İlginç Kareler; Sürecin sonu ÜMMET!

Abone Ol

Son günlerde yaşanan gelişmeler Türkiye’deki bazı kadroların gerçekte ne ile beslendikleri ve ayaklarının altındaki zeminin kayması riskini gördüklerinde ne kadar haşinleşeceklerini gösteriyor.

Bu kesimler tüm varlıklarını ‘Ümmet!’ düşmanlığı üzerine inşaa etmişler.

PKK, kuruluşundan 47 yıl ve silahlı eylemlere başlamasından tam 41 yıl sonra 11 Temmuz günü Kürdlerin tarihinde meşhur Cesane Mağaralarının önünde silahları sembolik olarak yakmakla yeni sürece hazır olduğunu deklare etmiş oldu.

Türkiye, devlet aklı gereği girmiş olduğu bu yolun sonunda tüm Ortadoğu’nun çehresini değiştirecek bir kapıyı araladı.

Derin aklın bu vizyonel yaklaşımındaki temel hedefinin ne olduğunu anlamak için Sn. Erdoğan’ın Cumartesi günü yaptığı tarihi konuşmaya bakmak yeterli.

Öncelikle; Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini artık ırkçılıkla yoğrulmuş ULUS DEVLETÇİLİK rejiminde değil, Osmanlı’da olduğu gibi Ümmet eksenli bir varoluşta gördüğü anlaşılıyor.

“...Türk deyince Müslüman, Müslüman deyince Türk akla gelir... Türk-Kürt-Arap bir arada ise beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Uzaklaştıklarında ise mağlubiyet vardır. Haçlılar İslam beldelerine saldırdı, çünkü Türk-Kürt-Arap birbirinden kopmuştu. Ne zaman ayrıldık yenildik. Kudüs'ü kaybettik...”

Kısacası Erdoğan arkasına aldığı Devlet Aklıyla 115 yıllık diğer parantezi de kapatıyor.

Onu en iyi ve en hızlı anlayan da Özgür Özel (!) (Ya da Ulusalcı blok tarafından önüne konulan dosyayı okuyunca anladı).

Malatya mitinginde “...Bir çatı kuracak. Çatıda vatandaşlık bilinci değil, ümmet bilinci olacak. Sünni Müslümanlık üzerinden yeni bir ittifak kuracak ve aklı sıra bunun üzerinden yeni bir ittifakla yürüyecek...Türkiye'ye bir ümmetçilik üzerinden, mezhepçilik üzerinden, din siyaseti üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız...” diyor.

Açıkça anlaşılan o ki: Hem Erdoğan ve ekibi hem de derin yapının tüm kanatları(yani iki tarafı da) Ulusalcılığın ve Kemalizm’in artık Türkiye’nin ayağına pranga olduğunu ve bundan kurtulması gerektiğine karar vermişler.

Peki, yeni sürecin girizgahı olacağı anlaşılan bu Sonbahar’la birlikte kamuoyuna arz edilmesi beklenen yeni Anayasa taslağında neler olmalı?

Mesela Kürdlerle ilgili bir vurgu mu olacak yoksa Türk kelimesi ile ilgili eksilme mi?

Mevcut konjonktür gözetildiğinde sanırım birincisi daha kolay gibi.

Mesela; ‘Kürtler bu ülkenin ikinci büyük topluluğudur!’ tarzında bir ifade.

Herkesçe bilinen bu gerçeğin ne faydası olacak diye sormanın abes olduğunu düşünüyorum.

Sonuçta Ulus Devlet inşasında bir türlü istenen noktaya gelemeyerek Süleyman Demirel’in deyimiyle “bir tek Kürtleri asimile edemedik!” realitesinin kayda geçişidir aslında.

Bir de ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack’ın kısa süre önce İzmir’de “Türkiye için en iyi modelin Osmanlı Milletler Sistemi olduğu” şeklindeki açıklamasının öylesine söylenmiş bir söz olmadığı gerçeği var.

Her ne olursa olsun yaklaşık 115 yıllık İttihad ve Terakki zihniyetinin hakim olduğu Ulusçuluk idaresinin bir parantez olarak görülerek kapatılmaya karar verilmesi tüm coğrafyamız için tarihi bir fırsattır.

Sayın Erdoğan’ın “Bu yolda beraberiz” dediği DEM Partisi’nin hemen akabinde “Sadece bu süreçte beraberiz!” diyerek fabrika ayarlarına dönmesi ve Ümmetçilik hedefinin karşısında durduğunu ilan etmesi de Sayın Erdoğan’ın beraber yürüyeceği kesimin on yıllardır Ümmetçilik çizgisini sürdüren İslami Camialar olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Sonbaharla birlikte Türkiye, anlatılagelen ‘Yalan tarihi’yle de yüzleşme yoluna girmeli ve tüm İslam Dünyası için rol model olmalı.

Açılan sosyal barış kapısı, kadim İslam medeniyeti perspektifiyle yorumlanmalı ve Anadolu İrfanı çerçevesinde yeni rejimin sacayakları hakkaniyetle inşa edilmelidir.