Güncel

Kırk yıllık döngü: İşte israilin yıkılacağı tarih

Gazze’de 2004 yılında israil tarafından suikastla şehit edilen Hamas’ın kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin, 1999 yılında El Cezire televizyonuna verdiği bir röportajda israilin sonunun geleceği tarihi açıklamıştı. İran-israil çatışmasının şiddetlenmesiyle o tarih yeniden gündeme geldi.

Abone Ol

Gazze’de 2004 yılında israil tarafından suikastla şehit edilen Hamas’ın kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin, 1999 yılında El Cezire televizyonuna verdiği bir röportajda, “israil 2027 yılına kadar varlığını sürdüremeyecek” demişti. Bu öngörüsünü, toplumların dönüşümünü belirleyen 40 yıllık kuşaklar döngüsüne dayandırmıştı.

Yasin, israilin kuruluşundan bu yana yaşanan üç temel dönemi “kırk yıllık kuşaklar” üzerinden okuyor ve toplumsal kırılmaların bu döngülerle yeniden şekilleneceğini savunuyordu.

Üç Kuşak Teorisi

1947–1948: Nakba (Büyük Felaket) Kuşağı

Filistinlilerin zorla yerinden edildiği, israilin kurulduğu ve yüz binlerce kişinin mülteciye dönüştüğü dönem. Şeyh Yasin’e göre bu kuşak “dağıtılmış ve bilinçsiz bırakılmış” bir nesildir.

1987: Birinci İntifada Kuşağı

Tam 40 yıl sonra, israilin işgaline karşı halk direnişinin başladığı dönem. Yasin, bu kuşağı “uyanışın ve kimlik bilincinin” taşıyıcısı olarak tanımlıyordu.

2027: Son Kuşak mı?

Yine 40 yıl sonra, yani 1987’nin 40. yılı olan 2027’de, artık israilin kendi iç çelişkileriyle baş edemez hale geleceğini, sadece Filistin değil bölge halklarının da bu yapıya karşı birleşeceğini ifade eder.

Bu tarih, rastgele seçilmiş bir yıl değil. Kur’an-ı Kerim'de İsrailoğulları'nın çöl hayatında 40 yıl sürgünde kalması gibi birçok örnek üzerinden Yasin, kırk yılın bir kuşağı temsil ettiğini ve her kuşağın yeni bir kırılma, dönüşüm getirdiğini belirtmiştir.

Aradan geçen zamanda yaşanan gelişmeler, bu sözleri yeniden gündeme taşıdı.

2023 yılında israil, Gazze’de benzeri görülmemiş bir soykırım başlattı. On binlerce sivilin yaşamını yitirdiği saldırılar, altyapının büyük ölçüde yok edilmesi ve uluslararası insani yardımların engellenmesi dehşet verici bir boyuta taşındı.

Saldırılar sadece Gazze ile sınırlı kalmadı. Aynı dönemde israil ordusu, Lübnan’a, Suriye’nin güneyine ve hatta 2.000 kilometre uzaklıktaki Yemen’e hava saldırıları düzenledi. Saldırılar bölge çapında tansiyonu yükseltirken, israil ilk kez bu kadar geniş coğrafyada aynı anda askeri angajmana girdi.

2025 yılı itibarıyla gerilim İran’a sıçradı. Tahran’daki hedeflere yönelik saldırılar, İran’ın doğrudan karşılık vermesine yol açtı. Bu süreçte israil, hava savunma sistemlerinde zafiyet yaşarken, ciddi stratejik kayıplar verdi. İran’ın misillemeleri, israilin saldırganlık kapasitesinin sınırlarına ulaştığını ve güvenlik doktrininde ciddi boşluklar bulunduğunu gözler önüne serdi.

Uzmanlara göre israilin aynı anda birden fazla cephede çatışma içine sürüklenmesi, uzun yıllardır uyguladığı baskı ve kuşatma politikalarının kırılganlaştığını gösteriyor. Askeri üstünlüğe dayalı dış politika anlayışı, artık bölgesel caydırıcılık üretmiyor.

Şeyh Ahmed Yasin’in 1999’daki sözleri, bugün birçok çevrede sadece bir kehanet olarak değil, israilin içine girdiği yapısal krizlere işaret eden bir tespit olarak yeniden değerlendiriliyor.

Bir dönem bölgede yenilmez güç olarak görülen israilin, artık hem diplomatik hem askeri düzeyde izole olduğu ve art arda çatışmalarda zorlandığı açık şekilde görülüyor. Bu tablo, bir dönemin sonuna mı işaret ediyor sorusunu da beraberinde getiriyor.