Kültürel Hafıza Kaybı Devrimi

Abone Ol

Şahsiyetimizden tavizin ilk safhası Tanzimat’la başlamış, şahsiyetimizle alâkalı her şeyin iflası da devrimlerle beslenen Cumhuriyet rejimiyle devam etmiştir.

Devrimbazlar, tek tipçi ve ulusalcı sözde cumhuriyet rejimini ayakta tutmak için seri devrim politikalarına geçtiler.

1 Kasım 1928 tarihinde yapılan Harf Devrimi, bu devrimlerden sadece bir tanesidir.

Öyle bir devrim ki, bir gün önce âlim, bilgin ve okuryazar olan bir millet, güneş doğduktan bir gün sonra cahil, bilgisiz ve yeni harflere yabancı oluverdi.

Harf devrimi bir imha hareketi olmasının yanında bu millete yapılan en büyük suikasttır. Bin yıllık milli kültürle bağların kökten kesildiği sert bir darbeydi. Tarihsel ve kültürel hafıza kaybının yaşandığı travmatik bir hadiseydi.

Harfler ve kelimeler “düşüncenin resmi” dir. Dolaysıyla bu darbe hem dilimizi hem de düşünce dünyamızı da katletmiştir.

Tek adam rejiminin kasnağı İsmet İnönü, bu faaliyetin ana gayesini bakın nasıl açıklıyor;

“Harf inkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama Harf inkılâbının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değiştirmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk.”

İnönü’nün “Arap kültürü” dediği, tabiî ki İslâm kültürüdür. Ayrıca şu itirafı da başka bir hakikatin tezahürüdür.

“Biz her ne kadar halka Arap alfabesiyle yazışmayı yasakladıysak da Arap alfabesinin kolaylığından dolayı paşalar kendi aralarında Arap alfabesiyle yazıştı.”

İnönü, ölene yani 1970’lere kadar hep Arap alfabesiyle yazışmış. Ama halka gelince çok sert tutumlar, yasaklar ve cezai müeyyideler uygulanmıştır.

Bir diğer azılı din ve tarih katili, Osman Nuri Çerman, “Kemalizm” dergisindeki yazısında şöyle diyor:

“Arap harflerini milli dilin gelişmesine en kuvvetli engel sayarak bir hamlede onu değiştirdi. Arap kelimelerini de diğer bir hamle ile atmak için bütün Türkiye’yi harekete getirdi.”

Peyami Safa, “Arap harfi bilmeyen bir genç için Türk tarihinde ve Türk edebiyatında orta seviyeyi bulacak kadar derinleşmek imkânsızdır” der ve devamında “yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara millî kütüphanelerine girerlerse bir tek eser okuyamadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiç bir memlekette ve hiç bir memleketin tarihinde yoktur.”

İslâm Harflerinin kullanılışının son günü yani 31 Ekim 1928 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir karikatürün altında yazan şu hainâne sözler çok manidardır.

“Bugün gömdüğümüz Arap harfleri ile yarın kullanacağımız Türk Harfleri arasındaki fark, deve ile otomobil arasındaki fark kadar büyüktür. Arabistan’ın çöllerinden gelen deve iptidailiğin, gericiliğin, betaetin (ağır davranma) remzi, Batı’dan aldığımız otomobil ise, terakkinin, medeniyetin, sür’atin timsalidir. Deve o ağır, battal ve mütevekkil yürüyüşü ile bizleri senelerce çöllerde dolaştırdı, bir türlü medeniyet vahasına ulaştıramadı. Şimdi çöllerden yıldırım sür’ati ile geçen, her mâniayı kolayca aşan o medeniyet vasıtası bizi çabucak istediğimiz yere eriştirecektir. Deveyi çoktan bırakıp otomobile atlayarak bizi geride bırakmış olan milletlere artık süratle yetişeceğiz. Deve, fariza-i haccı ifa edenleri Kâbe’ye götürdü. Otomobil de terakki ve tealiye teşne olan milletimizi medeniyet Kâbe’sine götürecektir.”

Köklü toplumlar genelde kökleri ile iradelerini ortaya koyarlar. Bu devrimle kökümüz kesildi. İfade edeceğimiz bir şeyimiz kalmadı.

Bir devrimin anatomisi ancak bu kadar olur. Alfabesinden, dilinden, kültüründen, eserlerinden ve tarihsel hafızasından zorla koparılan bir milletin köksüz kalması demektir. Üstelik bu devrimin devrimbazları; muasır medeniyete erişmek gayesiyle gerçekleştirdiklerini ifade etmeleri milletin aklını alaya ve milletin tüm unsurlarını diri diri toprağa gömmesi anlamına gelmektedir.