“İnsanı yaşat ki” yarınlar yanmasın

Abone Ol

Toplumun zihnine kazınmış bazı sözler vardır ki onları, muhatapların ihtiyacını ezelden bilen kudret-i ilahi söyletmiş ve kulaktan kulağa aktarmıştır.

'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.'

Bu sözü Osmanlı'nın manevi mimarı Şeyh Edebalı, Osman Bey'e söylemiştir söylemesine de bu öğütten anlaşılan husus; memlekette 'insanı yaşatma' ile ilgili bir kusurun olduğudur.

10 milyondan fazla emekliye 14 bin 500 lira maaş vermek insanı yaşatmak değil, devletten soğutmaktır.

Yine 10 milyondan fazla asgari ücretliye 22 bin 500 lira vermek de öyle.

Peki kiralar, faturalar, köprüler, otoyollar, yüksek vergiler diye uzayıp giden bir 'yaşam yönetimi' devletin beka sorunuyla alakasız görülünce geleceğe kim güvende bakabilir.

Satıcıyı açgözlülükle, müşteriyi kanaatsizlikle, ev sahibini insafsızlıkla, kiracıyı anlayışsızlıkla suçlamak kolay.

Kürsülerden çıkıp ikide bir 'en büyük eksiğimiz ahlak' demek kolay.

Geçmişte şöyle idik, şimdi eriştiğimiz nimetlere evvela şükredin diye bol mantık önermeli vaazlar kolay.

Gelir gider, denge, bütçe, kaynak, ithalat, ihracat diye rakamlar ve istatistiklerle uzayıp giden birtakım gerekçeler saymak kolay.

Amerika, Avrupa dış güçler vs. demek de öyle..

Yalnız 'insanı yaşatmak' tüm bunların üstünde bir derdin, çabanın ve kırmızı çizginin konusu..

Bu memleket bu söze muhtaç olmasaydı, söyletilmezdi.

Hakkıyla ve doğru biçimde okumayacağı belli olanlara 'Rabbinin adıyla oku' diye ısrarla emredilmesi gibi.

Kendini ıslah için gelmeyeceği belli olanlara 'ne olursan ol yine gel' denmesi gibi.

Ya da edebi ıskalayacağı belli olanlara 'illa edep illa edep' denmesi gibi.

Anneyi, babayı, kadını, erkeği, evladı velhasıl aileyi Mevla'nın emrettiği fıtrata uygun, olması gerektiği şartlarda yaşat ki devlet yaşasın.

Alimi, imamı, veliyi, kanaat önderini ve arkasındaki ilmi disiplini gereken itibarıyla, kıymetiyle, hakettiği makamıyla yaşat ki devlet yaşasın.

İnsanı ana diliyle, kendine özgü aidiyetiyle, farklılığının getirdiği tüm zenginliyle, güzelliğiyle yaşat ki devlet yaşasın.

İnsanın olmazsa olmazları olan özgürlüğü, iffeti, dini, merhameti, infakı, komşuluğu, akrabalığı yaşat ki devlet yaşasın.

Ve en başta da tüm incelikleriyle, tüm yönlerden tüm ihtimalleri göz önüne alarak, hiçbir esnekliğe, toleransa, müsamahaya, gecikmeye mahal vermeden, anlık denetleyerek, herkeste bununla alakalı bir ciddiyet oluşturarak, sürekli tedbir alarak her yerde her zaman insanı koru gözet ki devlet yaşasın.

Deprem coğrafyasında bulunduğumuza göre bina yaparken bu hakikatin mecbur kıldığı tüm zaruretleri çok çok öncesinden kimsenin gözünün yaşına bakmadan uygula ki insan yaşasın.

Sel, çığ, heyelan, orman yangını gibi ne kadar afet varsa hepsi için kılı kırk yar ki insan yaşasın.

Trafik kazalarını en aza indirmek diye anlık güncellenen bir yol haritan, bir pratiğin olsun ki insan yaşasın.

Ve yangın..

Tamam olan olmuştur. Ne kadar tedbir de alınsa takdiri ilahi hükmünü icra eder. Ondan geldik yine Ona döneceğiz. Amenna ve saddakna. Bunlar imanın gerektirdiği teslimiyet ifadeleridir. Ve elbette ki öyledir.

Yalnız o otelle alakalı turizm veya belediye sahasında ihmali olsun olmasın istifa etmiyorlarsa bi zahmet görevden almak da insanı yaşatmanın bir diğer adımıdır.

İnsan, adaletle, hakkaniyetle ve tedbirle yaşatılır.

Devlet bunun için vardır.

Mevla, insanı yaşatanlardan eylesin..