İslam dünyası perspektifinden ABD’nin Doğu Pasifik’teki hareketliliği ve arkasındaki gerçek nedenler

Abone Ol

Son yıllarda ABD’nin Doğu Pasifik bölgesinde hızla artan askeri ve diplomatik faaliyetleri, sadece Çin’in yükselişine karşı bir önlem değil; aynı zamanda İslam dünyasının jeopolitik kuşatılması açısından da stratejik bir hamle olarak görülmelidir. Pasifik’teki hareketlilik, görünürde Asya eksenli bir rekabeti ifade etse de, arka planda enerji hatlarının, ticaret yollarının ve ideolojik nüfuz alanlarının yeniden dizayn edildiği daha geniş bir planın parçasıdır.

Çin’i dengeleme görünümü altında küresel yeniden dizayn

ABD’nin “Asya’ya dönüş” (Pivot to Asia) stratejisi, Barack Obama döneminden bu yana sistemli bir biçimde yürütülüyor. Bu politika, Çin’in askeri ve ekonomik büyümesini sınırlamakla kalmayıp, aynı zamanda Çin’in Orta Asya ve Ortadoğu üzerinden İslam dünyasıyla geliştirdiği bağları zayıflatmayı da hedefliyor.

Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesiyle Pakistan, İran, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle kurduğu ekonomik ilişkiler, ABD açısından ciddi bir tehdit olarak görülmektedir. Çünkü bu proje, İslam coğrafyasını Çin’in ticaret ve enerji ağlarına bağlayarak, Batı merkezli finans sistemine alternatif bir rota inşa etmektedir.

Bu nedenle ABD’nin Doğu Pasifik’teki askeri yığınağı, görünüşte “Çin’in çevrelenmesi” olsa da, dolaylı biçimde İslam dünyasının da ekonomik ve jeopolitik bağımsızlığının önünü kesme hamlesidir.

Enerji hatlarının ve İslam coğrafyasının kuşatılması

Doğu Pasifik, enerji taşımacılığının en kritik geçiş yollarını barındırır. Orta Doğu’dan çıkan petrol ve doğal gazın büyük bir kısmı, Hint Okyanusu’nu geçerek Malakka Boğazı üzerinden Çin, Japonya ve Güney Kore’ye ulaşır.

ABD donanmasının bu bölgedeki varlığı, sadece Çin’in enerji güvenliğini değil, İslam coğrafyasının enerji bağımsızlığını da dolaylı olarak etkiler. Çünkü bu deniz yolları üzerindeki Amerikan hakimiyeti, Körfez ülkelerinin kime, ne kadar enerji satabileceğini belirleyen bir “gizli kontrol mekanizması” işlevi görür.

Bu tablo, enerji ihracatına dayalı birçok Müslüman ülkenin politik manevra alanını daraltmakta; ABD’ye bağımlılığı artırmaktadır. Washington yönetimi, Pasifik’te kurduğu deniz üssü zinciriyle, Orta Doğu’dan Güneydoğu Asya’ya uzanan hattı adeta “jeopolitik bir kuşatma duvarına” çevirmiştir.

İdeolojik hat: Liberalizm ve Kapitalizmin yeni cephesi

ABD’nin Doğu Pasifik stratejisi yalnızca askeri değil, aynı zamanda ideolojik bir hattır. Washington, Asya-Pasifik ülkeleriyle kurduğu ittifakları “özgürlük, demokrasi ve serbest piyasa” değerleri üzerine inşa ediyor.

Bu söylem, İslam dünyasının alternatif bir medeniyet ve ahlaki düzen anlayışı geliştirme potansiyeline karşı dolaylı bir kültürel savunma hattı oluşturuyor.

Zira Çin’in yükselişi sadece ekonomik değil; Batı dışı bir yönetim modelinin güçlenmesini de temsil ediyor. ABD bu yükselişi frenlemeye çalışırken, aynı zamanda İslam dünyasında yeniden şekillenen bağımsızlık, adalet ve ümmet bilinci gibi dinamiklerin küresel siyasette karşılık bulmamasını da hedefliyor.

Kısacası, ABD’nin Pasifik merkezli yeni düzen anlayışı; Batı liberalizminin “küresel hâkim değer” olarak kalmasını garanti altına almak için yürütülen bir mücadeledir. Bu mücadelede İslam dünyasının sesi, ekonomik olarak zayıf, siyasi olarak parçalı ve ideolojik olarak da savunmada tutulmak istenmektedir.

Yeni soğuk savaş: Çin-ABD rekabeti ve İslam dünyasının konumu

Bugün oluşan tablo, 20. yüzyıldaki Soğuk Savaş’tan farklı olarak iki kutuplu değil, çok merkezli bir mücadeleyi göstermektedir. ABD ve Çin rekabeti, sadece Asya’yı değil, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan İslam coğrafyasını da derinden etkilemektedir.

Çin, Pakistan üzerinden Arap dünyasına ulaşırken; ABD, Japonya, Avustralya, Filipinler ve Hindistan’ı kapsayan “Hint-Pasifik” bloğunu güçlendiriyor. Böylece Müslüman ülkeler iki büyük güç arasında yeni bir jeopolitik dengeye zorlanıyor. Bu şartlarda İslam dünyasının görevi, bir blokun parçası olmak değil; adalet, bağımsızlık ve çok kutuplu düzen vizyonu çerçevesinde kendi stratejik duruşunu inşa etmektir.

Pasifik’teki fırtına, Ümmetin ufku

ABD’nin Doğu Pasifik’teki hareketliliği, yalnızca Çin’i kuşatma stratejisi değildir; İslam dünyasının ekonomik, enerji ve kültürel bağımsızlık potansiyelini de sınırlamaya dönük küresel bir planın parçasıdır.

Bugün Pasifik’te dalga dalga büyüyen bu rekabet, İslam dünyasına da bir uyarı niteliğindedir: Gerçek bağımsızlık yalnızca sınırların korunmasıyla değil, enerji, teknoloji, kültür ve inanç temelli bir dayanışma bilinciyle mümkündür. Zira Doğu Pasifik’teki fırtına, sadece Asya’nın geleceğini değil; ümmetin ufkunu da belirleyecektir. Gazze’ye selam, direnişe devam!