Gazze… Bir zamanlar meydanları titreten bir feryat, ümmetin kalbinde yankılanan bir dava idi. Bugün ise aynı Çeçen davasında olduğu gibi, zamanla alışılan, sindirilen, hatta utanç verici bir şekilde unutulan bir trajediye dönüşüyor. Müslümanların hafızası ne yazık ki zayıftır; zulüm ilk günlerde öfke ve slogan üretir, birkaç hafta sonra ise sıradanlaşır. Çeçenistan’da yaşanan vahşet işte böyle unutulmuştu. Grozni bombalanırken susan dünya, bugün Gazze bombalanırken de aynı kayıtsızlık içindedir. Daha da acısı, bu sessizlik yalnızca Batı’dan değil, bizzat İslam ümmetinin içinden yükseliyor.
Çeçen mücahitlerin dağlarda verdiği onur mücadelesini hatırlayın. İlk yıllarda herkes konuştu, “kardeşlerimiz” denildi, yardımlar aktı. Ama zaman geçtikçe ümmet yoruldu, ilgisi dağıldı, kimisi korktu, kimisi unuttu. Sonra ne oldu? Zulüm devam etti, şehirler yerle bir edildi, dava yalnız bırakıldı. Bugün Gazze’nin yaşadığı kader de aynı hattın devamıdır. Ümmet, aynı hatayı ikinci kez yapıyor: Mazlumu yalnız bırakıyor, direnenleri kaderiyle baş başa bırakıyor.
Gazze’nin çığlığı bugün her zamankinden daha yüksek, fakat ümmetin duyma isteği her zamankinden daha düşük. Sanki Müslümanlar, içlerine işlemiş bir umursamazlıkla, “Nasıl olsa birileri yardım eder” psikolojisine sığınmış durumdalar. Fakat hayır! Kimse yardım etmiyor. Batı zaten işgalcinin yanında. Arap dünyası suskun. İslam ümmeti ise kendi iç tartışmalarının, küçük dünya meselelerinin içinde boğulmuş durumda. Gazze’ye en çok ihtiyaç duyulduğu anda sırtını dönen bir ümmet, kendi onuruna da sırtını dönmüş olur.
Bugün Gazze’de açlık var, ilaç yok, hastaneler çökmüş, insanlar bir avuç ekmek için saatlerce bekliyor. Bu sessizlik, işgalcinin en güçlü silahıdır. Çeçenistan’da da böyle olmuştu: Direniş güçleri yalnız bırakıldıkça Ruslar daha pervasızlaştı; bugün Gazze yalnız bırakıldıkça israil daha acımasız saldırıyor. Çünkü biliyorlar ki ümmet bir gün öfkelenir ama ertesi gün unutmaya başlar.
Gazze’deki trajedi artık “gündem malzemesi” haline gelemez. Bu, ümmetin varoluş davasıdır. Bugün Gazze’ye destek olmak, sadece bir dayanışma değil, ümmetin kendi haysiyetini koruma mücadelesidir. Eğer ümmet yine unutursa, yine geri çekilirse, yine sessiz kalırsa, Gazze’nin kaderi Çeçenistan’ın kaderinden farklı olmayacaktır. Bu acı gerçeği görmek zorundayız.
Artık daha sert, daha net, daha ısrarlı bir duruş gerekiyor. Yardım kampanyası paylaşıp sonra gündelik hayata dönmekle bu dava taşınmaz. Basit tepkilerle zalim durdurulmaz. Ümmetin bu sisli sessizliği, mazlumun kanına ortak olmaktır. Çünkü sessizlik, zulmün en büyük ortağıdır. Gazze bugün, “Beni unutmayın!” diye haykırıyor. Tıpkı yıllar önce Çeçenistan’ın haykırdığı gibi. Ümmet o çağrıyı duymadı, o dava yalnız kaldı. Aynı utancı bir kez daha yaşamamak için Gazze’yi unutmayacak, unutturmayacak bir bilinç inşa edilmelidir. Bugün yardım etmezsek yarın konuşmaya yüzümüz kalmayacak. Bugün ses çıkarmazsak yarın sesimizi duyuracak bir yerimiz bile olmayacak.
Gazze’nin mücadelesi, ümmetin sınavıdır. Bu sınav, sessizlerin değil; direnenlerin, unutmayanların, unutturmayanların omuzlarında taşınacaktır. Gazze bugün daha fazla yardıma, daha fazla sese, daha fazla bilinçli dayanışmaya muhtaçtır. Belki de tarihin yazacağı son cümle şu olacak: “Gazze teslim olmadı, çünkü ümmet bu kez sessiz kalmadı.” Çeçenistan nasıl Kafkasya’nın çarpan kalbiyse, Gazze de İslam ümmetinin hayat damarıdır. Kafkas dağlarında o kalp sustuğunda bütün Kafkasya nasıl karanlığa gömüldüyse, Gazze’nin kalbi durduğunda ümmetin ruhu da çöker. Çeçenistan’da akan kan sadece Kafkasya’yı değil tüm mazlumları sarsmıştı; bugün Gazze’de dökülen kan da ümmetin damarlarındaki imanı sınamaktadır. Biri coğrafyanın kalbi olarak nasıl sahiplenilmediyse, Gazze de sahiplenilmezse ümmet kendi varlığını inkar etmiş olur. Çünkü Kafkasya için Çeçenistan neyse, ümmet için Gazze odur: Düşerse yalnız bir şehir değil, bir halk değil - bütün bir onur yıkılır. Gazze’ye selam, direnişe devam!