İstismar mı, yoksa irşad mı?

Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da toplumsal değerlerin ihyası adına son derece anlamlı bir program icra edildi. “Emrin Başım Üstüne” temasıyla düzenlenen etkinlik sosyal medyada geniş bir yankı uyandırdı ve Türkiye’nin dört bir yanında büyük ilgi gördü.

Fakat demi tutmamış bazı densizler bu durumdan çok rahatsız oldular.

Hatta bu muazzam programı takdir edeceklerine Meclis’te bunun istismar olduğunu çemkirdiler.

Haa, siz çocukları dağa gönderirken, kalem tutmaları gereken o ellere bomba, molotof tutuştururken çocuk istismarı olmuyor da, namazı, tesettürü, haya ve edebi öğretmek istismar oluyor öyle mi ?

İstismar mı, Kültürel Hakların Kullanımı mı?

Bir toplumun en doğal haklarından biri değer aktarımıdır. Çocuğun ailesi tarafından, kendi kültürünün ve inanç dünyasının bir parçası olan sembollerle tanıştırılması Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi ile korunan bir haktır. Kaldı ki söz konusu programda herhangi bir zorlayıcı tutum değil, gönüllü katılım temel alınmıştır.

Burada toplumu ifsad için uğraşan tüm Demsizlere şu temel soruyu sormak gerekir:

Aynı çevreler, çocukların LGBT ve cinsiyetsizlik ideolojilerine yönlendirilmesini “özgürlük” olarak sunarken, Müslüman kimliğin sembolü olan başörtüsü ile tanışmasını neden “istismar” olarak niteliyor?

Bu tutarsızlık yalnızca politik bir refleks değil. Aynı zamanda toplumun inanç kodlarından rahatsızlık duyan ideolojik yaklaşımın tezahürü.

Kadim Değerlerin Korunması Toplumsal Bütünlüğün önemli bir şartıdır.

Bilimsel yaklaşımlar gösteriyor ki; bir toplumun varlığını tehdit eden en büyük unsur kültürel kopuştur. Özellikle kimlik aşındırıcı politikaların hedefi çocuklardır. Çünkü geleceği inşa eden nesillerin zihin dünyası şekillendirildiğinde toplumun bütün değer düzeni dönüşür.

Özünden ve kökünden kopmayan, kopmak istemeyen bu Aziz millet şunu haykırmaktadır:

“Çocuklarımızı kendi değerlerimizle yetiştirmek bizim en tabi hakkımızdır.”

Dolayısıyla bu hak, hiçbir siyasi ideolojinin insafına terk edilmeyecek kadar kıymetlidir, hiç kimse bu hakkı elimizden alamaz!

Başörtüsü: İstismar değil, itibarın adıdır

Başörtüsü, Müslüman kadın için sadece bir giyim unsuru değil. Asırlar boyunca iman, izzet, vakar ve aidiyeti temsil eden kadim bir semboldür. Küçük yaşta değer eğitimi almak, pedagojik olarak da çocukların kimlik inşasını destekler.

Adına eğitim denen modern uygulamalarda çocuklara her türlü yönlendirme yapılabilirken, ahlaki kimlik inşasında önemli bir etken olan bu tür elzem programlara destek yerine, köstek olup saldırmak çifte standart değil de nedir?

Asıl tehlike, istismar gibi hassas bir kavramın ideolojik manipülasyon aracı hâline getirilmesidir. Bu tutumun toplumda şu üç sonuca yol açtığı açık ve nettir.

1. Aile eğitim hakkının aşındırılması

2. Toplumsal değerlerin hedef haline getirilmesi

3. İnanç özgürlüğünün kısıtlanmasına zemin hazırlanması

Bu süreç nihayetinde toplumsal barışı zedeler ve kimlik kutuplaşmasını derinleştirir.

Güneşin doğuşundan rahatsız olan yarasa karakterlilere şunu söylemek istiyoruz.

Siz ne kadar ifsat ederseniz biz daha fazla irşad etmeye devam edeceğiz.

Dolayısıyla boşa kürek sallamayın, bu millet köklerinden kopmaz.

Zira köklerinden kopanlar, kuruyup odun olmaya mahkumdurlar.

Hakeza biz çocuklarımızı, Namazla diri tutar, imanla besler, Ahlakla süsleriz.

Biz sadece çocuk değil, salih ve sadık muttakilere rehber ve önder olabilecek nesiller yetiştirmeye aday anayız !

Çocuklarımıza tesettürü yakıştırmayanlar, nedense kültürsüzlüğü ve kimliksizlik projelerini “özgürlük” diye sunuyor.

Millet ise tercihini çoktan yaptı. Bu topraklarda geleceği şekillendirecek olan, bölücülük değil birlik; istismar değil istikamet; kimliksizlik değil, imanla yoğrulmuş nesiller olacak biizniallah!

Bu nedenle boşuna uğraşmayın aydınlığından rahatsız olduğunuz İslam’ın güneşi artık doğmuştur fazla söze hacet yok!