Kalbimize sahip çıkalım!

Abone Ol

İnsanlığın şuuru, gündem değirmeninde öğütülürken; herkesin mutlaka ama mutlaka dikkat etmesi gereken bir şey var: Kalbimiz!

Meydana gelen hadsiz zulümlerin anında haberlere yansıdığı bir çağda, kalbimize sahip çıkmamız gerekmektedir. Çünkü olaylar İslam aleminde gelişiyor ve bizim de bu olaylara kayıtsız kalmamız mümkün olmuyor. Peki, meselelerin iç yüzünü yakîn bir bilgi ile bilmediğimiz bu durumlar karşısında durumumuz ne olacak?

Bir yanda yarım asırdır halka olmadık zulümler uygulayan; en temel insani ve İslami haklarından mahrum eden Diktatör yönetimler; diğer yanda bu diktatörleri ümmetin başına bela eden zulmün sultanlarının müdahaleleri. Bu aktörlerin uzun yıllardan beri birbirlerini destekleyerek Müslümanları ezdikleri malumdur. İslam ülkelerindeki diktatörlerin Müslümanlara baskılarının önemli sebeplerinden birisinin Batılı devletleri memnun etmek olduğunu biliyoruz. Özellikle İslami talepleri olan Müslüman kesimleri en acımasız yollarla sindirdiler; bunun karşılığında efendilerinin verdiği yönetim icazetlerinin süresini uzattılar.

Ancak en ağır baskılara rağmen insanlar zulme 'yeter' demeye başladı. Tunus ve Mısır halkları direnişleri ile başlarındakini defettiler. Dış ülkelerin müdahale ettiği Libya örneği ise, halkların kıyamına mesafeli bir duruşa sebep oldu. Allah`ın, yeri geldiğinde bir zalimin eliyle diğerini cezalandırması karşısında farklı tepkiler gelişti.

Şimdi Suriye konusunda bu mesafe arttırılmış durumda. Hatta kimi Müslüman devlet, oluşum ve fertler, karşı bir pozisyona geçmişlerdir. Kimi sebepler çerçevesinde Suriye halkının ayaklanması kötülenmekte, muhalif halk piyon olmakla suçlanmaktadır. Bu sebeplerin başında Suriye`nin mevcut yönetiminin İran`ın müttefiki olması ve Lübnan Hizbullah`ına desteği gelmektedir. Kimi Müslüman düşünürler tarafından; Suriye`ye dış müdahale sonucunda bu dayanışmanın kırılacağı ve dünya Müslümanlarının zayıf düşeceği tehlikesi sıkça dillendirilmektedir. Hatta neredeyse 'bizim Esad o kadar da kötü değil' ayarında yorumlar da duymaktayız. İslami haklar konusunda Türkiye`deki engellerden, Amerika`nın Irak ve Afganistan`daki uygulamalarına kadar bir çok karşılaştırmayla da bu düşünce desteklenmektedir.

Zalime meyleder tarzda Esad`ı ve uygulamalarını savunan açıklamaları baştan reddederek diyebiliriz ki; bu düşünceler bu kadar netlikte olmasa bile kısmen doğru olabilir. Ancak Suriye`deki uygulamalara baktığımızda, şu anki mevcut sistemin korunmayı hak edecek kadar masum olmadığını görüyoruz.

Bir kere; başkalarının Müslümanlara düşmanlığıyla, insanları Esad`ın 'sıtma'sına razı etmeye çalışmak, sorunlu bir anlayıştır. Müslümanlar olarak bizim, zulümlerden zülüm beğenmek değil, zulmün her türlüsüne karşı çıkmak, bu da mümkün değilse direnmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. Hiçbirini yapamıyorsak bile kalbimize sahip çıkmak ve bir tarafın garazıyla diğer tarafın zulmünü hoş görmemek-göstermemek zorundayız. Çünkü 'Zalimin zulmünü hoş gören zulmüne şerik olur.'

Öte yandan; on yıllardır zulüm sistemleri altında inleyen mazlum halkların ilelebet susması zaten beklenemezdi. Oluşan olumlu bir havanın verdiği cesaretle ayaklanan halkın meşru taleplerini, ABD ve işbirlikçilerinin provokasyonu açıklamasıyla töhmet altında bırakmak; onca sindirilmişlik ve ezilmişliğe rağmen kendini meydanlara atan kahramanlara büyük bir hakarettir. Ki o kahramanlar yaşayan putlarına baş kaldırmışlardır. Kimilerinin kaostan faydalanıp terör estiriyor olması da hak taleplerinin haklılığını değiştirmez.

Şunu ısrarla vurgulamak istiyorum ki; biz ne batılı ne de yerli hiçbir zalimin icraatlarından memnun değiliz, kalben de taraftar olamayız. İster Esad, ister Batı, ister muhalif halk olsun; kim haksız olarak tek bir cana kıyarsa, o zalimdir. Amacı ve konumu ne olursa olsun, tövbe ve pişmanlık göstermedikçe savunulamaz. Yaptığı hiçbir iyilikle de cürümleri kapatılamaz.

Bizim istediğimiz Allah dışında herşeye bağlılığı reddeden özgürlüktür. Bu özgürlük belki bugün gelmeyecek ancak sürecin oraya doğru gittiği ümidindeyiz. Müslümanlara nefes bile aldırmayan bu diktatörler yıkıldığında insanların İslami düşünceye fevc fevc akın ettiğini göreceğiz. İşte bahar, o zaman gelecek olandır. Bu bahar kesin olarak gerçekleşecektir. Ve 'bütün gelecekler yakındır.'

O gün de, bugün de bizim için en önemli olan ise; kalplerimizin içinde bulunduğu durumdur.

Her muhasebemizde insaf ve adalet üzere olmak temennisiyle…