İnsana Dair Umudunu Kaybetmek!

Abone Ol

Neden bu kadar çok sadece kendimizle ilgiliyiz? Bıkıp usanmadan kendimizi var etmeye çalışıyoruz. Hayatımızı, görüngü âlemimizin sınırları içine hapsolmuş zihnimizin dar duvarları içinde volta atarak tüketiyoruz.

Aklıma Gazze gelmiyor, çünkü aklımdan Gazze çıkmıyor. İnsanlığın adaletinin, vicdanının, felsefesinin, ahlakının… harabeye döndüğü o mazlum coğrafya. Babasının arkasına saklanmış Muhammed Durra tekrar tekrar canlanıyor gözlerimde, vicdanı sızlamadan kolasını içenlere, Siyonist dostu mekânda kahvesini yudumlayanlara bakarken. Aynı anda Allah’ı razı ettiğini, insanların iyiliği için çalıştığını iddia edenlerini gördüğümde insana dair umudum sönüyor. Art arda film şeritleri yansıyor zihnin duvarına. Kumsalda oynayan ve masum yüzleri kuma gömülmüş parçalanmış çocuklar, Sabra Şatilla, Han Yunus, Mescidi-Aksa katliamı… Diğer tarafta körler, sağırlar, çifte standartlar, cesedi soğumuş adalet, köşeye saklanmış korku, sofraya kurulmuş ihanet, el pençe uşaklık… Allah'ım! İnsana dair tüm umud siliniyor.

Ama yetmiyor. Üstüne Budist milliyetçilerin Arakan Soykırımı, Komünist Çin’in Uygur Zulmü, Hinduların sopalarla linç ettiği Müslümanlarla Keşmir, sonra Somali, Sudan geliyor. Biri okyanus ötesinden “Golan’ı siyonist işgale verdim” diyebiliyor küstahça ama biz bu arada hala kendimizden ileri geçemiyoruz. Kendimizi etkin var etme zindanında yosun tutmaya devam ediyoruz. Umudumuz çürüyor.

Almanya'da işçi bir Türk çocuğu, yeterince Alman (beyaz) olamadığı için, faşist Almanlar tarafından diri diri yakılan Türklerin isimlerini sayıyordu Almanca. Diğer yanda, yeterince Türk olamadığı için zindanlarda çürütülenlerin, öldürülenlerini isimlerini sayan bir Kürd’ün feryatları Türkçe yükseliyordu göğe. Çünkü artık kendi için istediğini kardeşi için isteyemeyecek kadar kendileri ile ilgiliydi kimi Müslümanlar. Umudumuz çalınıyor.

Acımasız Korsan Vasco Da Gama geldi aklıma. Kendisi Müslümanların kitaplarında büyük bir kaşif olmuştu artık! Çünkü Gemilere kapatıp toplarla bombaladığı sivil Müslümanlarla beraber sömürüp katlettiği binlerce masum kitaplarından silinmişti.

Belçika Kralı II. Leopold geldi aklıma. İsminin altını bugün kalın çizgilerle çizilmiş görmüyoruz ama öldürdüğü 10 milyondan fazla siyahi Kongolu mazlumu, elleri kesilmiş çocukları hiç yazmadılar bile kitaplarına. Çünkü onlar kendileriyle ilgiliydiler ve kendileri dışında kalan insanlığı insanlıktan saymıyorlardı. Amerika’ya, Hindistan'a, Güney Afrika Burnu’na ancak onlar gidince, oralar insanlık tarafından keşfedilmiş oluyordu. Oraya gittiklerinde orada yaşayan ve sonradan çoğunu öldürdükleri insanları insandan saymıyorlardı onlar.

Barbarlar umudumuzu öldüremezler, ruhumuzun direncini bilerler ancak. Ama bizim bu trajikomik halimiz ne böyle? Kendimizle ilgili oluşumuz, öz kendimizi kendimizden olabildiğince silmekle ilgili artık. Yani yine sadece kendimizle ilgiliyiz ama bu sefer öz kendimizden nefret ediyoruz. Kendiliğimiz kendimizden kopuşla alâkalı. Hem de gönüllü şekilde. Kendini leş kargasına dönüştürmeye çalışan bülbüllerin, yük katırına dönüştürmeye çalışan rahvan atların karşısında gel de insana dair tüm umudunu yitirme!

Bu derin gafletin yanında yol yürüyen kalbi hastalıklarımız, egolara eşlik eden riya, hased, kibir, bilgelikten kopmuş bilgi birikimi, bütün hayatımıza hakim olmuş kendini beğendirme furyası ve maddi kazanç merkezli mücadelelerimiz tuz oluyor yaralarımızın üstüne.

Bütün bunlara rağmen bugün hala, insanı insan yapmayı dava edindiren İslam'ı dava edinip, insanın bencilliğinin bıktıran cehaletine rağmen hiç usanmadan davalarını sürdüren, o kendilik zindanından kurtulmuş zihinlerin ellerinden öpmek lazım. Çünkü bizi diri tutanlar o koca yüreklerden yayılan ruhtur. Çünkü umudunu kaybetmiş bir zihnin ruhu da ölmüş demektir.