İslam’da Hayvan Hakları ve Toplum Güvenliği: Sokak Köpekleri Sorunu Üzerine Bir Değerlendirme

Abone Ol

Son dönemlerde Türkiye’de sokak köpekleri sorunu, giderek artan şekilde toplumu rahatsız etmeye başladı. Valilikler, belediyelere köpeklerin toplanması yönünde talimatlar verdi, ancak birçok belediye bu talimatları ya yerine getirmiyor ya da yetersiz önlemler alıyor. Bunun sonucunda, sokaklarda başıboş gezen köpeklerin saldırıları nedeniyle çocuklar ağır yaralanıyor, hatta hayatlarını kaybediyor. Medyada yer alan bu trajik haberler, sorunun artık göz ardı edilemeyecek bir noktaya geldiğini gösteriyor.

Ancak bu mesele sadece duygusal bir tartışma değil; aynı zamanda İslami, toplumsal ve ekonomik boyutları olan bir meseledir.

İslam’ın Dengeli Yaklaşımı: Ne Zulüm Ne Tehdit

İslam, hayvanlara iyi muameleyi emreder ve gereksiz zulmü yasaklar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir köpeğe su veren günahkâr bir adamın bile affedildiğini haber vererek hayvanlara merhametin önemini vurgulamıştır:

“Bir adam yolda yürürken çok susamıştı. Bir kuyuya inerek su içti. Çıktığında bir köpeğin susuzluktan toprağı yaladığını gördü. Adam, ‘Bu köpek de benim gibi susamış’ diyerek tekrar kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurdu ve köpeğe içirdi. Allah da bu adamı bağışladı.” (Buhârî)

Ancak İslam, aynı zamanda toplumun güvenliğini de esas alır. İnsanların zarar görmesini önlemek, kamu düzenini korumak da bir görevdir. Nitekim Resûlullah (s.a.v.), kuduz ve saldırgan köpeklerin öldürülmesine izin vermiştir (Müslim). Bu, her köpeğin öldürülmesi gerektiği anlamına gelmez, ancak insanların can güvenliğini tehdit eden hayvanlara karşı tedbir alınması gerektiğini gösterir.

Öte yandan, İslam’ın köpek besleme konusundaki ölçüsü de nettir. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Sürü veya av veya ziraat köpeği dışında bir köpek besleyen kimsenin ecrinden her gün bir kırat eksilir.” (Buhârî)

Bu hadis, köpeklerin belli amaçlar dışında beslenmesini uygun görmemektedir.

Ayrıca bazı rivayetlere göre, Resûlullah’ın (s.a.v.) evine izinsiz giren bir köpek sebebiyle vahiy bir süre kesilmiş ve Cebrâil (a.s.), “Senin evinde köpek var, köpek bulunan eve girmem.” Demiştir. (Müslim). Bu olay, köpeklerin ev içinde beslenmesinin sakıncalarına dair önemli bir uyarı niteliğindedir.

Sorunun Büyümesine Sebep Olan Rant Düzeni

Sahipsiz köpeklerin kontrol altına alınmaması, büyük ölçüde ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillenen bir rant düzenine dayanmaktadır. Türkiye'de ve diğer bazı ülkelerde, sahipsiz köpeklerle ilgili ihaleler ve projeler, bazı kişilerin büyük kazançlar elde etmesine yol açmaktadır.

Belediyeler, sokak köpeklerinin bakımı ve kısırlaştırılması için ihaleler açmakta, ancak çoğu zaman bu projeler şeffaflıktan uzak, denetimsiz ve düşük kaliteli hizmet sağlayıcılarına verilmekte. Bu da büyük bütçe kayıplarına ve hayvanların yeterince bakılmamasına yol açmaktadır. Kısırlaştırma programlarının yetersizliği, bu sorunun devam etmesine neden olurken, aynı gruplar sürekli bağış toplamak suretiyle durumu istismar etmektedir.

Ayrıca, hayvan mamaları ve veterinerlik ürünleri sektörü, sahipsiz hayvan sayısının artmasından fayda sağlamaktadır. Büyük firmalar, köpeklerin sayısının artmasını teşvik ederek, ekonominin belirli kesimleri için kâr getiren bir döngü oluşturur.

Sonuç olarak, sokak köpekleri sorunu, çözülmek yerine finansal çıkarlar elde edilmeye yönelik bir rant düzenine dönüşmektedir. Bu sistem sürdürülebilir değildir ve toplumu mağdur etmektedir.

Hayvanseverlik ve İnsan Hakları: Çelişkili Bir Duyarlılık

Hayvanlara gösterilen duyarlılıkla ilgili olarak, bazı çelişkiler dikkat çekmektedir. Evet, dinimiz hayvanlara karşı merhametli olmayı emreder, onlara şefkatle yaklaşmayı zorunlu kılar. Ancak, dünyada yaşanan trajik olaylar karşısında gösterilen duyarlılıkla, hayvanlara gösterilen hassasiyet arasında ciddi bir uçurum vardır.

İslam, sadece hayvanlara değil, tüm insanlara karşı da merhametli olmayı emreder. Fakat, bugün bazı sözde hayvanseverlerin, hayvanlara karşı gösterdikleri aşırı duyarlılığa karşılık, dünyanın farklı bölgelerinde, özellikle İslam ülkelerinde insanların yerinden yurdundan edildiği, her gün öldürülen, katledilen masumların olduğu Gazze, Doğu Türkistan, Arakan, Suriye vb. bölgelerde benzer bir duyarlılık görülmemektedir.

İnsanların hayatına dair bu kayıtsızlık, hayvanlar için gösterilen aşırı tepkinin ne kadar yüzeysel olduğunu ve adalet anlayışının ne kadar çarpık olabileceğini gösteriyor. İnsanların yaşam haklarının hiçe sayıldığı, çocukların, kadınların ve masumların öldüğü bu topraklarda, sadece hayvanlar için yüksek sesle bağırmak, ancak insanların çektiği acılara kayıtsız kalmak, İslam’ın adalet ve merhamet ilkeleriyle çelişir.

Bu noktada sorulması gereken önemli bir soru şudur: Hayvanlara gösterilen bu hassasiyet, insanlık ve adalet karşısında neden aynı şekilde tezahür etmiyor? İslam, hayvanlara merhametli olmayı, onları korumayı emreder, fakat bu merhamet ve adalet duygusunun, insanlık ve haklar söz konusu olduğunda da aynı ölçüde güçlü bir şekilde ortaya çıkması gerekmektedir.

Sonuç: Toplumun Güvenliği Önceliklidir

Sokak köpekleri meselesi, yalnızca bir grup sözde hayvanseverin hassasiyetleriyle ele alınamayacak kadar ciddi bir toplumsal sorundur. İslam, hayvanlara merhamet etmeyi emreder ancak insan hayatının korunmasını da öncelikli görür. Peygamberimizin uygulamaları da bunu göstermektedir.

Belediyelerin, valiliklerin talimatlarını yerine getirmemesi nedeniyle saldırılar devam etmekte ve insanlar mağdur olmaktadır. Devlet, toplumun güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu noktada yapılması gereken, İslam’ın merhamet ve adalet dengesini gözeten bir çözüm üretmek ve hem insanlara hem de hayvanlara uygun yaşam alanları oluşturmaktır. Aksi takdirde, daha fazla can kaybı yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Süleyman KIZILÇINAR