Selehattin Demirtaş, 'Türkiye, coğrafi ve nüfus olarak büyük bir ülke, tek bir merkezden tek bir başbakanla yönetilemez' demiş. Önerisi neymiş Demirtaş`ın? Demokratik Özerklik yönetim modeli. Yani daha açık bir ifade ile Demirtaş, başbakanlığa göz dikmiş.
Nasıl bir modeldir bu 'Demokratik Özerklik' modeli? İsmindeki 'Demokratik' kelimesine takılmayın, tam bir faşist modeldir. Biz bunun ipuçlarını daha şimdiden görüyoruz.
Malum güruh kendini güçlü gördüğü yerde başka kimseye hayat hakkı tanımamaktadır mesela. Kendi içinde bile –Osman Baydemir`e uygulandığı gibi- gelişmiş bir ağız yırtma demokrasisi uygulamaktadır. Eş başkanlık sistemi ile her seçilenin yanına bir de atanan koyarak işlerini son derece demokratik(!) biçimde halletmektedirler.
Son derece ikiyüzlü ve kaypak bir siyaset takip etmektedirler. Bunu Yüksekova/Gever olayında bir kez daha müşahade ettik.
Malumunuz uzun bir süredir İslamî ve insani faaliyetler yürüten dernekler saldırıya uğruyor. Diyarbakır, Mersin, Adana ve Yüksekova`daki bazı dernekler BDP/PKK eksenli gösterilerde taşlı molotoflu saldırıya uğradığında bu kesimlerin önde gelenlerinden kendi tabanlarına yönelik sağduyu ve sukunet çağrılarına şahit olmadık. Onlara 'Neden engel olmuyorsunuz' dendiğinde 'İçimizde provokatörler var' karşılığını verdiler.
İslamî dernekler sabır ve olgunlukla davrandı, 'Daha önemli işlerimiz var' bilinci ile faaliyetlerine ağırlık verdi.
Ve Yüksekova`da kan döküldü. Dernek başkan yardımcısı Ubeydullah Durna, vahşi bir sürünün Dernek binasını yakma girişimine karşı direndiğinde şehid edildi. Pkk medyası, yalanlarla, iftiralarla yapılan alçaklığı meşrulaştırma çabasına girdi. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Görüntüler her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor.
İslami STK`lar itidal ve sağduyu çağrısı için Selahattin Demirtaş`ı ziyaret ettiler. Demirtaş`a 'Tabanlarını bu tarz saldırı yapmamaları konusunda açık bir dille uyarmalarını` söylediler. Demirtaş da 'Kürdistan`da faaliyet yürüten İslami hassasiyeti yüksek kesimlerin de bu coğrafyanın bir gerçeği olduklarını ve kesinlikle kendilerinin bu kesimlere yönelik bir saldırıyı tasvip etmediklerini` belirtti. Kendi siyasal hareketlerinin böyle bir saldırı planlarının olmadığını ve bu tarz bir eylemin karanlık odakların işi olduğuna inandıklarını belirten Demirtaş saldırıyı provokatif diye nitelendirdi.
Sonra Yüksekova`ya gitti Demirtaş. Bir anda üslubu değişti. Yine provokasyon dedi; ama bu sefer saldırıya uğrayanları hedef gösterdi.``Bu kadar açıkken nasıl olur da bu tezgaha düşerler. Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Yüksekova halkı burada her gün meydanlarda, sizin de dahil olduğunuz o onuru korumaya çalışırken siz kime karşı gövde gösterisi yapıyorsunuz?'
Şimdi gelin de bunun izahını yapın!
Saldırıya uğrayan Mustazaf-Der, başkan yardımcısı şehid olan Mustazaf -Der, defalarca saldırıya uğramasına rağmen karşılık vermeyen Mustazaf -Der.
Neymiş, cenazeye gelenler Yüksekova`da yürümüş. Bunun adı da gövde gösterisi imiş. Yüksekova`nın ayaktakımı serserileri dükkanları yağmalayıp ateşe vererek herkesin onurunu koruyorlarmış. Bu ayaktakımı serseri taifesi, içinde Kur`anların da bulunduğu kitapçı dükkanlarını ateşe verdiklerinde de tepki göstermemek gerekiyormuş.
Bir defa bile bu yağmacı serserilere 'sakin olun, halkın malına zarar vermeyin' dememiş olan
Demirtaş, cenazeye, taziyeye gelen Müslümanların davranışı için provokasyon diyor.
Diyarbakır`da karanlık odaklar dedin, provokatif dedin. Bunları söylerken elinde hiçbir bilgi yok muydu? Ne değişti Yüksekova`ya geldiğinde.
Yoksa ara bir yerde bir zamanlar paralarını alarak semirdiğin dostların önüne yeni bir konuşma metni mi bıraktılar?
Ben şahit değilim, eski dostun Abdülkadir Aygan diyor, eskiden Jitem`den para aldığını sen inkar etmiyorsun. Olayın şahitleri halen yaşıyormuş, öyle diyor Aygan.
Eskiler 'Sükut ikrardan gelir' demişler.
Şimdi gelelim senin başbakanlığına. Hem İmralı`nın hem de eski dostlarının onayını almadan böyle çıkışlar yapamazsın, biliyoruz.
Yalnız bir sorun var bu işte.
Kimin başbakanı olacaksın. İmralı`nın mı, eski dostlarının mı?
Kürd halkının başbakanı olmayacağın belli.