Tasavvufta Melamilik diye bir tarikat vardır. İnsanlara yalnız kötü taraflarını gösterip iyiliklerini gizlemede çok ileri gitmek, çevresindekilerin onları kusurlu kimseler sanarak ayıplaması ve kınaması esasına dayanır.
Melamiler Allah'a yakınlıkla ilgili hallerini halktan gizlerler. Bunları açığa çıkarırlarsa kendilerini kınarlar. Özel bir tarikat olarak ortaya çıkan bu mistik anlayışın, batıni gruplarla iç içe olması ve bazılarına göre özel bir tarikat sayılmayıp tüm tasavvufî tarikatlerin temel prensiplerini içermesi dolayısıyla, tüm tarikatler üzerinde büyük bir etkisi vardır.
Müslümanlar izzetin nerede aranmasını bilmek zorundadır. İzzeti kafirlerin yanında arayanlar, onlara yakınlaşmakta arayanlar ahiretten önce dünyada bile zelil olurlar. Günümüzde etiketlere, mevki ve makama, diplomalara maalesef çok önem veriliyor. İnsanlar bunlara sahip olanları yüceltip diğer Müslümanlara tercih ediyorlar. Üstünlüğün takvada olduğunu unutuyorlar. 'Profesör', 'doktor' gibi etiketler isim gibi görülüyor, bu gibi unvanlar olmaksızın isim söylenmiyor. Sanki öldükten sonra bu unvanların yararı olacak gibi mezar taşlarına bile bu unvanlar yazılıyor.
Müslümanlar, kendilerinin kafir, müşrik veya münafıklardan üstün olduğunu, onların Allah'la irtibatları olmadığı ve O'nun sevgisini yitirdikleri için onları gözünde çok küçük görmelidir. Hadisi şerifte, 'Münafıklara 'efendim' demeyin' buyrularak ister sözle ister davranışla olsun onları aziz kabul etmek yasaklanmıştır. Celladına aşık olan mahkûm gibi, Kur`an tabiriyle 'aşağılık maymun olmak' demektir.
Kafirlere bir fitne olarak verilen geçici dünyevi metaları Allah'ın Müslümanlara verdiği başta iman olmak üzere gerçek nimetlere tercih etmek, zillet sebebidir. Mü'minleri bırakıp kafirleri veli edinenler, izzeti onların yanında arayanlar tüm izzetin Allah'a ait olduğunu bilmeyenlerdir. Münafıklar bilsinler ki, Allah onların yerine müminlere karşı alçakgönüllü, kafirlere karşı izzetli ve insanların kınamasına aldırış etmeyen gerçek müminler ortaya çıkarır. (Maide, 54)
İslam'ın askerleri, Allah erleri iki cihanda da en büyük izzete sahip olduğu halde, tağutların askerleri zilletin her çeşidine muhatap olur. Müslümanları aşağılayan, dini değerleri eleştirip suçlayan, 'gerici, bağnaz, çember sakallı, yarasa, kara fatma...' diyenler ahirette Allah nazarında aşağılanacakları gibi, dünyada da müminler nazarında aşağılıktırlar.
Devletleri, yönetimleri ve toplumları aziz kılmanın yolu Allah'a bağlılıktır, İslam'ı yaşamak ve ona teslimiyettir. İzzetten uzak bir şekilde diğer kabilelere saldırarak çöllerde bedevi olarak hayat süren cahiliyye Arapları İslam'la izzet kazandı; bu toplumlar, devlet ve hüküm olarak ne zaman İslam'ı terk ettiler, zilletin en acısını tattılar. Dünkü kölelerine yenildiler, ezildiler, sömürüldüler ve hala bu zilleti çekmeye devam ediyorlar...
Devletler ve toplumlar gibi bireyler de İslam'la ancak izzete ve şerefe kavuşurlar. Ama hiç kimse kendi katından İslam'a bir şeref katamaz. İslam, Allah'ın indirdiği ve insanlardan ancak onu kabul edeceğini bildirdiği bir dindir. Onun hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Falan meşhur Batılı veya filan şöhret sahibi kafir Müslüman olmuşsa, izzeti kendinedir, İslam'la şereflenen kendisidir.
Mümin, izzetini korumakla yükümlüdür. Şahsiyetine yakışmayacak, insan onuruyla bağdaşmayacak davranışlardan uzak durmalı, ağırbaşlı ve vakur olmalıdır. Fazla şaka yapmamalı, ciddiyetten uzak ve cıvık tavırlar sergilememelidir. Yerinde ve ayarında nezih nükteler yapmalı, ama kafirlere karşı onuruna toz kondurmamalıdır.
Müslümanlara karşı mütevazı olmak, Müslüman kardeşini nefsine tercih etmekle ilgilidir. Yani karşısındakilerin izzeti nefislerini, onurlarını kendi nefsinin izzetine tercih etmektir. Kafirlere karşı uysal koyun gibi zulme rıza gösteren, 'la ilahe'si olmayan, hiçbir şahsa ve özelliğe karşı isyanı, tepkiyi, itirazı düşünmeyen bir yaklaşım İslami olamaz.