İslam İktisadında finansın önemi

Abone Ol

Dünya kurulduğu günden bu yana toplumsal bir denge unsuru olarak finansal kıymet yerini daima korumuştur.

İletişim ve ulaşım araçlarının dünyadaki uzakları her gün gittikçe biraz daha birbirine yaklaştırdığı inkar edilemez bir gerçektir. Bu etkileşimi sağlayan imkan ve onu idare edenlerin insani değerlere bakışı oranında olumlu veya olumsuz etkisi olacağı da hakikattir. Bu bağlamda meseleye baktığımızda 2008’de dünya ekonomik krize girdi. Krizleri yönetebilmek için elinde kitlesel gücü bulunduranların, mazlumları ezmeye ve bunu bir ekonomik pazara çevirerek, dünyayı daha büyük krizlere sürüklemeye çalıştığını hepimiz müşahede ediyoruz.

Aziz İslam ulemasının İslam Medeniyetinde finans meselesine çok değerli katkıları olmuştur. Muasır Müslümanlar olarak günümüz ekonomik verilere göre İslam geleneğimizdeki ulemanın finansal tahayyülünün gerisinde olduğumuzu söylemek istiyorum. Aziz İslam fakihleri bu konuda üç noktada doyurucu açıklamalar geliştiremediklerini müşahede etmekteyiz. Bir fakihlerimiz geçmiş fıkhi kurallara takılıp her şeyin o günlerde verilenlerle yetinmeyi İslam’a bir vefakarlık olarak anlamlandırarak, bunun dışına çıkmayı bir sapma kabul ederler. Bazı fakihlerimiz ise dünün içtihatlarını günümüze taşırken yol kazasına uğratarak kaynaklarımız olan Kur’an ve Sünnet’e göre şekillendireceklerine, normal piyasa şartlarına göre değerlendirerek moderniteye gidiyorlar. Bir başka grup ise tamamen Oryantalizm’e göre İslam fıkıh geleneğini ve bu konuda birer hazine olan geçmiş fakihlerimizi din uydurmakla suçlayıcı açıklamalar yapmaktadırlar.

Her şeyden önce İslam fıkıh müktesebatımız hiçbir uygarlığa nasip olmamış bir fakihler ordusu ve bıraktıkları eserler çok büyük bir ilim hazinesi bırakmışlar. İslam Medeniyet mefkuremizdeki alimlerden birileri batıya nasip olsalardı batı, onların çoktan heykelini dikeceklerdi.

Bütün buna rağmen elle tutulur bir finansal ekonomik model ve proğramı günümüz fakihlerinin ortaya koyamaması ilginçtir. Türkiye’nin güneyindeki İslam ülkeleriyle, kuzeyindeki İslam ülkelerinde bu manada bazı kıpırdamalar olmuş ise de bağlayıcı bir proğram henüz ortaya atılmış görünmüyor. Aslında ehem-mühim sırasına baktığınızda bu konuda da sağlıklı bir evleviyet sırası takip edilmediğini görüyoruz. Burada sosyal ve siyasal anlamda önemli bir hususu söylemek isterim… O da şudur: “Eldeki mühim istikbaldeki eheme kurban edilemez’.

Dünya Müslümanlarının siyasal ve finansal bakımından kaçırdıkları konulardan birinin de bu mesele olduğu kanaatindeyim. Yani mühimle yetinip ehemi gözden çıkarmak ne kadar yanlış ve zararlı ise, mühimi eheme kurban etmek de o kadar zararlı ve yanlıştır. Bütün peygamberlerin takip ettikleri siyasal ve sosyal adımlarda buna çokça riayet edilmiştir. Kur’an’ın peyderpey gönderilişi ve İslam fıkhının Mekke ve Medine arasındaki farkı görebildiğimiz oranda bu temel kaideyi de görebiliriz. Hatta Asr-ı Saadet ve sonrasındaki asırda hazırlanan fıkıh müktesebatımızla Minhac, İbn-i Abidin, Fethu’l Kadir ve Mebsut gibi derya fıkıh kitapları da hiç de bir değildir. Burada hep mühimden eheme geçilmiştir.

İşte konumuz olan finansal imkanlarımız içinde bu temel siyasal kaide böylece geçerlidir. Kur’an’da aklı çalıştırmanın sürekli istimrarının istenmesinin en büyük delili iki yer hariç sürekli akıl kelimesinin fiil olarak ve fiillerden de fiil-i müzari şeklinde gelmesi bize çok şey verdiği kanaatindeyim.

Hülasa son otuz-kırk yıldır İslami finansal konusunda ufak tefek kıpırdamalar olmuşsa da İslam toplumunu ekonomik bağımsızlığına kavuşturacak cinste henüz olmamıştır. Ama bu olamaz da diyemeyiz. Son cümlem, bugün Müslümanın zihin dünyasında finansal tasavvurumuzda bir tecdide ihtiyaç olduğunu tahayyül ediyorum.