Ben Kemalist değilim. Sıradan bir dindarım. Bu yüzden bazı konularda anlaşamadığımızı biliyorum. Aslında tavsiyelerinizi dinlemek istiyorum ama argümanlarınızda çok fazla çelişki var. Hani bilimin ışığından çok uzakta, aklın gösterdiği yola uymayan çok ama çok derin çelişkilerden söz ediyorum.
Arada sırada bana çok kızdığınızı, bu yüzden de ülkemi terk edip Afganistan’a gitmemi istediğinizi duyuyorum. Ben gitmeyi reddedince de “Bak bu ülkeyi bırakır Avrupa’ya giderim ha” diye beni tehdit ettiğiniz haberlerini alıyorum.
1. “Afganistan’a gidin” mantığı: Dindarlık sadece orada mı var?
Ben dinimin bir emrini dile getirmek istediğimde hemen: “Burası İran mı!? Git Afganistan’da yaşa!” diyorsunuz.
Oysa dindarlık sadece o coğrafyalara ait bir durum değil. İsrail dünyanın en dindar devletlerinden biri, Çin ve Japonya’da bile tapınaklar dolup taşıyor. Bir dindara sataşmak istediğinizde neden dindarlık istiyorsan İsrail’e git demiyorsunuz da Afganistan’a git diyorsunuz. Belki de siz din deyince sadece Afganistan’daki Müslümanları hatırlıyorsunuz. Bu da sizin düşmanlığınızın dine değil, İslam’a olduğu izlenimi uyandırıyor.
Eğer samimi din düşmanları olsaydınız, namaz kılanı hakir gördüğünüz gibi yoga yapanı da ağlama duvarının önünde ağlayanı da aşağılardınız. Siz hiç kilisede ayin yapan çocukların görüntülerini ana haberde verip, “20. Yüzyıl Türkiye’sinde çağ dışı görüntüler” diyen bir haber sunucusu gördünüz mü?
2. “Ülkeyi bırakır giderim ha!”
Ben Afganistan’a ya da İran’a gitmeyi reddedince de hemen başka bir tehdit savuruyorsunuz: “Bak ülkeyi terk eder Avrupa’ya giderim ha. Ben gidersem başsız kalır rezil olursunuz.”
Gerçekten mi? Ülkenin tüm yaşam fonksiyonları sizin etrafınızda mı dönüyor? Ülkeyi yirmi beş yıldır devirmeye çalıştığınız muhalifleriniz yönetmiyor mu?
Sanki giderseniz, ülkenin tüm elektrikleri bir anda sönecek de taş devrine dönecekmişiz gibi bir hava estiriyorsunuz. Oysa gerçek şu: Gitmenizle birlikte halkın günlük yaşantısında gram değişiklik olmayacak. Simit yine 15 TL olacak, metrobüs yine kalabalık olacak. Gittiğinizi kimse fark etmeyecek, çünkü zaten çoğu insan verdiğiniz rahatsızlık haricinde, sizin varlığınızın farkında değil.
“Bak giderim ha!” Bu ne şimdi? Gidiş değil, adeta ergen tribi... Hiçbir zaman da gitmiyorsunuz. Oysa biz uğurlama merasimi bile hazırlamıştık. Gideceğiniz Avrupa ülkesine göndermek üzere bir buket özgürlük, bir demet demokrasi, bir de arkanızdan dökmek üzere bir kap içki hazırlamıştık. Ama siz? Yine kalıp milletin başına vırıldamaya devam ettiniz.
3. Halkın değerlerine saygı yok, ama “özgürlük” dendi mi mangalda kül bırakmazsınız
Mesela başörtüsüyle sınava giren genç kızlar. Bu sizi neden rahatsız ediyor? Kılık kıyafet üzerinden özgürlük nutukları atarken, neden mesele başörtüsü olduğunda, hiçbir medeni ülkede bahsi bile geçmeyen saçma sapan argümanlarla özgürlüğü bir anda askıya alıyorsunuz?
Öte yandan, neredeyse çıplak bir şekilde sınava giren küpeli bir öğrenciye yapılan kıyafet eleştirisi için bir anda özgürlüğün yılmaz bekçileri kesiliyorsunuz.
Demek sınava başörtüsüyle girilemez ama plaj kıyafetiyle girilebilir öyle mi? Bu nasıl bir çifte standart? Özgürlük sadece sizin yaşam tarzınız için mi geçerli?
Yanlış anlamayın sadece anlayamadığım için soruyorum. Hani aklın gösterdiği yoldan asla sapmazsınız ya, sizin aklınızın size gösterdiği yol, bilimin ışığından bakınca çok yamuk durmuyor mu?
5. Her sokakta tekel bayi, ama hâlâ “İçkime karışma!”
Hangi mahalleye girsek, ilk köşe başında bir tekel bayisiyle karşılaşıyoruz. İçmek isteyenler tıksırana kadar içiyor. Ama “İçkime karışma” diye bağırmak sizin için bir tutku haline gelmiş. Kimsenin size karıştığı yok, ama siz “Birileri şu içkiye bir laf soksa da biz de biraz celallensek” diye aranıyorsunuz.
6. Camiler hedef, Anıtkabir dokunulmaz
Dindarlar Anıtkabir’e karışmazken, siz her toplu yürüyüşte bir camiyi pis ve necis ayakkabılarınızla kirletmeden edemiyorsunuz. Caminin içinde içki içmekten, içeride alaylı pozlar vermeye kadar türlü türlü “performans”. Saygı mı? O size göre sadece Anıtkabir için geçerli. Oysa saygı karşılıklı olur. Ya herkese, her kutsala saygı gösterirsiniz ya da kimseye göstermezsiniz ve kimseden de o saygıyı beklemezsiniz. Hani nerde bilimin ışığı???
7. İfade özgürlüğü: Size var, başkasına yok
Biri en küçük bir Kemalist rejim eleştirisi yapsa, “Cumhuriyete saldırı var” diye yaygarayı koparıyorsunuz. Ama siz başörtülülere “Kara Fatma” demeyi “İfade özgürlüğü!” olarak görüyorsunuz. Özgürlük, sizin tekelinize aldığınız bir alan değil. Eleştiri size yönelince deliye dönüyorsunuz. Ama siz dindarları hedef alınca alkış bekliyorsunuz. Bu nasıl bir kibir? Adil tartışma kültürünün yok edildiği bir ülkede, aklın yol göstericiliğini ikame edebilir misiniz? Ama siz diyorsunuz ki, öncelikle bizim gibi düşünmeyenler sahneden bir çekilsin, sonra tartışmaya başlayabiliriz.
8. Nedir Bu Avrupa Ezikliği?
Çok sıkıştığınızda bu ülkeyi terk edeceğim diye naralar atıyorsunuz. Madem terk edecekseniz, neden hep Avrupa’ya gitmek istiyorsunuz? Halbuki dünya o kadar büyük ki. Çin’in çok güzel ve lüks şehirleri var, Japonya var, Kuzey Kore bile Avrupa’dan çok daha güzel ve dingin olur. Ama hayır. Sizin gözünüzde sadece Avrupa var. Alışveriş merkezi gibi, her derde deva sanıyorsunuz. Bu da sizin Batı karşısındaki o meşhur aşağılık psikolojinizi ele veriyor. Avrupa sizin için bir ütopya değil; bir kaçış fantezisi. Oraya gidince de onlardan biri gibi görünmek için, Müslüman olduğunuzu belli edecek her şeyden kaçınıyorsunuz.
Sevgili Kemalist abiler, ablalar, amcalar, teyzeler…
Argümanlarınız çok yanlı. Oysa siz hep bilimin ışığında yürüdüğünüzü iddia edersiniz. Bilim ise yanlılığı kökten reddeder. Lütfen, ama lütfen, bir kere de adil olun. Yansız düşünmeye çalışın. Bilimin ışığında nesnel bir değerlendirme yapın. Etme bulma dünyasında yaşadığınızı kabul buyurun. Kendiniz için istediğinizi başkası için de isteyin.
Ayrıca çok küçük bir ricam daha olacak:
Çok fazla küfrediyorsunuz. Lütfen ama lütfen, cümlelerinizdeki küfür ibarelerinin dozunu biraz düşürün. Sosyal medyada sarf ettiğiniz her cümlenizin küfürle başlayıp küfürle bitmesinden halk rahatsız oluyor. Saygınlığınız (!) zedeleniyor.
Haber sitelerimiz sizin küfürlerinizi banlayabilmek için onlarca hatta yüzlerce sayfa küfür veri tabanı oluşturmak zorunda kalıyor. Ve ne yazık ki bu veri tabanı her geçen gün büyümeye devam ediyor. Çünkü siz dur durak bilmez bir azimle yeni küfürler üretmeye devam ediyorsunuz. Küfürlerinizi bu kadar müsrif kullanmayın. Ne demiş bilge ulularımız:
Hesabını bilmeyen kasap,
Ne satır bırakmış, ne masat.
Ha bir de şu var. Biz hepimiz sizin zıbarana kadar içtiğinizi zaten biliyoruz. Paylaştığınız her fotoda, her hikâyede bunu gözümüze sokmaya çalışmasanız da olur. Hani çok da umurumuzda değil de birazcık edep ya hu…
Mesut TUNCE