İstanbul, tarih boyunca pek çok büyük imparatorluğun merkezi olmuş, farklı medeniyetlerin izlerini bünyesinde barındıran ve eşsiz coğrafi konumuyla öne çıkan bir şehirdir. Doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleriyle küresel çapta özel bir konuma sahip olan İstanbul’un tarihi semt adları, köklü geçmişin ve zengin mirasın yansımalarını taşır. Her bir semt, kendi döneminin izlerini taşıyan özgün anlamlar ve öyküler içerir. Peki, İstanbul’un bu tarihi semtlerinin adları nasıl ortaya çıktı?

SARIYER

Eskiden bu bölgede bir mezarlık olduğu için "Mezar Burnu" olarak bilinen yer, zamanla "Mesar" adına dönüşmüştür. Burası Sarıyer’in iskelesinin yer aldığı noktadır. Semtin isminin, burada gömülü olduğu söylenen “Sarı Baba” adlı bir kişiden geldiği iddia edilse de, eski kayıtlarda sürekli "Sarıyer" isminin geçmesi, adın farklı bir kökeni olabileceğini akla getirir. Büyük ihtimalle çevrede sarımtırak bir renk tonuna sahip, bakır barındıran bir yamacın varlığı nedeniyle bölgeye önce “Sarı-Yar” denilmiş, bu isim zamanla halk dilinde “Sarıyer”e dönüşmüştür.

ÜSKÜDAR

Milattan önce 7. yüzyılda Kadıköy'de kurulan Halkedon’un iskelesi ve tersanelerinin yer yer aldığı bölümdedir. Eskiden 'Hrisopolis' (Altın Şehir) olarak ifade edilmiştir. Bu ismin kökenine dair çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Persler zamanında bulunan altınların burada muhafaza edildiği için bu ismin verildiği düşünülmektedir. Öte yandan Üsküdar adının ise Farsça'da 'ulak' çağrıştıran "Eskudari" kelimesinden türediği söylenen bir anlama sahiptir.

ARNAVUTKÖY

Avrupa ve Edirne yol güzergahı üzerinde yer alan bölge, stratejik açıdan göze çarpıyor. Anlatılanlara göre burada yaşayan Arnavut kökenli birinden dolayı, bu yolu kullananlar "Arnavut'un Köyü" olarak ifade etmeye başlamıştır. Belli bir zaman geçtikten sonra bu ifade halk arasında " Arnavutköy" ismini almış ve günümüze kadar bu isimle gelmiştir.

BAHÇELİEVLER

1960’larda Londra Asfaltı’nın kapasitesi yetersiz hale gelince, Bahçelievler’in güneyine E-5 karayolu yapılmıştır. Bu yolun çevresinde sanayi tesisleri kurulmuş ve bölge hızla yerleşim yerine dönüşmüştür. 1970’lerden itibaren bahçeli, planlı ve modern konut alanlarıyla dikkat çeken semt, bu özelliğinden dolayı “Bahçelievler” ismini almıştır.

BAKIRKÖY

14 yüzyılda Osmanlıların burayı fethetmesiyle, bu yakanın adı "Makriköy" olarak dönüşmüştür. İstanbul'un bir ilçesi olan bölgenin adı, 1925'te yabancı kökenli yer isimlerinin Türkçeye çevrilmesi çalışmaları neticesinde " Bakırköy" adıyla değiştirilmiştir.

BAYRAMPAŞA

Kirli suyun su kanallarındaki suya karışması sebebiyle kolera salgını baş göstermiş ve bu olay neticesinde semtin adı "Sağmalcılar" olarak anılmaya başlamıştır. Bu kötü çağrışımı hafızalardan silmek amacıyla, 4 Murat'ın sadrazamı Bayrampaşa'nın bu bölgede çiftliğinin yer almasından ilham alınarak semtin adı " Bayrampaşa" adını almıştır.

BEYKOZ

Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı toprağına dahil olan bu semtin adı o yıllarda "Amikos" iken "Beykoz"olarak değiştirildi.

BEYLİKDÜZÜ

Osmanlı döneminde "Garden" olarak ifade edilen bu bölge, Cumhuriyet dönemi ile beraber bu bölgede Kavak ağaçlarının çok olması sebebiyle "Kavaklı" adını aldı ve bu ad 2003 yılına kadar kullanıldı. 2008 yılında çıkarılan yeni yasa ile ilçe statüsüne yükselerek " Beylikdüzü" ismini aldı.

BEYOĞLU

Bizans döneminde bu bölgede yerleşimin olmaması sebebiyle, öte yaka " Pera" adıyla biliniyordu. İlkin, Fatih döneminde Pontus Prensi Aleksios’un İslam’ı seçerek bu bölgede yaşam sürmesi; ikincisi ise Kanuni döneminde Venedik elçisinin oğlu Luigi Giritti’nin bu alanda ikamet etmesi ve halk arasında “Bey Oğlu” olarak bilinmesidir. Ayrıca elçiye yazışmalarda “Beyoğlu” hitabının kullanılması da semt isminin kökeni olarak kabul edilir.

ÇATALCA

Çatalca, Eski dönemde Metraj, Matrai, Metron veya Metris adlarıyla anılmıştır. Edinilen kaynaklara göre, Büyük İskender'in generallerinden Ayametris'in kurduğu yerleşim yerine İthafen bu adlar kullanılmıştır. Osmanlı zamanında ise Matrai ismi süreç içerisinde unutulmuş ve bu semt coğrafi olarak dağlık bir yamaca benzerlik gösterdiği için " Çatalca" olarak anılmıştır.

EYÜP

İlçe ismini, sınırları içinde türbesi bulunan Ebu Eyyûb el-Ensarî'den almaktadır.

FATİH

1453’te Osmanlılar tarafından ele geçirilen Konstantinopolis’te, Ortodoks Patrikhanesi Ayasofya’nın yakınındaydı, ancak fetihten sonra önce Havariyun Kilisesi’ne, daha sonra Fener’e taşındı. Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra Havariyun Kilisesi’nin yerine kendi ismini taşıyan büyük bir külliye inşa ettirdi. Külliye etrafında oluşan Müslüman mahallesi, zamanla “Fatih” olarak bilinen semt ve ilçeye dönüştü.

GAZİOSMANPAŞA

Tarihte Taşlıtarla olarak bilinen bu bölge 1958'de Eyüp ilçesine bağlı Küçükköy Mahallesi idi. 1962'de yapılan raporlama ile birlikte burada 18 bin gecekondu da 90 bin kişinin ikamet ettiği tahmin edildi. Nüfusun sürekli artması ile birlikte 1963'te kurulan Gaziosmanpaşa ilçesinin merkezi oldu.

KADIKÖY

Fenikeliler bu bölgeye gelerek bir şehir kurmuş ve buraya " Yenişehir" ismini çağrıştıran "Chalkedon" demişlerdir. Ardından yıllar sonra İstanbul'un fethedilmesi ile Kadıköy, Fatih'in ilk Kadısı olan Hıdır Bey'e makamının ödeneği karşılığında verilmiştir. Eski ismiyle Kadıköy olarak ifade edilip günümüze kadar gelmiştir.

KAĞITHANE

Kağıthane, İstanbul'da Haliç körfezine dökülen bir dere ile bunun vadisinde eski kağıt imalathanelerinin bulunması nedeni ile bu adı almıştır.

KÜÇÜKÇEKMECE

Tarihte "Rhagion" olarak ifade edilen bu yerleşim yeri, Osmanlı zamanında "Çekme-i Sagir" ardından "Çekme-i Küçük" olarak anılmıştır. Küçükçekmece adının tam olarak kökeni bilinmese de, genellikle çevresindeki gölle ilişkilendirildiği düşünülmektedir.

PENDİK

Pendik’in bilinen en eski adı Pantikapion ya da Pantikapeum’dur. Roma çağında Panticio, Pantecio veya Panticia olarak bilinirdi. Bizans döneminde ise Pantecion (Pantiki) ismi kullanılmış olup bu isim, “etrafı surlarla çevrili” anlamını taşır. Pendik isminin “duvar” manasına geldiği ve İstanbul’u doğudan gelecek tehditlere karşı koruyan bir savunma noktası olarak işlev gördüğü düşünülür.

ZEYTİNBURNU

Zeytinburnu'nun kökeninin tarihi yarımadanın Marmara kıyılarından doğu bölümüne bakınca coğrafi olarak burun gibi gözüken ince kıyılarından ve bu bölgedeki zeytinliklerden ilham alınarak "Zeytin Burnu" olarak adlandırılmıştır.

Muhabir: AMMAR KIZILÇINAR