HAMAS liderlerinden Kemal Ebu Avn, işgal rejimi ile varılan ateşkes süreci sonrasında geçen 2 aylık süreçte yaşanan gelişmeleri gerçekleştirilen basın toplantısında değerlendirdi.
Başakşehir'de bulunan Filistin İletişimciler ve Medya Derneği'nde gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Ebu Avn, "7 Ekim, bizimle israil işgali arasındaki mücadelenin başlangıcıdır. Ancak 7 Ekim, bizimle israilliler arasındaki mücadelenin sebebi değil, aksine, Filistin halkına yönelik 75 yılı aşkın süredir devam eden baskının bir sonucudur. Bu baskı; öldürmeler, zorla yerinden etmeler, hapisler ve benzeri uygulamalar şeklinde sürmüştür. Bunun sonucu olarak da 7 Ekim'de başka bir seçeneğimiz kalmamıştı." dedi.
"İşgal rejiminin Suriye'de, Türkiye'de, Mısır'da hedefleri var"
İşgal rejimi ile yürütülen mücadelenin Gazze ile sınırlı olduğu düşüncesinin doğru olmadığını aktaran Ebu Avn, "Bizim kaderimiz, bu mücadelenin ön cephedeki mızrak ucu olmak oldu ve biz bunun için Allah'a hamd ediyoruz. Ancak şunu açıkça söylüyorum; israilin Lübnan'da, Suriye'de, Türkiye'de, Mısır'da hedefleri var. Hatta 'israilin sınırları Nil'den Fırat'a kadar uzanır' dediklerinde Suudi Arabistan'da bile hedefleri var. Fırat Nehri Türkiye'nin içinden geçmektedir. Buna rağmen siz kendinizi güvende sanıyorsunuz. Oysa mesele şudur; hedefler teker teker gelir. Biri gider, ardından diğeri gelir. Bu, tek tek ilerleyen bir süreçtir." diye konuştu.
"Tüm Arap ve İslam ülkelerini düşman olarak görüyorlar"
Aksa Tufanı'nın işgal rejimi ile direniş arasında bir kırılma noktası olduğunu hatırlatan Ebu Avn, "Aksa Tufanı, hedef konumundaki ülkelerin büyük bir kısmı için bu çatışmada etkili ve belirleyici bir rol üstlenmeleri adına bir fırsattı. Yani kendilerine emir gelmesini beklememeleri gereken bir fırsattı. Peki, neyi bekliyorlar? israilin Gazze Şeridi'ne saldırdığı gibi, Lübnan'a, Suriye'ye, Ürdün'e ve diğer ülkelere saldırmasını mı bekliyorlar? Sonra da hepimiz sırayla mı bekleyeceğiz? Bu mesele, aslında bilinçli bir şekilde ele alınmalı ve siyasi olarak derinlemesine incelenmelidir. Biz ise bu düşmanla nasıl başa çıkacağımızı çok iyi biliyoruz. İslam dünyasına, düşman gözüyle bakıyorlar. Bundan önce de Pakistan'daki nükleer reaktörü hedef almakla tehdit etmişlerdi. Daha dün, New York'taki israil konsolosu büyük bir küstahlıkla, 'Uluslararası güçler içinde Türkiye askerlerinin yer almasını kabul etmiyoruz. Çünkü Türkiye'yi düşman olarak görüyoruz.' dedi. Evet, Türkiye'yi düşman olarak görüyorlar. Bu, onların Türkiye'ye bakış açısıdır. Üstelik bu bakış açısı yalnızca Türkiye ile sınırlı değildir. Pakistan'a, Afganistan'a, Suriye'ye, Mısır'a, Arap Yarımadası'na ve Cezayir'e de aynı şekilde bakıyorlar. Tüm Arap ve İslam ülkelerini düşman olarak görüyorlar ve uygun bir anda üzerlerinde hâkimiyet kurabileceklerini düşünüyorlar. Gazze'de yaptıklarını, imkân bulduklarında bu ülkelerde de yapacaklardır. Biz de Yüce Allah'tan, buna güç yetirememelerini ve buna muvaffak olamamalarını nasip etmesini diliyoruz. Bu konu hakkında söylenecek çok şey var ama kısaca şunu ifade etmek isterim ki; Gazze meselesi, Kudüs meselesi ve Filistin meselesi, yalnızca Filistin'in ya da Filistinlilerin meselesi değildir. Ümmetin tamamının meselesidir. Nasıl ki Gazze'nin kaderi, bu mücadelenin ön cephesinde yer almak olduysa, eğer bu duruma karşı uyanmazsak, bu zulüm pek çok komşu ülkeye de yayılabilir. Aksi takdirde, Allah korusun, sonuçlar çok ağır olabilir." şeklinde konuştu.
İşgal rejimi 2 aylık süreçte ateşkesi 1400'den fazla kez ihlal etti
HAMAS, Filistin halkı ile direniş güçlerinin arabulucular arasında Türkiye devletinin de yer almasını talep ettiğini ancak Biden yönetimi ile Netanyahu hükümetinin bu talebi reddettiğini söyleyen Ebu Avn, "Çünkü İsrail tarafı, Türkiye'yi bizimle aralarında arabulucu olarak değil, bir düşman olarak gördüğünü ifade ediyordu. Plan kabul edildi ve Türkiye'nin mevcut arabulucular arasında yer almasına onay verildi. Bu durum, doğrusu Filistin halkına ve direniş hareketlerine büyük bir destek sağlamaktadır. Çünkü aramızda yakınlık, muhabbet ve güven bulunan bir devletin, bizimle onlar arasında arabulucular arasında yer alması son derece önemlidir. Direniş hareketleri, üzerinde anlaşmaya varılan tüm maddelere bağlı kalmalarına rağmen, israil bu anlaşmayı 1400'den fazla kez ihlal etti. Bu süre zarfında yaklaşık 400 kişi şehit oldu. Buna ek olarak, ilk aşamada şehit olan yaklaşık 70 bin şehidin ve 150 bin yaralının ardından yalnızca ateşkes döneminde binden fazla kişi yaralandı. Anlaşmaya göre Refah Sınır Kapısı'nın gidiş-geliş şeklinde açılması gerekiyordu. Ancak israil, şu ana kadar Refah Kapısı'nı dönüşlere açmayı reddetmektedir. İnsanların Gazze'den çıkmasına izin veriliyor ama yeniden dönmelerine izin verilmiyor."
"Türkiye ordusunun Gazze'de yer almasını istiyoruz"
Katarda düzenlenen uluslararası toplantıya ilişkin de konuşan Ebu Avn, "Katar'da yaşananlara ve Türkiye ordusunun Gazze'de yer alması konusunun gündeme getirilmesine gelince; biz, Türkiye ordusunun Gazze Şeridi'nde bulunan uluslararası güçler arasında yer alması konusunda ısrarcıyız. Çünkü Türkiyeli kardeşlerimizi Filistin halkı için en güvenilir taraflardan biri olarak görüyoruz. Bu bizim açık tutumumuzdur ve bu konuda güçlü bir ısrar söz konusuydu. Ancak bu nedenle Katar'daki oturum, açıkçası ne bu konuda ne de diğer başlıklarda olumlu bir sonuç vermedi. Dolayısıyla toplantı neredeyse sıfır sonuçla sona erdi." dedi.
"Değil silah bırakmak, çocuklar oyuncak silahlarını bile vermezler"
Direnişin gruplarının silahsızlandırılması meselesine ilişkin de konuşan Ebu Avn, "Amerika ve israil, direnişin silahlarının yüzde 90'ını imha ettiklerini kabul ettiler. Ancak ben Gazze halkını ve Gazze'deki direnişçileri tanıyorum. Onların ruhu alınabilir ama ellerindeki silahın alınabileceğini sanmıyorum. Gazze Şeridi'nde bulunan tüm silahlar savunma amaçlı silahlardır, saldırı amaçlı değildir. Çünkü roketlerin büyük bir kısmı, kendi itiraflarına göre zaten imha edilmiştir. Geriye kalan silahlar ise kalaşnikoflar, tabancalar ya da son derece basit silahlardır. Bu nedenle ben, bu konuda herhangi bir Filistinlinin, hatta küçük bir çocuk bile olsa elindeki silahı bir oyuncak silah dahi olsa teslim edeceğini düşünmüyorum. Gazze'de bulunan silahlar bir tehdit oluşturmamaktadır. Asıl tehdit, israilin nükleer silahları, savaş uçakları ve diğer askeri kapasitesidir. Bunlar komşu ülkeleri tehdit etmektedir. Bunun en açık kanıtı da Suriye'de yaşananlardır. Aynı şekilde Lübnan'da yaşananlar da ortadadır. Suriye, israile herhangi bir saldırıda bulunmamış olmasına rağmen, İsrail ordusu Suriye topraklarına girmiş ve ülkenin geniş bölgelerini saldırı altına almıştır.
"Yumurta ya da tavuğun Gazze'ye girmesi israilin güvenliğini nasıl tehdit edebilir?"
Basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Ebu Avn, İLKHA muhabirinin Refah Sınır Kapısı'nın son durumu, Gazze'ye giren yardımlarla ilgili sorusuna da şu şekilde cevap verdi:
"Aslında Refah Sınır Kapısı'nın ilk günden itibaren gidiş-geliş şeklinde açılması gerekiyordu. Ancak ne yazık ki israil tarafı hiçbir anlaşmaya uymuyor. Bu, onların geçmişte imzaladıkları tüm anlaşmalarda da görüldüğü üzere yeni bir durum değildir. Çünkü bizzat Netanyahu ne savaşın durmasını ne de ateşkes ya da bir ara verilmesini istiyordu. Aksine, elinden gelen tüm gücü kullanarak Gazze Şeridi'ndeki halkı göçe zorlamak istiyordu. Sınır kapısının tek taraflı açılmasını teklif ettiler. Yani Gazze'den Mısır'a çıkmak isteyen çıkabilecek ancak geri dönmek isteyenlerin dönüşüne izin verilmeyecekti. Mısır tarafı ise bu konuda gerçekten olumlu bir rol oynadı ve buna izin vermedi. Refah Kapısı'nı ancak gidiş-geliş şeklinde açabileceğini ifade etti. Bu nedenle kapı hâlâ tam anlamıyla açılmış değil. Yardımlar konusuna gelince; giren yardımlar çok sınırlı ve aynı zamanda ihtiyaç duyulan yardımlar da değil. Aksine, israil tarafının izin verdiği türden yardımlar giriyor. Gazze'deki insanların bedenlerini ayakta tutmayacak türden yardımlar söz konusu. Örneğin dondurma, hazır noodle gibi önemsiz ve besin değeri düşük ürünler giriyor. Oysa Gazze'nin ihtiyacı olan gıda maddeleri, protein kaynakları; et, tavuk, yumurta gibi temel besinlerdir. Şimdi soruyorum? Yumurta ya da tavuğun Gazze'ye girmesi israilin güvenliğini nasıl tehdit edebilir? Anlaşmaya göre her gün 600 tırın girmesi gerekiyordu. Ancak şu anda 300, 320 hatta bazen 240 tırdan fazla girmiyor. Bazı tırlar içeri alınıyor, sonra engellenip geri gönderiliyor. Buna rağmen girmiş sayılıyor. Sonuç olarak, üzerinde anlaşmaya varılan yardım miktarının neredeyse yarısı bile Gazze'ye ulaşmıyor."