kurban bayramında Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledilmesinin üzerinden 11 yıl geçti.

Tam da bu sıralarda “Katliamın azmettiricisi” olarak cezalandırılan Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi konuşuluyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “ihlal” kararı vermiş ve o yüzden de 42 yıl ceza almış olan Demirtaş tahliye edilmeliymiş.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Bu bir siyasi kumpas davasıdır, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve siyasetçiler bu kumpasın rehineleridir” demiş.

CIA’ya bağlı kuruluşlardan Stratfor’un raportörlerinden olduğu iddia edilen Sezgin Tanrıkulu, aynı zamanda bir hukukçudur ve eğer raportör kimliğiyle değil de hukukçu kimliğiyle bunları söylüyorsa bu bir faciadır.

6-8 Ekim katliamına giden süreç gizli kapaklı bir süreç değildi ve açıklamalar yasadışı dinlemelerle elde edilen veriler değildi.

Hatırlatma babından üç açıklamayı burada bir daha vereceğiz:

Bu aynı zamanda bir “örgütsel hiyerarşiyi” de ortaya koyuyor.

Önce PKK'nın haber ajansında Mehmet Öcalan'ın ağzından Abdullah Öcalan'ın şu sözleri yansıdı:

'IŞİD'in olduğu yerde ve Kürtlerin yaşadığı bölgede nerede bir IŞİD varsa sonuna kadar direnilecek. Sonuna kadar direneceğiz. IŞİD'e hiçbir taviz verilmeyecek.'

Hemen ardından PKK'nın yani Kandil'in açıklaması geldi:

'Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü ve örgütlülüğü geliştirilmelidir.'

Ve PKK’nın siyasi uzantısı durumundaki HDP MYK’sı sonrası yapılan açıklama:

“Halklarımıza ACİL EYLEM ÇAĞRISI!

Kobanê'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.”

Çağrı açıktı ve örgütsel güç devreye girip herkesi sokağa çıkmaya zorladı.

Hedef özel olarak HÜDA PAR; ama genel olarak tüm İslami kurumlar ve İslami kimliğiyle bilinen kişilerdi.

HÜDA PAR’ın IŞİD ile ne siyasi ne fikri ne de akide olarak aynı yerde durmadığını herkes gibi PKK ve siyasi uzantıları da çok iyi biliyordu.

35 şehirde eylemler gerçekleştirildi ve dönemin rakamlarıyla 800 milyon TL’lik maddi hasar oluştu.

Parti temsilcilikleri, dernekler, Kur’an Kursları ve iş yerleri tahrip edildi.

Yüzlerce yağma ve hırsızlık olayı yaşandı.

Toplamda 52 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı.

Yasin Börü ve arkadaşlarının kurban eti dağıtırken saldırıya uğramaları, sığındıkları binada “sokağa çağırılan” katiller güruhu tarafından defalarca bıçaklandıktan sonra aşağıya atılmaları, vahşice katledilmeleri 6-8 Ekim olaylarının en acı verici tarafıydı.

Selahattin Demirtaş, savunmasında kendisi bir görüşmede iken parti MYK’sının açıklama yaptığını söyleyerek haberinin olmadığını ima etmeye çalıştı; ama üzerine gidilince “Açıklamayı destekledim ve arkasındayım” demek zorunda kaldı.

Demirtaş, çağrı sonrası yaşananlar ortada iken utanmadan “Şiddet çağrısı yapmadık” diyecekti.

Şimdi Sezgin Tanrıkulu’na sormak lazım: Kumpas bunun neresinde?

Örgütsel bir hiyerarşi içerisinde “halkı sokağa” çağıranlar belli, sokağa çıkıp vandalizmin en uç örneklerini gösterenler belli, vahşete imza atanlar belli…

Yani “Kurban bayramı şehidlerini” vahşice katledenler bu yaptıklarını PKK ve siyasi uzantılarının çağrıları sonrası değil de kendi başlarına mı yaptılar?

Komik olmayın!

Tamam 11 yıl geçti; ama hem hafıza daha taze hem de belgeler ortada…