Yeni bir süreci bekliyordu herkes. Hükümet güvenlik zirveleri yaptı, jandarmaya ayar verdi.
Hemen ardından Özel Harekat`ın devreye sokulduğuna şahit olduk.
Ama hükümet her şeye rağmen yolundan dönmeyeceğini belirtmiş.
Demokratik açılımı sürdüreceklerini söylemiş Başbakan Erdoğan. Hukuktan sapmadan, demokrasiden, temel insan haklarından sapmadan yapacaklarmış bu işi.
Açılım derken sadece 'Kürt açılımı'ndan söz etmiyorum. Alevilere, Çingenelere, Rum ve Ermenilere yönelik açılımlar da devam ediyor. Medreselerde defileler verildi, resmi törenlerle restore edilen kiliseler açıldı. Bunlar da açılımın parçalarıydı.
Pkk`nin saldırıları, asker cenazeleri, Ermenistan cumhurbaşkanının gençlere 'Ağrı`yı siz alacaksınız' yönündeki –siyasi terminolojiden faydalanırsak- talihsiz demeci de durduramadı açılımı. Başbakan 'durmayacak' diyor.
Bu arada askerlerin de 'bir açılım' beklediklerini sanıyorum.
Yargılamalar, terfi alamamalar, tutuklama kararları devam ediyor.
Rütbeliler birbirini yemeye başladı bile. Bazıları suçun kapsama alanının dışına çıkabilmek için başkalarını suçlama yoluna gidiyor.
Kimileri ise başka yerden kapı açmaya çalışıyor
Mahkeme salonunda cümle aleme oruçlu olduğunu ilan eden Dursun Çiçek, siyasileri ve mahkeme heyetini dinin şefkat ve merhamet iklimine davet ediyor ve 'Hukuk istiyorum' diyordu son duruşmada. Aslında talebi askere yönelik bir açılımdı. Başbakan Erdoğan 'Kadir gecesi' hürmetine bir şeyler yapar mı bilemiyorum.
Hükümetin dindar insanlara yönelik de bir açılımının olduğunu biliyor muydunuz?
Bu açılımın adı da 'Otur oturduğun yerde ve sana verdiğimden başka bir şey isteme!' açılımıdır.
Yani gerçekten daha ne istiyoruz ki? Başbakan dindar, Cumhurbaşkanı dindar…
Konuyu şöyle bir örnekle açayım:
Süleyman Demirel, milletvekili adaylarını belirlemiştir. Bol miktarda sermayedar, ağa ve mason bulunmaktadır adayların arasında. Koşulsuz destek veren nurculardan ise kimseyi aday yapmamıştır. Nurcular şikayetlerini iletmek için Demirel`in yanına gelmişler ve 'Neden bizden kimseyi aday yapmadın?' diye sitem etmişler.
Süleyman Beyde laf mı yok? 'Başbakan sizden ya!' demiş. Enselerini kaşıyıp dönmüş bizimkiler.
Şimdi biz de Başbakan Erdoğan`dan 'Başörtüsüne tam özgürlük' istediğimizde, müslüman halk için de açılım istediğimizde bize benzer bir karşılık verir mi?
Yoksa 'Alın size açılım!' mı der?
Başörtüsü mü dediniz? Açılımın alası burada! Çocuğun başörtülü diye okula alınmayacak, faşist kafa ile 'Yasak!' diyecekler.
Sonra neden okula göndermedin diye para cezası!
Bu açılım(!) sanırım Milli Eğitimdeki tahribatın en büyük öncüsü Ecevit`in adamı Uluğbay`ın projesi idi; ama uygulamak Ak Parti hükümetine kaldı.
Faşist bir yasak, faşist bir ceza!
Bu ne demek oluyor biliyor musunuz?
Çocuğunun başını açmak ve okula göndermek zorundasın. Aksi takdirde cezalandırılırsın.
Açılım var ya, psikopat ve sosyopatlara da alan açılmalı, onların da hakları korunmalı.
Kızların saçlarını görmeden edemeyen sapkınların da gönüllerini hoş etmek gerekir.
Açılım herkesin hakkı öyle değil mi?
Eğer bu sizi kesmediyse bir de 'sevk açılımı' verelim.
Müslümanca yaşamaktan başka kaygısı olmayan insanları önce 'derin tezgahlara' çekmeye çalış, planlarını bozanları zindanlara at!
Bilumum derin yapıların yaptığı buydu. Son darbeyi vurmak 'dindar hükümete' kalmış.
Ne mutlu size! Dindar insanlara zindanlarda bir daha zulmederek, ailelerini mağdur ederek yeni açılımlara imza atıyorsunuz.
Belki ekonominiz düzelir, belki krizler teğet bile geçmez.
Ama korkmuyor musunuz? Ya Allah`ın rahmeti de teğet geçmezse, o zaman ne yapacaksınız?
Ahiret açılımına zamanınız da kalmaz, benden söylemesi.