İşgal var oldukça direniş devam etmelidir

Abone Ol

Bir ülke, düşmanları tarafından işgale uğradığında doğal olan, var olan devletin resmi ordusunun buna karşı savaşması ve mücadele etmesidir. Halka düşen ise ordunun görevini yerine getirmesi için yardımcı olmak, orduya asker olarak katılmak ve tüm imkân ve olanaklarıyla destek olmaktır.

Şayet devlet otoritesi kalmamış, ordu dağılmışsa, olması gereken halkın bu görevi bir şekilde üstlenmesidir. Halk da bu görevi yerine getirmek için küçük gruplar hâlinde gerilla taktiğiyle bu düşmana karşı koymalı, zamanla bu direniş orduya dönüşmeli ve düşmanı kovmalıdır.

Düşman kovulduktan ve devlet otoritesi kurulduktan sonra bu gerilla tarzı birlikler ya düzenli orduya katılır ya da görevlerinin bittiğini ifade ederek kendilerini fesheder. Ancak bağımsız bir devlet ve ordu kurulmadan, devlet dış düşmanlara karşı koyabilecek aşamaya gelmeden bu gerilla tarzı yapı ve direniş güçlerinin tasfiyesi, düşmanın ekmeğine yağ sürmektir.

Son günlerde Bağımsız Filistin Devleti'nin kurulması ve İslami Direnişin silahlarını teslim etmesi konuşulmaktadır. Siyonist işgal rejimine karşı koyan bir Filistin devleti kurulmadan Direnişin sona ermesi, kendisini feshederek silahlarını teslim etmesi, işgalciye teslim olmaktır. Bu, Filistin halkına ve Kudüs davasına ihanettir.

Oslo Antlaşması'yla sözde bağımsız Filistin devleti kuruldu ama işgal, talan ve katliam sona ermedi. Tam aksine, Filistin halkı ikiye bölünmek suretiyle işgalcinin hesabına birbirleriyle savaştırıldı. Aynı şey Lübnan ve İslami Direniş için de yapılmaya çalışılmaktadır.

Lübnan’da neredeyse yarım asırdır Siyonist israile karşı büyük bir direniş örneği sergileyen İslami Direnişin de silahlarını teslim etmesi istenmektedir. Lübnan hükümeti, geçtiğimiz hafta bu yönde çok tehlikeli bir karar aldı. Lübnan’daki tüm silahların toplanarak sadece Lübnan ordusunun tekelinde olmasını isteyen bu kararın, Lübnan gibi askerî, siyasi ve ekonomik açıdan çok kırılgan ve Siyonistlerin hedefinde olan bir ülkede alınması, iç savaşa ve 80’li yıllara tekrar dönme anlamına gelmektedir.

Devletin ve ordunun otoritesini güçlendirmeye yönelik bir adım gibi gösterilmeye çalışılsa da bu karar, ülkenin huzur ve iç barışına kesinlikle hizmet etmeyecektir.

Lübnan ve Siyonist rejim arasında varılan son anlaşma ile Siyonist israil, Lübnan’a saldırmayacak, son işgal ettiği yerlerden çekilecekti. Lübnan hükümeti bu anlaşmaya uyarken, işgal rejimi ise bildiğini okuyor. Neredeyse her gün Lübnan’ın bir noktasını vurmakta, işgal etmiş olduğu bölgelerden tam olarak çekilmemektedir. İstediği an istediği bölgeleri tekrar işgal etmektedir.

1989 yılında imzalanan ve 15 yıldan fazla süren Lübnan iç savaşını sonlandıran Taif Anlaşması’nda, tüm grupların silahsızlandırılması kararlaştırılmıştı. Ancak Hizbullah’ın elindeki silahlar bundan müstesna kılınmıştı. Sebep olarak da Hizbullah’ın bir direniş gücü olarak işgal rejimine karşı mücadele etmesiydi.

2006 Hizbullah-israil savaşında hem Lübnan topraklarının savunulması hem de işgalden kurtarılması noktasında bu silahlar çok önemli görevler ifa etmişti. O dönemde Lübnan ordusu, ülkenin topraklarını savunmayı bir kenara bırakın, ordunun üst rütbeli subayları ile Siyonist askerlerin karşılıklı çay içme görüntüleri medyaya yansımıştı.

2006 yılında ve Aksa Tufanı’ndan sonraki süreçten günümüze kadar Lübnan ordusunun halkını ve topraklarını Siyonist işgalciye karşı savunduğu görülmedi. Buna karşı koyacak teknik imkân ve olanakları da yoktur, olmasına da müsaade edilmemektedir. Ama Direniş, imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde bunu yapmaya çalıştı ve çalışıyor.

Ezcümle; Hizbullah ve diğer İslami direniş gruplarının silahlarının teslim edilmeye zorlanması, Lübnan halkı ve devletinin maslahatına, güvenlik ve iç barışına hizmet etmeyecektir. Tam aksine, Siyonist işgal rejiminin işgal planlarına hizmet edecektir.