İnternet Surfing- Sanal Flört- Catfishing...

Abone Ol

Son zamanlarda hangi kesimden olursa olsun, aile konusu neredeyse tüm toplumun en birinci gündem maddesi olmuş durumda.

Aile ilgili tanımlar, tutumlar, yargılar, değişkenlik gösterse de, değişmeyen ve üzerinde hemen herkesin uzlaştığı tek şey, aile kurumunun çatırdadığı gerçeği.

Artık dillere pelesenk olmuş istatistiki veriler orta da...

Evlilik oranları düşüyor, boşanma oranları artıyor.

“Boşanan çiftlerin sayısı 2023 yılında 173 bin 342 iken, 2024 yılında 187 bin 343 olmuş. Nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2024 yılında binde 2,19 olarak gerçekleşmiş.

TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde evlenme çağında olmasına rağmen hiç evlenmeyen kişi sayısı ise 19 milyon 485 bin 977 civarında”

Yani?

Yanisi yok aslında.

Durum gayet açık ve net.

Sonuç nereden bakarsak bakalım üç aşağı beş yukarı bu şekilde. Üzerinde ayrıca konuşmaya gerek yok.

Ancak, bu aşamada yapılacak şey, sebepler üzerine yoğunlaşmak olacaktır.

Hiç kuşkusuz bu sonuçların sebepleri üzerinden bir liste oluşturulsa, önümüze uzunca bir liste çıkacaktır.

Ancak özellikle bu listenin ilk başında yer alması gereken bir madde var ki, asla es geçmemek gerekiyor.

Kısaca sosyal medya dersek, meramımız hızlıca anlaşılır herhalde…

Dijital dünyanın dişlileri arasına sıkışmış duygulara, aşınmış mahremiyetlere, çiğnenmiş hürmetlere, işgal edilmiş evlere, muhafaza edilmemiş iffetlere dair acı örnekler, tablonun geri kalan kısmını da özetlemiş oluyor.

İnsanlar “daha dijital dünya nedir, ne değildir”e dair bir fikre sahip olmadan, aynı şekilde pek çok yeniliğe, değişkene dair sağlıklı bir durum değerlendirmesi yapamadan ve sağlıklı bir çerçeve çizemeden, adeta ilkel bir üslupla/el yordamıyla karanlıktaki bir objeyi keşfeder gibi dokundular önlerindeki ateşe.

Elbette bu ateş hem yakar, hem ısıtırdı. Mesafesini koruyabilen için bir nimetti. Ancak yanan daha çok oldu.

Hem maddi, hem manevi açıdan zorlaşan hayat koşulları, kalabalık yalnızlıklar, pandemiden sonra da zirveye çıkan tekilleşme temayülleri pek çok insanı aslında olmadığı sanal kimliklerin içine hapsetti.

Elbette bu konu, farklı boyutları olan, çok katmanlı bir konu. Bu sanal kimliklerin hepsini aynı kefe de değerlendirmek de doğru olmaz.

Ancak bu durum, sanal kimliklerin kayda değer oranda sanal flörtler için kullanıldığı gerçeğini değiştirmiyor.

Sanal flört olgusuyla tanışan toplumun, kelime literatürü bile değişti.

Sadece bu değil elbette…

İnsanların sorduğu fıkıh soruları bile değişti…

Bu süreçte, sanal dünyanın uçsuz bucaksız denizinde özgürce yüzdüğünü sanan o balıkları avlamak için, ”sosyal bir kişinin çevrimiçi kimliğini veya görünümünü sahte veya yanıltıcı bir şekilde temsil etme eylemini ifade eden catfishing terimi ile de tanışmış olduk.

Bir nevi yayın balığı, sazan avcılığı.

Bu sazan avcıları, “farklı şahısların fotoğraflarını veya bilgilerini kullanarak kendini farklı biri gibi tanıtıyorlar. Bazen de kendilerince bir persona kurguluyorlar ve ustalıkla oynuyorlar. Bu kişiler, asıl kimliklerini, niyetlerini, saklayarak başkalarını rahatlıkla aldatabiliyorlar.”

Gelsin “ilgisizlikten” şikayet eden kadınlar.

“Anlaşılma ihtiyacı hisseden “ erkekler.

Kısacası başta tik tok, Facebook-Messenger, Instagram olmak üzere belki henüz adını bile duymadığımız sosyal medya mecralarındaki kirli sularda yüzen milyonlarca insanın iffetten ve dürüstlükten kopunca, hangi duraklarda demirleyeceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Yıkılan yuvalar, tahrip olmuş duygular, gözü yaşlı çocuklar ve esfeli safilin çukuruna yuvarlanan insanlar…

Meseleye bir de böyle bakalım.

O istatistiki verilerdeki rakamların insanları ifade ettiği gerçeğini unutmayalım!