IRKÇI VE İŞGALCİ

Abone Ol

Hindistan’ın Pakistan topraklarına yönelik saldırılarını işgal altındaki Jammu Keşmir bölgesindeki saldırıya bağlamak meseleyi tam olarak anlamamak demektir.

Aslında olay daha başından itibaren çelişkiler barındırmakta, şüpheler uyandırmaktadır.

Yaklaşık 80 senedir işgalci Hindistan rejimine karşı mücadele veren ve Keşmir’in bağımsızlığı için savaşan grupların “doğrudan sivilleri hedef alan” saldırılar gerçekleştirmediğini, aksine Hint polisi ve askerlerini hedef aldıklarını bölgeyi takip eden herkes bilir. İşgalcilere yönelik kimi operasyonlarda sivillerin de zarar gördüğü doğrudur; ama dediğimiz gibi doğrudan sivillerin hedef alınması Keşmir’in özgürlük savaşçılarının mücadele pratiğine aykırıdır.

Nitekim Pakistan tarafının olayı araştırması için bağımsız bir komisyonun kurulması teklifi Hint tarafınca hiç düşünülmeden reddedilmiş, siyasilerce yapılan açıklamalarla ortam iyice gerginleştirilmiştir.

Aslında Hindistan’daki siyasi pratik bu tip meselelerde oldukça kirlidir.

2000’de Chattisinghpora Katliamı olarak bilinen ve 35 Sih sivilin ölümüyle sonuçlanan olayda da Hint medyası ve siyasetçileri tek bir ağızdan Keşmir’in bağımsızlığı için mücadele eden Hizbul Mücahidin örgütünü hedef aldılar. Hizbul Mücahidin lideri Seyyid Selahaddin, yaptığı resmi açıklamayla iddiaları reddetti ve saldırının ırkçı Hint rejiminin bir komplosu olduğunu söyledi. Hint medyası ve siyasetçileri, iftiraları boyunlarına dolanınca bu kez de Leşkeri Taliban hareketini suçladı ve hareketin önemli isimlerinden Muhammed Seyyid Malik’in itirafta bulunduğunu iddia ettiler.

Bu saldırı gerekçe gösterilerek Keşmir’de büyük tutuklamalar gerçekleşti ve çok sayıda Müslüman yakalandı ya da zindanda şehid edildi.

Katliamı gerçekleştirenler Hindistan istihbaratının elemanıydılar ve bu konuda çok sayıda bilgi, belge ve ifade vardı; ama bunların hiçbiri dikkate alınmadı.

2011’de Hindistan yüksek mahkemesi, Seyyid Malik’in olayla bir alakasının olmadığını kabul etti ve onu akladı; ama bu arada Keşmir bölgesinde Hint planları devreye sokulmuş, binlerce insan zindanlara atılmış, eziyet görmüştü.

2017’de Sihlerin baskıları sonrası hazırlanan devlet raporunda saldırının Hint ordusunun bir birimi tarafından gerçekleştirildiği kabul edildi.

Benzer bir süreç 2008’deki Bombay saldırıları için de yaşandı.

Tümüyle Siyonistler tarafından beslenen ırkçı Hint siyasi aklının bu konularda son derce kirli olduğu sadece Müslümanlara karşı değil, muhalif Hint unsurlara karşı oluşturulan komplolarda da net olarak ortaya çıkmıştır. Irkçı Modi hükümetinin İslam dünyasındaki en büyük müttefikinin BAE olduğunu da bir tarafa not edelim.

Irkçı Hint hükümeti, Pakistan’da İmran Han’ın muhatap olduğu siyasi yasak sonrası yaşanan karmaşa ve belirsizlikten dolayı sevinmişken en önemli müttefiklerinden biri olan Bangladeş diktatörü Hasina’nın devrilmesi ile bir şok yaşadı. Modi hükümeti, ne siyasi ne de ekonomik anlamda bir başarı gösteremeyince çareyi “dış tehdit” algısı oluşturmak ve İslam düşmanlığını siyasetin merkezine taşımakta buldu. Bunun için de her zaman başvurduğu şeye başvurdu: Keşmir’de terör saldırısı…

Irkçı rejimler işgal ve zulmü her zaman bir meziyet olarak kabul etmişlerdir.

Modi ve ekibi hile ve komplolarla Hint ırkçılarını konsolide etmeyi ve koltuğunu sağlamlaştırmayı düşünüyor; ama şartlar 25 sene öncesi gibi değil.

Irkçı kast sistemi, sefalet ve sömürü düzeni planların ters tepmesine ve eldekinin de kaybedilmesine neden olabilir.

Bu, Keşmir için de Gazze için de geçerlidir.